Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım, Ankara'da 13 Mart'ta gerçekleşen saldırıyı gerçekleştiren canlı bomba Seher Çağla Demir'i savunduğu gerekçesiyle iktidara yakın gazeteler tarafından hedef gösterilen ve geçtiğimiz hafta tutuklanan Özgürlükçü Hukukçular Derneği'den avukat Hüseyin Boğatekin'in aslında Seher Çağla Demir'i savunmadığını söyledi. Yıldırım, bugünkü yazısında konuya ilişkin "Boğatekin bu konuda hiç konuşmadı. 'Meslek ilkeleri gereği bunu söylemem doğru değil' diyordu yakınlarına. Onun söylemediğini ben söyleyeyim. Boğatekin, Demir’in avukatı değildi" dedi.
Yıldırım'ın Cumhuriyet'te "Suçu değil sanığı savunana ‘avukat’ denir" başlığıyla bugün (24.03.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Kürtçede Fethullah’a ‘Feto’, Abdullah’a ‘Apo’ derler. O da bu yüzden rahatlıkla yazısının başlığını “Feto’yla Apo” diye atmıştı. Davalara alışkındı ama bir anda 21 soruşturma açılması onu da şaşırttı. Takvim 4 Ocak 2008’i gösteriyordu. Henüz cemaat ne isterse verilen dönemdi. Adıyaman Gerger’deki Fırat gazetesinin sahibi Hacı Boğatekin, bugün dava dosyalarında ‘FETÖ/PDY’ denilen Fethullah Gülen için ilk kez ‘Feto’ adını kullanmıştı. Bir nevi ‘isim babası’ olmuştu ama henüz farkında değildi.
Boğatekin için açılan soruşturmaların 16’sı davaya dönüştü. Büyük bir baskıyla karşılaştı, gazetesini ayakta tutan aboneleri dağıldı, yakın akrabaları bile ona düşman oldu.
Hacı Boğatekin, doğru bildiği gazetecilik yolunda yılmadı. 12 çocuğunun verdiği destekle yoluna devam etti. 2012 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide “Şimdi benim dediklerimin doğru olduğu ortaya çıkınca herkes bana hak veriyor” diyordu. Boğatekin, hakkında yüz elliye yakın açılan dava ile yerel bir gazeteciye açılan dava rekorunu da kırmıştı. Belki de bu yüzden üç oğlu avukat oldu...
İşte onlardan biri Hüseyin Boğatekin önceki gün tutuklandı.
Aslında ÖHD avukatlarına yönelik operasyon başlamadan günler öncesinden havuz medyası tarafından hedef gösterilmişti Hüseyin Boğatekin. Ankara katliamında 37 kişinin ölümüne neden olan canlı bomba Seher Çağla Demir’in yargılandığı bir davada avukatı olmakla “suçlanıyordu”. Yani mesleğini yaptığı ve bir sanığın savunmasını üstlendiği için...
Boğatekin bu konuda hiç konuşmadı. “Meslek ilkeleri gereği bunu söylemem doğru değil” diyordu yakınlarına. Onun söylemediğini ben söyleyeyim. Boğatekin, Demir’in avukatı değildi. Ama olabilirdi de...
Humeyni’den Çakal Carlos’a, Tarık Aziz’den Nazi suçlusu Klaus Barbie’ye, Cezayir direnişçilerine dek geniş bir yelpazede “ünlü” isimleri savunduğu için tüm dünyada “şeytanın avukatı” olarak anılan Jacques Verges’in dediği gibi “avukatlar suçu değil suçluyu savunur” nihayetinde.
İşini yaptığı, demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri savunduğu için önce medya tarafından hedef gösterilmek sonra da tutuklanmak günümüzün hukuk düzeni artık.
Adına köşe yazarı denilen kalemşorlar bugünlerde tutuklanan avukatların aldığı ya da almadığı davaları köpürte köpürte savcılık iddianamesi hazırlar gibi yazıyor.
“Devleti rahatsız eden” avukatlar onlar çünkü tıpkı devleti rahatsız eden gazeteciler, akademisyenler gibi...
Her dönemin hedefleri yani.
Tutuklanan avukatların aslında uzun süredir hedefte olduğunu yakınlarındaki herkes biliyor. Çözüm süreci sırasında işleri gereği sık sık gittikleri terörle mücadele polislerinin kendilerine “Çözüme dua edin yoksa sizi içeri alacaktık” dediklerini de...
Paris’i kana bulayan 127 kişinin hayatını kaybettiği saldırıların planlayıcısı olduğu iddia edilen Salah Abdeslam’ın Belçikalı avukatı Sven Mary’nin tartışıldığını ya da suçlandığını duydunuz mu? Tıpkı Verges gibi savunduğu müvekkilleri nedeniyle “şeytanın avukatı” olarak anılan Mary, tam tersine müvekkilini savunmak adına başsavcıyı bile suçlayabiliyor. Hem de Belçika polisi tarafından yapılan sorgu sırasındaki konuşulanları basın toplantısında açıkladığı için.
Şimdi yaşadığımız bu süreci Hacı Boğatekin’in “Kürtçede Fethullah’a Feto, Abdullah’a Apo” denir yaklaşımıyla adlandıralım:
Bütün dünyada suçu değil, sanığı savunana “avukat” denir.