Gündem

TÜSİAD'dan PKK'ya "silah bırak", hükümete de "adım at" çağrısı

"Siyasetin, diyaloğun çözümün mimarı olmasını sağlayacak koşulların oluşturulması gerek"

13 Mayıs 2017 17:57
Veysi Polat

Diyarbakır

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, PKK'ya "silahlı mücadelenin bir daha geri dönülmemek üzere muhakkak terk edilmesini ve bunun koşullarının sağlanmasını arzu ediyoruz" çağrısı yaptı.

Hükümetin de bu konuda adım atması gerektiğini söyleyen Bilecik, "Bunun için siyaset kanalının önünün açılması ve siyasetin, diyaloğun çözümün mimarı olmasını sağlayacak koşulların oluşturulması gerektiğine inanıyoruz" ifadesini kullandı.

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), “39. Girişim ve İş Dünyası Konseyi”’ni Diyarbakır’da topladı.

DİSİAD ve DOGÜNSİFED’in ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda konuşan TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, “Türkiye için toplumsal özgürlük, çoğulculuk ve dayanışma içinde ilerleme zamanıdır” dedi ve TBMM’ye üç reform önerisinde bulundu.

Demokrasi, ekonomi ve Avrupa Birliği ile ilişkiler alanında atılacak her türlü adıma iş dünyasının destek olacağını belirten Bilecik, Kürt sorununun silahsız çözümü için gerekli adımların atılmasını istedi.

Bilecik, sözlerine şöyle devam etti:

“Ülke olarak şiddetin son bulması ve Kürt sorununun silahsız çözümü için defalarca girişimlerde bulunuldu. Her bir girişim, bölgedeki yurttaşlarımızın ve aslında tüm halkımızın çözüme ne denli istekli olduğunu gösterdi. Önümüzdeki dönemde, silahlı mücadelenin bir daha geri dönülmemek üzere muhakkak terk edilmesini ve bunun koşullarının sağlanmasını arzu ediyoruz. Bunun için siyaset kanalının önünün açılması ve siyasetin, diyalogun çözümün mimarı olmasını sağlayacak koşulların oluşturulması gerektiğine inanıyoruz."

Gümrük Bakanı Bülent Tüfekçi, TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker, AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy ile Türkiye’nin birçok kentinde iş dünyasının temsilcisinin katıldığı toplantıda önemli mesajlar verildi.

“Zaman kaybı olmadan
reformlar hayata geçirilmeli”

Toplantıya ev sahipliği yapan DİSİAD Başkanı Burç Baysal ve DOGÜNSİFED Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu’ndan sonra konuşma yapan TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, Diyarbakır’da olmaktan büyük memnuniyet duyduğunu ifade ederek, son günlerde Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik açıklamaları kınadı.

Bilecik, ülkenin zaman kaybetmeden bir dizi reform paketlerini hayata geçirmesini isteyerek, özetle şunları söyledi:

“Zaman çok hızla geçiyor! Henüz bir ay kadar önce, anayasada değişiklikler içeren referandumu geride bıraktık. TÜSİAD olarak, açıklamamızı sonuçlar belli olmadan, 16 Nisan akşamı 17:00’de yaptık. Türkiye’nin yapısal sorunlarına yönelik reform ve çözüm çağrımızı kamuoyuyla paylaştık. Önümüzde hemen yola koyulursak 18 aylık bir reform aralığı var ve bu reformların beklemeye hiç tahammülü yok. Eğer bu dönemi de erken seçim konuşmaları ile geçirirsek Türkiye ekonomisi kalkınma yarışında çok kan kaybeder ve toparlanması maalesef güç olur…

Şimdi Türkiye için toplumsal özgürlük, çoğulculuk ve dayanışma içinde ilerleme zamanıdır. Ülkemizin önünde, Meclisin ve hükümetimizin odaklanmasını önerdiğimiz ve kararlılıkla destek olacağımız somut bir reform gündemi bulunuyor. Biz bu önerilerimizi Demokrasi, Ekonomi ve Avrupa Birliği ile İlişkiler olarak üç başlık altında özetliyoruz:

Hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olmak ulusal menfaatlerimiz açısından elzemdir. Bunlar olmadan; katma değer ve istihdam yaratmaktan, nitelikli yatırım çekmekten bahsetmemiz ne yazıkki mümkün değil. İhtiyacımız olan, hesapverebilirlik ve liyakat ilkeleri temelinde oluşturulacak açık, saydam idare ve demokratik toplum düzenidir. Aksi takdirde, rekabet yarışında hak ettiğimiz yeri alamayız.

Bu yönde, öncelikle 15 Temmuz darbe teşebbüsünün zorunlu kıldığı olağanüstü hali geride bırakarak, olağan hukuk devleti ortamına mümkün olan en kısa sürede dönülmesi gerekiyor.

Yargı erkinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda toplumun hiçbir kesiminde en ufak bir şüphe olmamalıdır.

Parlamentomuz, azami temsilin sağlanacağı bir seçim sistemi ile oluşmalıdır.

Başta adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğü olmak üzere pek çok hak ve özgürlüğün genişletilmesine ihtiyaç duyuyoruz. İletişim ve bilgiye erişim hakkının güvence altına alınması, özgür medya ve internet ortamının güçlendirilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartları ile uyumlu hale getirilmesi gerekiyor.

“Silahlı mücadele sona ermeli”

Başka ülkelerden daha yoğun olarak terörizm tehdidiyle yaşamak zorunda kaldığımızın idrakindeyiz. Bu mücadeleyi de sonuna kadar destekliyoruz. Ülke olarak şiddetin son bulması ve Kürt sorununun silahsız çözümü için defalarca girişimlerde bulunuldu. Her bir girişim, bölgedeki yurttaşlarımızın ve aslında tüm halkımızın çözüme ne denli istekli olduğunu gösterdi. Önümüzdeki dönemde, silahlı mücadelenin bir daha geri dönülmemek üzere muhakkak terk edilmesini ve bunun koşullarının sağlanmasını arzu ediyoruz. Bunun için siyaset kanalının önünün açılması ve siyasetin, diyalogun çözümün mimarı olmasını sağlayacak koşulların oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü inanıyoruz ki, Türkiye, mutlak özgürlükler, hukuk devleti ve demokrasi ve aynı zamanda vatandaşının güvenliğini kusursuz sağlayabilen özgüvene ve güce sahiptir.

“Bölge farklılıkları giderilmeli”

Bildiğiniz gibi, son 3 yılı seçimler, hain darbe girişimi ve son olarak da referandum süreciyle geçirdik. Bu olağanüstü dönemde ekonomimizin önemli ölçüde direnç göstererek bir krize sürüklenmemiş olması sevindiricidir. Bunda 2002 sonrası yapılan reformlarla bankacılık sisteminin güçlendirilmiş, mali disiplinin sağlanmış, kurallı bir ekonomiye geçişin adımlarının atılmış olmasının büyük payı vardır. Ancak bazı bölge ve sektörlerde hala ciddi sorunlar olduğu da hepimizin malumudur. Şu an içinde bulunduğumuz bu güzel coğrafya, Diyarbakır bölgemizde maalesef ciddi sorunlar yaşandığı bir gerçek. 2015’ten 2016’ya Türkiye genelinde tarım dışı işsizlik %12,4’ten 13’e yükseldi. Ancak en yüksek işsizlik oranı %30,1 ile ağırlıklı olarak doğu ve güneydoğu anadolu bölgelerimizde. Burada adeta uçurum var.

Kısa vadede düşen talep ve artan işsizliğe karşı alınan kısa vadeli tedbirleri, makro istikrarı bozmaması kaydıyla, destekledik. Diğer yandan, büyümenin sürdürülebilir bir şekilde artırılmasının bu tür politikalarla sağlanamayacağı hepimizin malumu. Artık anayasa oylamasını da geride bıraktığımız şu günlerde iş dünyası açısından yatırım ortamını iyileştirecek ekonomik reformlar ve programlar önceliktir. Üstelik bunun için küresel ortam da oldukça uygundur. Hem Amerika hem Avrupa ekonomisinin toparlanmaya başlaması, IMF’nin küresel büyüme tahminlerini yukarıya doğru revize etmesi büyümenin dünyada yeniden hızlanacağı bir döneme girdiğimize işaret ediyor. Bu dönemde içe kapanmak değil, dışa açılmak, bir yandan dünya ile ilişkilerimiz güçlendirmek diğer yandan ise rekabet gücümüzü artırarak, ekonomimize mümkün olduğunca yatırım çekmek için hızlı hareket etmek mecburiyetindeyiz. Özellikle de dünyada enflasyonun geri gelmeye başladığı, finansman maliyetlerinin arttığı bu dönemde ekonomimizdeki risklerin iyi yönetilmesi gerekiyor. Bu da kısa vadeli, genişlemeci politikalar yerine; kalıcı, verimlilik artırıcı politikalara olan ihtiyacımızı pekiştiriyor.

Hemen yola koyulursak önümüzde 18 aylık bir reform aralığı bulunmakta. Hükümetimiz tarafından bugüne kadar hazırlanan birçok eylem planı ve strateji belgesi var. Artık ihtiyacımız olan reformları tespit etmek değil reform atmosferini yakalamaktır. Bu vesile ile bugüne kadar birçok platformda dile getirdiğimiz ve öncelikli olduğuna inandığımız reform alanlarını yinelemek isterim. Tüm sayacağım konu başlıkları altında TÜSİAD’ın birikiminin ve önerilerinin olduğunun da altını çizmek isterim.

Az önce de belirttiğim gibi, makroekonomik istikrar ve öngörülebilirlik gerek yatırım ortamının en önemli şartları gerekse bizlerin günlük operasyonlarımızda karar almamızı, iş yapışımızı kolaylaştıran çok önemli iki faktör. Bunları sağlamanın yolu ise kurallı bir ekonomiden geçiyor. Bu amaçla;

- Piyasaları denetleyici ve düzenleyici kurum ve kuruluşların bağımsızlığı korunmalıdır.

- Kayıtdışı ekonomi ile mücadele ve vergi politikalarında basitlik, saydamlık ve etkinlik tesis edilmelidir.

- Sermaye piyasalarının gelişimi ve alternatif finansman araçları yoluyla reel sektöre kaynak yaratılmalıdır.

- Kamu ihaleleri mevzuatının AB standartlarında rekabetçi, saydam ve verimli olacak şekilde yasalaşmalıdır.

Ekonomide verimliliği ve üretkenliği artırmak amacıyla;

- Analitik, özgür ve yaratıcı düşünme, STEM (fen, teknoloji, mühendislik, matematik) ve İngilizce yetkinliği başta olmak üzere, kapsamlı bir eğitim reformu hayata geçirilmelidir.

- Burada dikkat çekmek istediğim bir nokta da: Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle ülkemiz çok ciddi bir göç aldı. Bu durum, çok daha bütüncül yaklaşılması gereken ve ülkemizin yakın gelecekteki önemli konu başlıklarından biridir. Önemli sayıda çocuk ve genç nüfusun olduğunu ve önümüzdeki dönemde bu sayının yeni doğumlarla birlikte artacağını da biliyoruz. Ülkemiz nitelikli insan kaynağı strateji ve politikalarını belirlerken bu genç nüfusun entegrasyonu ve geleceğini de ciddi şekilde düşünmek zorundadır. Hem kendi genç nüfusumuzu, hem de Suriye’den gelen bu genç nüfusa nitelikli eğitim sağlayamazsak, yeterli becerileri kazandıramaz ve doğru yönlendiremezsek, ülkemizin geleceği açısından önemli olabilecek bu potansiyel, hiç istemediğimiz tehditlere dönüşebilir.

- Sanayi stratejisi, 21. yüzyılda ülkelerin gücünü belirleyecek olan Sanayi 4.0 Devrimi ve dijital teknolojik dönüşümle uyumlu somut hedeflerle güncellenmelidir.

- Enerji sektöründe serbest, sürdürülebilir ve öngörülebilir piyasa hedefli reformlar hayata geçirilmelidir.

- İstihdam üzerindeki vergi ve prim yükü OECD ülkeleri ortalamasına çekilmeli, güvenceli esnek çalışma biçimleri geliştirilmelidir.

- KOBİ’lerin verimlilik ve finansmana erişimde dijital çağın gereklerine uygun açılımlarına destek verilmelidir.

- Bölgeler arası gelişmişlik farklarının azaltılması da her zaman söylediğimiz gibi sürdürülebilir büyüme için ciddiyetle üstüne eğilmemiz gereken bir alandır.

- Toplumsal cinsiyet eşitliğinin eğitim, çalışma ortamı ve yönetime katılım başta olmak üzere hayatın her alanında sağlanmasına yönelik kararlı adımlar atılmalıdır.

Bu reformların başarısı için toplumsal desteği pekiştirecek ve Türkiye’nin uluslararası saygınlığını, çekim gücünü ve marka değerini yükseltecek bir iletişim stratejisine de ihtiyacımız mutlaka var.

Tam da bu noktada Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz konusunda görüşleri de sizlerle paylaşmak istiyorum.

AB üyelik süreci Türkiye açısından temel önceliktir ve TÜSİAD’ın da temel gündem maddesidir.  Geçtiğimiz dönemde hem Türkiye’den hem de AB’den kaynaklanan nedenlerle geleceğe yönelik karşılıklı güvensizlik oluştuğu bir gerçek.  Ancak, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci, küresel ölçekte rekabetçi bir ülke olmak adına olmazsa olmazdır!

Unutmayalım ki, AB üyelik süreci, sağladığı rekabet gücü, sosyal refah, teknolojik ilerleme, finans, yatırım, ihracat, turizm ve öngörülebilir bir hukuk devleti düzeni unsurlarıyla Türkiye’nin milli menfaatidir. Tüm bu nedenlerle, karşılıklı olarak kısa vadeli ve iç politikaya yönelik söylemlerden uzaklaşmalı, yapıcı bir dille politika üretmeliyiz.

Gümrük Birliğinin güncellenmesi ve vize serbestisi gibi konular bu perspektifi kolaylaştırıcı araçlardır. Bu alanlarda ilerlemenin sağlanması, Türkiye’nin yatırım ortamını çok kısa zamanda hissedilecek şekilde olumlu etkileyecektir. Bizler Avrupa’daki güçlü networkumuz ile karar alıcılar, iş dünyasındaki muhataplarımız ve kanaat önderleriyle temasta kalmaya ve bu misyon ile çalışmaya devam ediyoruz.

İnanıyoruz ki demokrasi, ekonomi ve AB süreci başta olmak üzere reform gündeminde kararlı adımlar atmak, küresel ölçekte rekabetçi ve müreffeh bir ülke olarak önümüzü açacak, yıldızımızı parlatacaktır.”