TÜSİAD başkanı Erol Bilecik, Türkiye’nin erken seçimin adını anmadan 18 ay boyunca hızlanarak koşması gerekiyor, aynı zamanda toplumsal ve siyasi uzlaşmaya ihtiyaç olduğunu belirten Bilecik, "Yatırımlara baktığınız zaman en önemli kalemin veya ana konuşacağımız noktanın gayrimenkul ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Bu da yapısal reformları geciktirip daha çok ‘acaba kısa vadeli politikalarla çark dönmeye çalışıyor, uzun vadeli bu anlamda politikalara daha mı fazla ihtiyacımız var' sorusunu da daha fazla gündeme getiriyor" dedi
Sözcü'nün TÜSİAD başkanı Erol Bilecik ile yaptığı röportaj şöyle:
Sağlıklı büyümeye ihtiyaç var
Bize ekonomideki son durumun bir fotoğrafını çeker misiniz? TÜSİAD penceresinden görünen manzara nedir?
Yakın dönemde özellikle, yaşamış olduğumuz muazzam derecede olumsuz gelişmeler var. Yaşadığımız, hem olumsuz hem de gri alan da dediğimiz, birçok belirsizliklerin olduğu ortama rağmen ekonominin toplamına baktığımız zaman önemli büyüme hamlelerini de görüyoruz.
Burada, kocaman bir “ancak” kelimesi koymamız gerekir… Ekonomiye baktığımız zaman büyüme çizgisinin bu şekilde birinci çeyrekte açıklanan yüzde 5, ikinci çeyrekte de benzer bir şey olması son derece olumlu.
Ama acaba ‘bu büyüme sağlıklı bir büyüme midir değil midir? sorusunu da sormadan edemiyoruz. Tüketim ile kamu harcamalarının büyümeyi sürüklemesi bir yandan iyi görünmesine rağmen bir yandan sürdürülebilir olmadığını da görüyoruz. Kamu kaynakları doğal olarak zaten sınırlı. 2016 sonu itibarıyla verilen teşvikler, vergi indirimleri gibi uygulamalar geçici olarak iyi görünmesine, ekonomiye nefes aldırmasına rağmen bütçede bir bozulma olabilir mi bunu gözlemlemek gerekir. Tüketimi dışarıdan bulduğumuz ucuz finansman ile yapma devrimiz de maalesef geçti.
Enflasyon rekabeti bozar
Türkiye ekonomisindeki acil önlem alınması gereken mayınlı bölgeleri hangi alanlarda görüyorsunuz?
Bütün alanlara eşit derecede bakmak gerekiyor ama sanki bizim bu tarım meselesinin daha fazla hakkını vermemiz gerekir. Biz 4. sanayi devrimine muazzam derecede iyi geçen bir ülke olmak zorundayız. Burada hiçbir kurtuluş şansımız yok. Treni kaçırma lüksümüz yok. Yatırımlara baktığınız zaman en önemli kalemin veya ana konuşacağımız noktanın gayrimenkul ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Bu da yapısal reformları geciktirip daha çok ‘acaba kısa vadeli politikalarla çark dönmeye çalışıyor, uzun vadeli bu anlamda politikalara daha mı fazla ihtiyacımız var' sorusunu da daha fazla gündeme getiriyor. Bir diğer önemli nokta enflasyon… Hâlâ yüksek enflasyonla mücadeleye devam ediyor olmamıza rağmen burada alınması gereken yol bir hayli uzun. Enflasyonun mutlaka yüzde 5'in altına düşmesi gerekiyor. Karnemiz burada iyi değil, rekabet dengemizi bozuyor.
Daha çok normalleşme
Yatırım süreçlerinde, başkanlık seçimlerinin yapılacağı 2019 seçimlerine kadar frene basma durumu söz konusu mu? Büyük yatırımcının Türkiye'den ayağını çektiği söylenebilir mi?
Türkiye doğalgazı, petrolü ihraç edecek boyutta şanslı bir ülke değil. Daha fazla hukuk daha fazla demokrasi daha fazla özgürlük toplumu olmadan önemli bir katma değer ve istihdam yaratmaktan, nihayetinde de yatırım çekmekten de rahat bahsetmek çok kolay değil.
Buradan bakıldığı zaman da daha fazla normalleşmeye ihtiyaç var. Bire bir yatırımcı 2019 odaklı noktaya geldi demek resmi yanlış okumak olur. Ama oralarda hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olmadan da gerçekten tam anlamıyla dünyanın bütün yatırımlarını alabilir bir konumda olamayız diye düşünüyorum.
Hatta şunu söylüyorum, önümüzde 2019 Kasım'ına kadar hiçbir şekilde kati suretle erken seçimi anmadan, vaktinde seçimin olduğu bir reform dönemi başlığı altında kararların alınıp devam edilebilecek bir süreye ihtiyaç var.
18 ay başka bir iklim yaratmalıyız
Referandum öncesinde sonuçların yüzde 48'e 52 değil de yüzde 75-25 gibi bir bandı sağlıklı olarak görmüştünüz. Bu sonuçlarla birlikte TÜSİAD olarak başkanlık seçimlerine ve sistemine olan bakış açınız nedir?
Normal şartlarda siyaseti konuşmaktan çok, tamamen siyasetin dışında kalan parçaları tercih ediyor ve hedef alıyoruz. TÜSİAD'ın bu 46 yıllık geçmişinin tamamı bu şekilde. Bu tip yapılarda, tamamen yarı yarıya bölünen değil daha dominant bir yapı ile seçimler neticelense şüphesiz daha sağlıklı olacağı şeklinde yaklaşılır.
Ama buradan şunu söylemiş olalım. Bizim uzlaşma kültürümüz daha yoğunlaşmadı. Bizim bence en çok kaybettiğimiz noktalardan birisi de bu. Bu kültürün biraz daha yoğunlaşması gerekiyor. Yoksa kamuoyundaki insanlar kampın bir tarafında olacağım diye çok yorucu bir yolculuk yapıyorlar. Bugün iş dünyası olarak baktığımızda hak etmediğimiz bir tablo oluşuyor. Artık bizim en azından şu 18 ay başka bir iklim yaratmamız gerekiyor.
Seçim ortamı gergin
Erken seçimlere karşı olduğunuz görüşü çıkıyor buradan…
Yüzde 100 tabi ki, bundan hiç beis yok ama şu ana kadar tüm hükümet kaynaklarından aldığımız bütün mesajlar da böyle. İster istemez yapılan her seçim, sıkça yapılan seçimler özellikle kendi ekonomisini de kendi atmosferini de beraberinde taşımış oluyor.
Buradan seçim atmosferiyle beraber bir reform atmosferinden bahsetmek doğal olarak mümkün değil. O bakımdan bizim seçimi vaktinde yapıp hiç olmazsa o döneme kadar biraz hızlanarak koşmamıza ihtiyaç olan bir süreç yaşıyoruz.
AB''nin çemberinde kalın
Son dönemlerde özellikle Almanya ile gerilen ve Türkiye'nin daha çok kapıları kapatmaktan yana olan AB politikasına ilişkin yorumunuz nedir?
Bugün Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik hedefi öyküsü, son birkaç yılı belki ayrı tutarsak, yapılan bu muazzam reformların ve bu reform perspektifinin en itici gücü oldu. Böyle bir gerçek var. Burada iki farklı nokta var bence.
AB'deki üye ülkelerinin bir kısmının bu üyelik sürecini ötelemeye çalışan bir pozisyonları var. Bu resmin bir tanesi ama bizim de biraz kendimize de bakıp, acaba demokrasi boyutunda, hukuk devleti boyutunda, son dönemler itibarıyla OHAL uygulamasına dönük olarak da ‘acaba nerelerde eksik yapıyoruz?' diyebilmemiz lazım.
Altyapı kaynaklarımız yok, ticaretimizi bu anlamda özellikle gelişen ve gelişmiş ülkelerle daha fazla yapma zorunluluğumuz var. Avrupa çok çemberli bir yapıya gidebilir. Para birimi açısından olabilir, birden fazla çemberi olan bu anlamda konfederal bir yapı olabilir. Bu çemberlerden bir tanesinde kendi yerimizi bulabiliriz. Biz Osmanlı'dan bu yana yüzümüzü Batı'ya çevirmiş bir ülkeyiz, toplumuz.
"Gazeteciliğin tutuklu yargılanması ülkeye zarrar veriyor"
Türkiye'de tutuklu bulunan 174 gazeteci ile Sözcü Gazetesi muhabirleri olan Mediha ve Gökmen için bir mesajınız var mı?
Bugün Türkiye olarak baktığınız zaman kendi gücümüzün en etkin kaynakları diye bir sıralama yaptığımızda doğru olan demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler toplumu olmak geliyor.
Türkiye'de gerçekten toplama bakıldığında akademisyenler, siyasetçiler, medya yöneticileri ve yazarların soruşturmaya uğraması ile tutuklu yargılanması özellikle uluslararası arenada bize resim olarak gerçekten zarar veren görüntüler.
Hemen tutuklama süreçlerinin başlaması en fazla eleştiri aldığımız nokta. Şu masumiyet karinesi meselesi burada en önemli nokta. Özellikle basın özgürlüğü Türkiye için en önemli değerlerden bir tanesi.
Basının sesi, yönü ne olursa olsun, zamanı ne olursa olsun basının özgürlüğü ve kendini ifade etmesi, ülkemizin çıkar meselesidir ve çıkarınadır. Burada eleştiriyi az alan bir ülke olmalıyız.
Moraller bozukken teşvik faydasız kalır
Yabancı yatırımcının ve üyelerinizin bu anlamda Türkiye'deki yatırım ve ekonomik ortama ilişkin bakış açısı nedir?
Burada AB üyeliği perspektifinden devam edeceğimiz yolculuğun aksaması ki bu çift taraflı bakmak gereken bir mevzu… Yatırım ortamını moral ve motivasyon anlamında bozan noktalar. Bir de zamanlama çok önemli… Zaman zaman siz yatırım ortamına dönük olarak muazzam teşvikler çıkarabilirsiniz. Bunların son derece iyi niyetle çıkarıldığı konusunda hiçbir şüphemiz yok nihayetinde ama moral ve motivasyon konusunda iş dünyasının gerçekten yukarı çekildiği bir trendde değilse ortaya koyulan teşviklerin de bu anlamda bir faydası olmadığını görüyoruz.
Ali Koç'a başkanlık desteği
Bir Fenerbahçeli olarak Ali Koç'un Fenerbahçe Başkanlığ'ına destek veriyor musunuz?
Ali Bey istiyorsa ben de yüzde 100 destekliyorum. Aşağı yukarı ben Twitter hesabımda bile yüzde 5 Fenerbahçe'yi tutuyorum. Eskiden bu yüzde 10'du. Tweetlerimin yüzde 5'ini Fenerbahçe'ye ayırıyorum.