T24 Ekonomi
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, Merkez Bankası’nın sıkı para politikasının devam ettirilmesiyle enflasyonun daha da düşeceğine dikkat çekerek, “Ancak para politikası ile elde edilebilecek başarının sınırları var. Para politikasındaki sıkı duruş, maliye politikası ile desteklenmeli. Kamu harcamalarının, enflasyonla mücadeleye destek vermesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) tarafından düzenlenen Rekabet Kongresi, ‘Rekabet, Eğitim ve Teknoloji’ ana temasıyla yapıldı. Üyesi olan 50 sektörel dernek ile 34 sektörde faaliyet gösteren 13 bin işletme ve iş insanına hitap eden SEDEFED’in 20’nci yılının da kutlandığı kongrenin açılışında konuşan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, enflasyonla mücadele sürecini değerlendirdi.
Türkiye’nin yaklaşık 1,5 yıldan bu yana izlenen ekonomi politikaları neticesinde yol kat etmeye başladığını kaydeden Turan, ülke risk priminin düştüğünü, Merkez Bankası rezervlerinin hızla arttığını ve cari açığın gerilediğini dile getirdi. Merkez Bankası’nın sıkı para politikasının devam ettirilmesiyle enflasyonun daha da düşeceğine dikkat çeken Turan, “Ancak para politikası ile elde edilebilecek başarının sınırları var. Bu nedenle, para politikasındaki sıkı duruşun, maliye politikası ile desteklenmesi gerekiyor. Özellikle kamu harcamalarının, enflasyonla mücadeleye destek vermesi gerektiğini ve kayıtdışı, ile daha güçlü mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
Makroekonomik istikrarın sağlanmasının ön koşul olmakla birlikte daha da zorlaşan küresel rekabet yarışına hazırlanmak için yeterli olmadığını vurgulayan Turan, bir adım daha atarak ekonomik yapıyı AB gibi, Çin gibi, Kore gibi verimlilik artışını hedefleyerek dönüştürmenin gerekliliğine işaret etti.
"Yüksek teknolojili üretimin payını ve ihracatını artırmamız gerekecek"
“Üretim yapımızı eğer yüksek teknolojili ürünler ve yeşil ekonomi doğrultularında dönüştürebilirsek, yoğunlaşan küresel rekabette iddiamızı sürdürebiliriz” diyen Turan, şöyle devam etti:
“Ülkemizde imalat sanayindeki girişimlerin yüzde 55,5’i düşük teknoloji faaliyetlerinde yer alıyor. Yüksek teknoloji faaliyetlerinde yer alan girişimlerin oranı yüzde 1 bile değil. Teknolojiye dayalı üretim olmayınca, yüksek teknolojili ihracat da olmuyor. Son 15 yıla baktığımızda, üst orta gelirli ülkelerde, yüksek teknolojili ürünlerin toplam imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payının yüzde 23 olduğunu görüyoruz. Ülkemizde ise yüzde 2,8. Rekabet gücümüzü yükseltmek ve büyüme performansımızı artırabilmek yüksek teknolojili üretimin payını ve ihracatını artırmamız gerekecek.”
"Hukuki öngörülebilirliğin sağlanması gerekiyor"
Bu çerçevede, özellikle eğitimin üzerinde duran Turan, “Günümüzün teknolojileri ve bu teknolojilere dayanan rekabetçilik anlayışı düşük işgücü maliyetleri ve ucuz TL üzerine kurulu değil. Bugün rekabet yenilikçilik, bilgi ve yetenekler ile yapılıyor. Bu nedenle ülkeler arasında insan kaynakları rekabeti yaşanıyor. Veriler, nitelikli işgücü konusundaki rekabette, pek de önde olmadığımızı ortaya koyuyor. Eğitime ayrılan kaynakları artırmalıyız. MEB bütçesinin merkezi bütçeden aldığı pay 2015’de yüzde 13 düzeyindeyken, sonrasında sürekli düşmüş. Eğitim hedeflerimizi yakalamak ve küresel rekabetteki konumumuzu güçlendirmek için, bu payı bir an önce yüzde 15’e çıkartmalıyız. Kamuda tasarruf yapalım diyoruz ama tasarrufu eğitim bütçesinden değil, ülkenin verimliliğine ve rekabetçiliğine katkısı olmayan alanlardan yapalım" diye konuştu.
Gözden geçirip güçlendirilmesi gereken en önemli alanın ise hukuk devletinin, yargı sisteminin ve demokrasinin niteliği olduğunu dile getiren Turan, “Değişime ayak uydurabilmek için hukuki öngörülebilirliğin sağlanması, piyasa ekonomisi ilkelerine uyulması, kurumsal kapasite ve bağımsızlığın güçlendirilmesi gerekiyor. Bu alanlara ciddi şekilde eğilmediğimiz sürece kısa vadede elde ettiğimiz başarıları uzun vadeye taşımak mümkün olmuyor" ifadelerini kullandı.