Gündem

Türköne: Politikaya girdim, boyumun ölçüsünü aldım

Zaman gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne konuştu.

18 Nisan 2011 03:00

T24- AK Parti’den milletvekili aday adayı olan ancak liste dışı kalan Zaman gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne konuştu. Türköne, aday seçilmemesiyle ilgili "zerimden bir yük kalktı. Artık aklımın bir köşesinde, "Politikaya girseydim" gibi bir düşünce olmayacak. Girdim ve boyumun ölçüsünü aldım" dedi.

Kutlu Esendemir'in HaberTürk gazetesinde yayımlanan (18 Nisan 2011) haberi şöyle:

12 Haziran genel seçimlerine 2 aydan az bir süre kala, partilerin açıkladığı ve seçilebilecek sırada olan milletvekili adayları kamuoyunda adeta ışıldıyor. Diğer yanda da, her türlü riski, her türlü tartışmayı göze alıp aday adayı olan, ancak listeye giremeyen “star”lar var. Bu isimlerden biri de makaleleriyle, tartışma programlarındaki performansıyla, siyasi iktidara yönelik her türlü eleştiriye göğüs geren ama sonrasında AK Parti’den milletvekili aday adayı olup, Genel Merkez tarafından tercih edilmeyen Zaman Gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne’ydi... Bu dönem aday olmayan AK Parti İstanbul Milletvekili Özlem Hanım’ın eşi olan Prof. Dr. Türköne’yle, aday gösterilmeyişinin ardından ilk kez HaberTürk konuştu.

Aday adayı olmaya nasıl karar vermiştiniz?

Kendimi ifade etmekte zorlanıyorum. Ben bir siyaset bilimciyim. Müktesebatıma ve teliflerime bakarak bu alanda kendimi kanıtladığımı düşünüyorum. Üstelik bir siyaset bilimci olarak, iyi siyaset bilimcilerin kötü birer siyasetçi olduğunu da çok iyi biliyorum. Benimki sadece bir denemeydi.

Neyin denemesi?

Buna belki de kendini aşma denemesi demek lazım. Siyaset çok zor bir meslek. Kalın tahtaları iğneyle delmek gibi. Sabır ve geniş görüşlülük istiyor. Siyasetle akademik veya entelektüel düzeyde ilgilenmekten çok farklı.

Eşiniz AK Parti Milletvekili Özlem Hanım’a, "Bu dönem sen yeniden aday olma. Ben aday olayım" demediniz mi?

Öyle değil. Eşim küçük oğlumuza zaman ayırmak istiyordu. Yani zaten devam etmeyecekti. Epeyce yoruldu galiba. Onun siyaseti bırakma kararı ile benim siyasete girme kararım arasında bir sebep sonuç ilişkisi yoktu.

O devam etmek isteseydi...

Öyle bir seçenekle karşılaşmadığımız için cevabını bilmiyorum. Olsaydı, galiba birimizin diğerini ikna etmesi gerekirdi. Belki de kararı oğlumuza bırakırdık.

Birbiriyle evli olan iki milletvekili olamaz mı Meclis’te?

Olmaz. Yani ahlaki olmaz. Orası bir temsil yeri. İroniyle söyleyeyim: Temsilde adalet ilkesine aykırı.

Neden ahlaki olmasın ki?

Yaklaşık olarak 80-100 bin kişiyi temsil ediyorsunuz. Ağır bir sorumluluk. Bu sorumluluğun aile içi bir meseleye dönüşmesi, karı-koca tartışmasına konu olması doğru değil. Demokratik temsilin itibarını, saygınlığını düşürür.

Aday gösterilmemeniz şaşırtıcı mıydı?

Ben bir kaybedenim. O yüzden söyleyeceklerim yanlış anlaşılabilir. Yine de söyleyeceğim. Aday adayı olmak, benim için ağır bir sorumluluk üstlenmek, ayrıca bütün hayat lükslerimden vazgeçmek demekti. Son anda köşeden döndüm. Yani sonuçtan memnunum. Üzerimden bir yük kalktı. Artık aklımın bir köşesinde, "Politikaya girseydim" gibi bir düşünce olmayacak. Girdim ve boyumun ölçüsünü aldım.

Kaybedince hissedilen duygu nedir?

Yaşım artık kemale erdi. Kendimi kanıtladım. Bu yüzden bir yenilmişlik duygusu değil. Galiba aday adayı olup, listeye giremeyenler arasında en rahat olanlardan biri benim. "İyi siyaset bilimciler, kötü siyasetçidir" mazeretiyle avunuyorum işte. Bunu Max Weber gibi, bizim alanın büyük isimlerinden biri söyler. O da siyasete girmiş, başarılı olamamış. Platon, canını zor kurtarmış.

Bir hayal kırıklığı olmadı mı?

Herkes gibi aday adayı oldum. Kürt sorununun çözümü ve yeni Anayasa yapımı konusunda bu dönem Meclis’te faydalı olabileceğimi düşünmüştüm. Parti politikasını, yerel politikayı hiç bilmiyorum. Belki de bir şeyleri bir yerlerde yanlış yaptım. Daha çok, "Bana ihtiyaç yokmuş" diye düşünüyorum. Hiç kimse vazgeçilmez değil.

Eşiniz Özlem Hanım aday gösterilmemenizi nasıl karşıladı?

"Boşver, sen iyi bir yazarsın" gibi laflar etti. Onun için iyi bir teselli.

Eşinizin ardından, sizin de milletvekilliğinden emekli olarak iyi bir emekli maaşı peşinde olduğunuzu ileri sürenler oldu.

Bu uydurma bir şey. Eşim emekli maaşı alamıyor. Bunlar çok ucuz belden aşağı vuruşlar. Eşimin milletvekili olarak emekli maaşı alabilmesi için bir devletin sigorta kurumuna dahil olması ve tam olarak 20 yılı çalışarak geçirmesi lazım. Kanun böyle. Ben ise tersine emekli maaşımı kaybediyorum. Maddi olarak iki taraflı zarar söz konusu.

AK Parti’nin milletvekili aday listesini nasıl buldunuz?

Güneydoğu’yla ilgili vurgulananları ciddiye alıyorum. Onun dışında dengeli ve düzeyli bir liste. İktidar partileri, aday listelerinde çapraz ağır baskılara maruz kalırlar. Bu yüzden hata yapma ihtimalleri, halktan uzaklaşma riskleri artar. AK Parti listelerinde böyle bir durum yok. Genel olarak başarılı.

Siz aday gösterilseniz bu listeye katkınız ne olurdu, ne eksik kaldı?

Bir tane profesör fazla olurdu. Demek ki eksiklik yok. Gerçekten benim yapacağım işi yapacak entelektüel birikimine, ufkuna ve vatanseverliğine güvenilecek çok isim var. Nabi Avcı, Türkiye’nin yüksek kalibreli aydınlarından biridir. Sınırları zorlayan bir hayal gücü vardır. Naci Bostancı, fakülte yıllarından beri tanıdığım çok iyi bir kalem ustasıdır. Böyle çok isim var. Ve bu isimlere politika bir şey kazandırmaz; ama onlar Türkiye’ye çok şey kazandırırlar.

Kulislerde, Gülen Cemaati’nin milletvekili adaylığı için AK Parti’den % 30 kota istediği dedikoduları var.

Ben tersini duydum. Gülen Hocaefendi müstağni (doygun) ve vakur bir insan. Milletvekili pazarlığına girmez. Cemaatlerin siyasete girmesi çok riskli. Siyaset cemaatleri bölüyor ve asıl hizmetlerinden uzaklaştırıyor.

Cemaatten kimse yok mu adaylar arasında?

AKP listelerinde cemaat mensubu olarak bildiğim tek bir isme bile rastlamadım. Gülen Hareketi, aleyhteki propagandalar yüzünden yanlış anlaşılıyor. Bu hareket hizmet odaklı. Siyaset odaklı değil. Toplumsal bir sorumluluk üstlenmiş durumdalar. Siyasi değil. Dini motifleri olan ama hedefleri sivil olan bir hareket, bu hareket.


’Temayül yoklamasında kötü sonuç aldım’

Milletvekili adaylığının liderlerin iki dudağının arasında olması sizce demokratik bir durum mu?

Bu çok doğru değil. Liderler milletvekili adaylarına karar verirken, eski monarkların lordluk payesi vermesine benzer bir iş yapmıyor. Belirlediği aday seçime girecek. Yanlış kişilere karar verirse lider kaybeder. İki dudağının arasında değil, beyindeki denge merkezinde bir işlemden geçiyor. Dengeler kurması ve optimum dengeyi sağlaması lâzım. Oligarşik eğilimler bütün demokratik örgütlerde var. Sendikalarla ve meslek kuruluşlarıyla mukayese ederseniz siyasi partiler kesinlikle daha demokratikler. Lider oligarşisini liderler değil, örgütler yaratıyor. Bu da doğal bir süreç. Başarısız olanın ayıklanmasına dayanan bir mantığı var. Sadece bizde değil bütün dünyada böyle. Biraz da seçim sistemiyle alakalı. Tek isimli dar bölge çoğunluk sistemi aday belirlemede en demokratik tercihi zorunlu kılıyor.

Ön seçim yapılsa, listelere girer miydiniz?

Temayül yoklamasında kötü bir sonuç aldım. Ön seçimden de aynı sonucu alırdım. Siyasi
partiler sosyolojisine epeyce emek harcadım. Hâkim teminatında, üstelik müeyyideli bir üye kayıt sistemi olmadan, ön seçimlerin demokratik olduğunu kimse söyleyemez.


’ABD’nin hegemonik gücü geriliyor’


Meslektaşımız Ahmet Şık’ın yargılandığı davada, araç yokluğu gerekçe gösterilerek duruşmaya getirilmemesi ve savunma yapamaması, sizin de tepkinizi çekti mi?

Duruşmaya getirilmemesinin savunma hakkının sınırlandırılması amacına yönelik olduğunu
düşünmüyorum. İkinci duruşmada bahane ne olacak? Bu dava konusunda mahkemeye biraz zaman tanımak lazım. Yargıyı kendi haline bırakalım.

Başbakan Erdoğan’la Türkiye’deki basın özgürlüğü konusunda polemiğe giren ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, son hamle olarak, büyükelçiliğin resmi web sitesine, "Türkiye’de basın özgürlüğü geriledi" başlıklı haberi koydu. Neler oluyor böyle?

Bu tür ayrıntılardan çok anlamlı sonuçlar çıkmaz. Amerikalılar düşündüklerini söylerler. Bu tür endişeler de taşıyabilirler.

Amerika’nın, Erdoğan’a ve AK Parti’ye tavrı değişiyor mu?

Şayet klasik olarak söylenen, "ABD AK Parti’yi çizdi mi?" gibi bir soru soruyorsanız, bu kalıp pek doğru değil. ABD’nin hegemonik gücü geriliyor. Bu gerileme öncelikle bizim bölgemizde başladı. ABD’nin Türkiye’de ciddi ve güvenilir muhataplara ihtiyacı var. Tayyip Erdoğan’dan ve AK Parti’den daha ciddi bir muhatap bulamazlar. Bölge için Türkiye’nin takip ettiği politika, realist bir yaklaşım. Üstelik ABD’nin seçme şansı yok. Artık AK Parti’nin yerine konacak bir alternatif de yok.


'Ben de tatmin oldum’


Son dönemde YGS sınavındaki şifre olayı yüzünden Gülen Cemaati’ne sert eleştiriler yöneltiliyor.

Sadece şifre olayında değil, Ergenekoncuların savunmasında da aynı taktik izleniyor. Bu bir savunma taktiği. Gülen Cemaati’ne bir günah tekesi muamelesi yapıl ıyor. Tasfiye edilen statüko bir düşman üretiyor. Bütün olup bitenleri bu düşmanın sırtına yüklüyor. Sonra da taşlamaya başlıyorIar. Türkiye’de eli yüzü düzgün, biraz seçkin insanların
yer aldığı bir hareket bu. Şehir efsaneleri üretiyorlar. Eskiden irtica idi. Şimdi somut bir hareket. Peki irtica nerede? Gülen hareketine yönelik eleştirileri bir hedef saptırma olarak görüyorum.

Bir akademisyen olarak baktığınızda YGS sınavıyla ilgili kuşkunuz yok mu?

Bir beceriksizlik var. Ama bir suiistimal yok. Kimse bir hak kaybına uğramamış. Bu kadar büyük bir mesele haline getirilmesini anlayamıyorum. Ben de tatmin oldum.