Ekonomi

Türkler ne kadar borçlu?

Finansal krizde Türkiye’nin dibe vurması için daha zaman var. Çünkü Türk halkı birçok Avrupalı’ya göre daha az borçlu.

02 Aralık 2008 02:00
Küresel finans krizi tüm dünyayı etkisi altına aldı. Ancak, verilere göre gelişmiş ülkeler dibe doğru, daha hızlı gidiyor. Türkiye ise hane halkının borçluluğu açısından birçok Avrupa ülkesiyle karşılaştırıldığında çok daha iyi durumda bulunuyor.

Radikal gazetesi yazarı Mahfi Eğilmez, ‘Türkler ne kadar borçlu?’ başlıklı bugünkü yazısında, krizin Türkiye açısından konumunu değerlendirdi:

İşte o yazı:

Küresel finans krizinin ortalarında bir yerde olduğumuzu düşünüyorum. Yani daha dibe varmak için zaman var. Türkiye açısından baktığımızda henüz ortalara bile gelmediğimizi sanıyorum. Gelişmiş ülkeler dibe doğru daha hızlı gidiyorlar, biz ise su yüzeyinin altına henüz indik. Özellikle otomotiv sektöründen gelen haberler bundan sonraki inişin daha hızlı olacağını söylüyor bize. Bu gibi durumlarda artık kamu kesiminin borçları değil kişi ve özel kuruluşların borçları önem kazanır. 2001’de kamu kesimi borçları daha önemliydi ama bu kez asıl önemli olan özel kişi ve kuruluşların borçları.

Merkez Bankası’nın kasım ayı Finansal İstikrar Raporu’na göre Türkiye’de hane halkının yükümlülüklerinin GSYH’ya oranı 2007 sonu itibarıyla yüzde 12 dolayında. Bu oran 27 üyeli AB’de ortalama olarak yüzde 56’ya yaklaşıyor. En yüksek yükümlülük oranı yüzde 80 ile İspanya ve yüzde 79 ile Portekiz’de. Türkiye, hane halkının borçluluğu açısından oldukça düşük bir düzeyde bulunuyor.

Bu düşük oran kriz dönemlerinde rahatlatıcı bir oran olarak karşımızda duruyor. Konut
kredilerine baktığımızda Türklerin durumunun daha da rahat olduğunu görüyoruz. 2007 sonu itibarıyla Türkiye’de konut kredilerinin GSYH’ya oranı yalnızca yüzde 3.6. Bu oran 27 AB ülkesinde ortalama olarak yüzde 41. Konut kredisi açısından en borçlu kişilerin olduğu ülke olan İrlanda’da oran yüzde 66. Onu yüzde 62 ile Portekiz ve 55 ile İngiltere izliyor.
Ağustos 2008 itibarıyla reel sektörde yer alan Türk şirketleri 186 milyar YTL’si yurtiçinden, 115 milyar YTL’si de yurtdışından olmak üzere toplam 301 milyar YTL’ye ulaşan kredi borcu içinde bulunuyorlar. Yurt içi kredi borçlarının 128 milyar YTL’lik bölümü YTL, 57 milyar YTL’lik bölümü de (49 milyar dolar ediyor) yabancı para cinsinden. Yurtdışından kullanılan kredilerin 48 milyar YTL’si Türkiye’de kurulu bankaların yurtdışı şubelerine, 67 milyar YTL’lik (57 milyar dolar) bölümü ise yurt dışı bankalara olan kredi borçlarından oluşuyor.

Demek ki hane halkını oluşturan kişilerin kredi borçları kabaca 115 milyar YTL, özel kesim kuruluşlarının kredi borçları da kabaca 301 milyar YTL. Hane halkının bu kredi borçlarının hangi vadelerle ödeneceğine ilişkin elimizde bir bilgi yok. Buna karşılık reel sektör kuruluşlarının yurt dışından sağladığı kredilerin vade dağılımını biliyoruz. Reel sektörün yurt dışına ödemesi gereken toplam miktar 94 milyar dolar. Bunun 25 milyar dolarlık
bölümü bir yıldan kısa vadeli. Ölçüm ağustos ayında yapıldığı için iki yıla kadar vadeli olanlardan bir bölümü de 2009 içine düşecek demektir. Bu durumda reel sektörün 2009 yılında geri ödeyeceği miktarın kabaca 30 milyar dolar dolayında olduğunu tahmin etmemiz mümkündür. Buna bankaları da kattığımızda 2009 yılı için 47 milyar doların üzerinde bir özel sektör dış borç geri ödemesi tutarıyla karşılaşıyoruz.

Reel sektörün döviz üzerinden varlık ve yükümlülüklerine haziran 2008 tarihi itibarıyla baktığımızda yaklaşık 86 milyar dolarlık döviz varlığına karşılık 167 milyar dolarlık döviz yükümlülüğü olduğunu görüyoruz. Bu da bize reel sektörün yaklaşık olarak 81.5 milyar dolarlık bir açık pozisyon taşıdığını gösteriyor. 2005 yılında açık pozisyon miktarının 26.5
milyar dolar olduğunu göz önüne alırsak reel sektörün son birkaç yılda açık pozisyona ne kadar yüklendiğini görebiliyoruz.

Eylül 2008 itibarıyla bankaların tahsili gecikmiş alacaklarının GSYH’ya oranı yaklaşık olarak yüzde 1.2. Bu önemli bir oran değil. Ne var ki bankaların 2001 yılındaki gibi bir tavır içine girerek kredileri geri çağırmaları reel sektör kuruluşlarının bir bölümünün zor duruma düşmesine ve bu oranın birden yukarılara tırmanmasına yol açabilir. O nedenle bankaların 2001’den daha iyi olmasından çok reel sektörün ne durumda olduğu önemli.