Spor

Türkiye'nin Sharapovası İpek Soylu: Şampiyon olduktan sonra evlilik teklifi yağıyor

ABD Açık Tenis Turnuvası’nda partneri Jil Belen Teichmann ile birlikte Belaruslu Vera Lapko ve Slovak Tereza Mihalikova ikilisini yenmeyi başaran Türk raket İpek Soylu, Türkiye ’ye ilk kez Grand Slam şampiyonluğunu getirmeyi başardı

14 Eylül 2014 14:18

ABD Açık Tenis Turnuvası’nda çiftler şampiyonluğu kazanan İpek Soylu (18), ilk kez bir Türk adını zirveye yazdırdı.

Hürriyet gazetesinden Sibel Arna'nın "İpek Soylu ABD Açık Tenis Turnuvası'nda zafere ulaştı" başlığıyla yayımlanan söyleşisi şöyle: 

İpek Soylu, Adana doğumlu. Köken olarak annesi Yugoslavya muhaciri, babası Devlet Bahçeli’nin memleketi Osmaniye’den... Hatta kendisi ile akrabalar... Tenis aşkı beynine de yüreğine de anne babası sayesinde girmiş: “Ben 6 yaşındayken ikisi de Adana Tenis Kulübü’nde veteran olarak tenis oynamaya başladı. O kadar çok eğleniyorlardı ki denemek istedim. İlk dersimi hiç unutmuyorum, fotoğrafım bile durur, oyun gibi başladı ama usul usul hayatımın merkezine oturdu.” 3 yıl boyunca aynı eğitmenden ders almış İpek. O zamanlar yarı oyun gibiymiş her şey. Teknik taktik bir yana raketlerin ve zıplayan topların dilini öğrenme evresi diyebiliriz. 10 yaşında yurtdışı turnuvalarla başlamış ciddiyet. “Katıldığım her turnuvadan iyi derecelerle dönüp, eğitmenlerim profesyonel düşünmem konusunda yoğun baskı yapınca ailem de ben de tenise farklı gözlerle bakmaya başladık. 12 yaşından sonra antrenman tempom yoğunlaştı.”

 

13 yaşında transfer oldu

 

Yoğunlaştı dediği için İpek’in büyük bir hırsla tenis oynadığını, ailesinin onu yarış atı gibi koşturduğunu düşünmeyin. Bu yaşına kadar hırstan uzak, gelişimine zararı dokunmayacak şekilde eğitim almış. Zaten mükemmel fiziğinden de bunu anlayabiliyoruz. 13 yaşında Enka’ya transfer olmuş. 5 yıldır İpek annesi ve kendi gibi tenisçi olan 14 yaşındaki kız kardeşi İrem’le birlikte İstanbul’da yaşıyor. İşi nedeni ile Adana’yı bırakamayan babalarından ayrılar. İpek bu yüzden çok eleştirildiklerini söylüyor: “Ailemin durumunu anlattığım herkes ‘Manyak mısınız, spor için evinizi barkınızı bırakıp niye İstanbul’a geldiniz’ diye soruyordu. Ama başarmak için bu riski almak zorundaydık. Ailece verdiğimiz kararlardan hiç pişman olmadık. Riskin karşılığını fazlasıyla aldığımızı düşünüyorum. Bu benim işim artık, hayatım. Bu işten para kazanıyorum, hayatımı yaşatacak parayı da bu işten kazanacağım. Eğer İstanbul’a gelmemiş olsaydım, şu an belki tenisi bırakmıştım bile.” İstek Kemal Atatürk Lisesi son sınıf öğrencisi. Profesyonel spor yapanların birçoğu gibi okula fazla yoğunlaşamıyor ama okul anlayış gösteriyor. Hem kaptanlığını yaptığı okulun tenis takımı geçen yıl dünya şampiyonu da olmuş, daha ne olsun.

Tanrılar bizi bir araya getirdi


Gelelim Jil Belen Teichmann ile tanışmasına ve birlikte kazandıkları Grand Slam şampiyonluğuna... Hikâyenin ana fikrinde şans var: “Jil ismen tanıdığım, tarzını hiç bilmediğim ve birlikte oynamadığım biriydi. Turnuva öncesi ‘Birlikte oynar mıyız’ diye sormuş ve ‘Benim bir partnerim var’ yanıtını almıştım. Bir hafta kala arayıp partnerinin sakatlandığını ve birlikte oynayabileceğimizi söyledi. Birlikte 5 maç oynadık ve ilk maçtan itibaren çok iyi bir uyum sergiledik. Ben sağ oynuyorum o solak. Bu çiftler için çok önemli bir avantaj. Kort içinde olduğu gibi kort dışında da çok iyi arkadaş olduk. Bu onun da ilk şampiyonluğu. Tanrılar bizi şampiyon olalım diye bir araya getirdi gibi hissediyoruz.”
Bir ilki gerçekleştirmekten ötürü çok mutlu İpek: “Her tenisçinin kariyerinde hedeflediği bir başarı Grand Slam. Hedefime ulaştığım, bana güvenenleri sevindirdiğim için çok mutluyum. Şampiyon olduğum gün hayatımın en güzel günüydü. Ne kadar önemli bir şey yaptığımı ülkeye gelince daha çok anladım. Tenisin kariyerini akladığımı söylüyorlar. Bu başarı sayesinde sponsorlar artarsa ve ilgi yükselirse ne mutlu bana.” Türkiye’ye döndüğünde tebriklerin yanı sıra İpek’ten özür dileyenler de olmuş. Şampiyonluk öncesi boşuna çalışma başarılı olmana imkân yok diyen, sosyal medya üzerinden laf atıp moral bozan birçok kişi özür dilemiş. En çok da onların tebrikleri sevindirmiş. Tenisin gelişmiş bir spor olmadığını kabul ediyor: “Ama bu, gelişmeyeceği anlamına gelmiyor. Ben bir süredir Nadal’ın da bağlı olduğu IMG sporcusuyum. Gençlerde olduğu gibi büyüklerde de Grand Slam kazanırsam önüm açılır diye düşünüyorum.”
Peki İpek Soylu ne kadar çalışıyor? Sabah iki saat, akşam iki saat tenis antrenmanı yapıyor. Öğlen ise üç saat kondisyon çalışıyor. Koşuyor, karın kası çalışıyor, ağırlık kaldırıyor. Yani haftada altı gün, günde en az 7 saatlik bir emekten bahsediyoruz. 13 yaşından beri 5 günden fazla tatil yaptığı olmamış: “Daha da profesyonel olmak için küçük turnuvaların tamamına katıldım, katılmaya da devam edeceğim. Bu sene büyüklerde 300 numaradayım. Grand Slam’e katılmanız için en az 220 olmanız gerekiyor.” İpek’in düzenli bir maaşı yok. Vakıf bütün masraflarını karşılıyor o kadar. İpek turnuvalardan kazandığı ile geçiniyor. Bugüne kadar toplamda 10 bin dolar bütçeli turnuvalarda oynuyordu artık 25 bin dolarlıklarda oynayacağını söylüyor. Bütçenin kazanana değil, tüm dereceye girenlere bölüştürüldüğünü hatırlatalım.
Hayatını antrenman takvimine göre ayarlıyor. Kaçta yatacağı, ne yiyeceği, kaç saat uyuyacağı maçlara ve çalışma temposuna bağlı. Kortta beynini haddinden fazla tenisle yorduğu için gündelik hayatında tenis konuşmuyor. Arkadaşları ile Etiler-Bebek hattında dolaşıyor, yılda bir iki kere de olsa eğlenmek için Reina’ya gidiyor, Latin müziklerini seviyor, sinemaya bayılıyor, psikoloji kitapları okuyor.

Evlenme teklifleri geliyor


Şampiyonluk sonrası sokakta tanıyanların sayısı artmış: “Gelip kibarca tebrik edenler oluyor ama sosyal medyadakiler çok cüretkâr. Ciddi ciddi evlenme teklif ediyorlar.” O beylere kötü bir haber vereyim: İpek evlenmeyi uzun bir süre düşünmüyor. Çocuk sahibi olup kariyerine devam eden tenisçi olmadığı için o konulara uzak.

Maç sırasında kendimle konuşurum


Bir gece önce karbonhidrat yiyorum. Erken uyuyorum. 8-9 saat uyku şart. Maç erken saatse hafif bir kahvaltı yapıyorum. Zihnimde kendimi hazırlıyorum. Maç öncesi yarım saat sadece topa vuruyorum. DJ’lerin gaza getirici müziklerini dinliyorum. Her maçtan önce elbette stresli oluyorum. Ama bu, bir avantaj. Daha agresif oynayıp, deşarj olabiliyorum böylece. Tenisçilerin birçoğu bu yüzden maç sırasında ilkel ilkel sesler çıkartıyor. Ben bağırmaktansa kendi kendime konuşurum. Hata yaptığımda kendime hakaret de ediyorum ama genellikle motive ediyorum. İsterse binlerce kişi izlesin maç sırasında gözüm kimseyi görmez. Bir tek hocamla ve annemle göz teması kuruyorum. Maça çıkarken makyaj yapan kokoşlardan değilim. Ama güzel kokmaya özen gösteririm.