Bak AİHM biz kimleri dövdük. -Video için tıklayınız -
Avukat, duruşmadaki polis dayağını AİHM'e taşıdı. AİHM Türkiye'ye sordu: Avukatı dövdünüz mü? Türkiye 24 dakikalık CD'yle yanıtladı: Biz onu dövmedik!
Radikal gazetesinden İsmail saymaz’ın haberine göre;
Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Turgut Yıldırım, 21 Nisan 1998’deki karar duruşmasına çıktığında, tedirgin olduğu her halinden belliydi. Birazdan, Baki Erdoğan adlı gencin Aydın Emniyet Müdürlüğü’nde 1993 yılında işkence sonucu öldürülmesiyle ilgili İl Emniyet Müdür Yardımcısı İbrahim Türedi, TEM Şube Müdürü Necmettin Aydınkaya, Başkomiser Abdurrahman Çetinkaya, Komiser Yardımcısı Cahit Sandıkçı ve polis Ayhan Erdal ile Ali Kumral hakkındaki karar açıklanacaktı. Yıldırım, uzun bir tereddütten sonra sanıklara beşer yıl altışar ay hapis cezası verildiğini duyurduğunda, salon birbirine girdi.
Savcıyı da dövdüler
İzleyici bölümünde sivil giysileriyle oturan polisler önce, bu karara sevinen üniversiteli Hatice Meryem Onat’a, fotoğraf çekmekte olan Milliyet muhabiri Mert İlkkutlu’ya ve İlkkutlu’yu kurtarmak isteyen dönemin Radikal muhabiri Ahmet Şık’a saldırdı. Sonra avukatlara, insan hakları aktivistlerine...
Aydın, İzmir ve İstanbul savcılıklarına yapılan şikâyetlere göre, gördükleri polis şiddeti nedeniyle, eski Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Şube Başkanı ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Murat Çelik, avukat Elif Nihan Bıçkıcıoğlu, gazeteciler İlkkutlu ve Şık beşer, üniversiteli Onat dört, EMEP İl Başkanı Hüseyin Saran üç, avukatlar Halil Çağlar Akbulut, Zeki Rüzgar ve Betül Vangölü birer gün rapor aldı.
Duruşmayı izleyen Yusuf Doğru böbreğine darbeler nedeniyle 25 gün rapor aldı. Polisler için beraat isteyen savcı Hüseyin Kaya bile, avukatları korumak isteyince dayaktan kurtulamadı.
Tam 10 avukat, üç gazeteci ve dört insan hakları aktivisti şikâyetçi oldu. Aralarında Baki Erdoğan’ın ölümünden dolayı ceza alan Ali Kumal’ın da bulunduğu yedi polisin ‘müessir fiil, tehdit ve hakaret’ iddiasıyla Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı dava, 2 Nisan 2001’de bitti. Polisler cezalandırıldıysa da, tarihe ‘Rahşan Ecevit Affı’ diye geçen 4616 sayılı yasayla kurtuldular. Yasaya göre 23 Nisan 1999’a kadar işlenen suçlarda ‘hükmün ertelenmesi’ kararı verilebildiğinden, bu müeyyide yedi polise uygulandı.
Ancak avukat Murat Çelik, davanın peşini bırakmayıp itiraz etti. Fakat Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesi, itirazı reddetti. Çelik de 2002 yılında dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı.
Sen misin arkadaş kurtaran!
AİHM’deki yargılama sürerken; Türkiye, Ocak 2009’da mahkemeye duruşmanın görüntülerini içeren bir CD gönderdi. Hükümet, iddianın aksine Çelik’in şiddet görmediğinin ‘kanıtı’ olarak bu CD’yi gösteriyordu. Çelik’in, ‘Ayıklanmış’ dediği bu görüntülerde, kendisinin dövülme anı yoktu. Fakat kendisi dışında dövülen kim varsa, görüntülerde yer alıyordu.
AİHM, yanıt vermesi için bu kayıtları avukat Murat Çelik’e gönderdi. Çelik, 11 Şubat 2009’da verdiği yanıtında, dayak görüntülerinin eksik sunulduğunu, kendisine ait görüntülerin ayıklandığını, Şık’ın neden bayıldığının anlaşılamadığını kaydetti.
Fakat Çelik’e göre CD, şu haliyle bile işkencenin kanıtıydı:
“Hükümetin sunmuş olduğu CD kayıtlarında polislerin yaptığı fiziki şiddet bilinçli şekilde saklanmaya çalışılmıştır. Ancak mevcut görüntülerde bile polis şiddeti açıkça anlaşılmaktadır.”
AİHM, 27 Mayıs 2010’da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, işkence yasağını düzenleyen üçüncü maddesinin ihlal edildiği sonucuna vararak, Türkiye’yi Çelik’e 9 bin avro tazminat ödemeye mahkûm etti.
24 dakikalık şiddet kaydı
AİHM’e gönderilen 24 dakikalık CD’de vahim görüntüler var:
Duruşma salonu: Çevresi polisler tarafından sarılan üniversiteli Hatice Meryem Onat’ın çığlıkları duyuluyor. Bir polis, fotoğraf çeken Mert Mustafa İlkkutlu’ya vuruyor. Ahmet Şık, “Niye vuruyorsun!” diye bağırıp İlkkutlu’yu kurtarıyor. Fakat kendisi darbe alıyor. Bir polis Şık’ın fotoğraf makinesini almaya çalışıyor. Şık, direnince üzerine dört-beş polisin yumrukları iniyor. Salona çevik kuvvet polisleri doluşuyor. İçerdekiler, Başkan Yıldırım’dan yardım istiyor. Grup, can güvenliği nedeniyle çıkmayacaklarını söylüyor. Aynı anda iki avukat itilip kakılarak salondan atılıyor. Şık ve İlkkutlu da çembere alınıp yerde tartaklanıyor.
Adliyenin kapısı: Orta yaşlı bir kişi karnını tutarak ve aksayarak kapıdan çıkıyor. Şık belini tutarak çıkıyor, dönüp içeriyi göstererek, “Çocuğu mahvettiniz!” diye bağırıyor. Aynı anda avukat Çelik de “Bakın, haline bakın!” diye bağırıyor. Gösterdikleri kapıdan, Mert İlkkutlu, polislerin kolları arasında, yakası yırtılmış halde, topallayarak ve ağlayarak çıkıyor. “Vurmayın” diye ağlıyor. Şık, polislerin tartaklayarak götürdüğü İlkkutlu’ya sarılıp kurtarmak isteyince o da çembere alınıyor. Sivil giyimli bir kişi elindeki telsizle Şık’ın kafasına vuruyor. Şık bayılıp yere yığılıyor. 10-15 polis Şık’ı yerde sürükleyerek götürüyor. Çelik, “Bu kadar olur mu!” diye tepki gösteriyor. Bir diğer avukat, “O bir gazeteci!” diye bağırıyor. Şık, bir süre yere uzatılıyor. Alnından kan akıyor. Ardından beş polis Şık’ın el ve ayaklarından tutarak ring aracına taşıyor. Şık, güçlükle nefes alıyor.
İlkkutlu ve Çelik de aynı araca bindirilirken, kamera yeniden adliye kapısına dönüyor. Bir kişi kolu çevrilerek, gözaltına alınıyor. Bir başkası, ‘Vurmayın!’ diye bağırarak adliyeden koşarak çıkıyor. Fakat polis tarafından çevriliyor. Kadınlar dövülerek dışarı çıkarılıyor, gazeteciler kaçışıyor.