Gündem

AİHM Yargıcı Karakaş: Türkiye'nin imajı, polisin korkunç orantısız güç kullanması

AİHM yargıçlarından Işıl Karakaş, Türkiye'den AİHM'e başvurularda azalma yaşansa da ülke imajının Avrupa'da değişmediğini söyledi...

10 Aralık 2013 16:58

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yargıcı Işıl Karakaş, Türkiye’nin Avrupa’daki mevcut imajının polis şiddeti üzerinden oluştuğunu söyledi. 1990’lara göre Türkiye’den AİHM’ye daha az başvuru geldiğini aktaran Karakaş, yine de Türkiye’nin Avrupa’daki imajını değiştiremediğini belirtti. Karakaş, “Daha geçtiğimiz haftalarda, Avrupa Konseyi’nin siyasi mekanizmalarında, ‘Polis, Türkiye’de aşırı güç kullanıyor’ diye görüşler çıktı. İmajsa eğer, konseyin siyasi platformlarındaki şimdiki imaj, polisin korkunç orantısız güç kullanması. Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyu imaj meselesi olarak görmemek lazım” ifadesini kullandı.

Milliyet gazetesinden Burcu Karakaş’ın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle yaptığı Işıl Karakaş söyleşisi şöyle:

AİHM, 2011’de cezaevinde hayatını kaybeden Gülay Çetin dosyasında Türkiye’yi mahkum etmişti. Söz konusu kararda, Türk hükümetinden Adli Tıp Kurumu yapısında reform yapılması önerisi vardı. Hasta mahkumların tahliyesi için şart koşulan bu raporu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim tespitimiz, Adli Tıp Kurumu’nun yapısının aşırı bürokratik olduğu. Bir genel kurul var, kararları o veriyor. Bu genel kurul içinde her türlü insan var. Her kafadan bir ses çıkıyor belli ki. Ağır hastaların günleri bazen sayılı olabilir. Onun için daha çabuk hareket etmek lazım. Bu kadar bürokratik ve hantal bir kurum, bu çabuk hareketi sağlayamıyor. AİHM’nin 2012’de verdiği Yelden kararında, Adli Tıp bir rapor vermişti, Tabipler Odası başka bir rapor vermişti. Bu çok oluyor. Bizim mahkemelerimiz körü körüne Adli Tıp ne derse ona inanıyor. Ortada başka bir rapor varsa ve tamamen aksi yönde bile olsa yeniden bir araştırma istemiyorlar. Bu da genelde ölüm olayına karışan kolluk kuvvetlerinin beraat ettirilmesinde kullanılıyor. Bu durum, Alpaslan Yelden kararında da eleştirilen bir durum.

Türkiye’deki hâkimlerin giderek daha fazla AİHM içtihatlarını dikkate alıyor gibi bir izleniminiz var mı?

Her zaman diyemem ama bazen oluyor. AİHM olarak verdiğimiz kararların mahkemelere nasıl yansıdığı önemli. AİHM içtihadının Yargıtay düzeyinde değiştirdiği bazı örnekler var. Örneğin, ‘Sayın Öcalan’ konusunda artık AİHM içtihadı uygulanıyor. Yargıtay da, ‘Sayın Öcalan’ demenin bir suç oluşturmayacağı kanaatine vardı ki doğru olan da bu. Mülkiyet davalarında da benzer bir durum söz konusu. Yeni bir genelgeyle artık hâkimlere ne kadar AİHM kararı uygular ya da bu kararlara atıfta bulunurlarsa o kadar puan veriliyor. Bu olumlu bir gelişme. Adalet Bakanı Sadullah Ergin geçtiğimiz günlerde Strasbourg’a ziyarete geldiğinde bunu AİHM Başkanı’na söyledi. Başkanın çok hoşuna gitti ve çok şaşırdı.

Son dönemde insan hakkı ihlali iddiasıyla yapılan AİHM başvurularında Türk hükümetinin gönderdiği savunmalar arasında en çok dikkatinizi çeken, size ‘yok artık’ dedirten hangisi oldu?

Türkiye, Selahattin Demirtaş’ın, Bolu’da bir yerel gazetede dönemin DTP yöneticileri hakkında kaleme alınan makale (DTP’liler için ölüm çağrısı yapılan yazı) için yaptığı başvuruda, savunmasını geri çekti. Dava henüz görülmedi, ancak söz konusu yazıda ‘suç unsuru bulunmadığı’nın iddia edildiği savunmayı çektiler. Aynı şey Hrant Dink’te de olmuştu. Orada da savunmayı geri çekmişlerdi. Türkiye’nin Hrant Dink savunması insana ‘Yok artık’ dedirten cinstendi.

 

‘Şu anda imaj polisin orantısız güç kullanımı’

 

Anayasa Mahkemesi Raportörü Musa Sağlam, bir makalede, ‘Anayasanın bireysel başvuruya ilişkin hükmü ve bu yolun getiriliş amacı dikkate alındığında özellikle AİHM önünde ülkemizin imajının düzeltilmesi hedefi gözden kaçırılmamalıdır‘ demişti. Türkiye’nin AİHM’deki ‘imajı’nda, 1990’lardan bu yana ne değişti?

Bugün burada Türkiye makyaj tazelemiyor. Söz konusu olan makyaj tazelemek değil. 2013’te önümüze gelen başvurularda çok büyük bir azalma var. AİHM’den önce bir yol açılmışsa, ne güzel. Hak ve özgürlükler korunsun. Bu kadar çok başvuru da gelmesin zaten, ideali bu. 1990’lardan bu yana değişen şeyler var tabii. Yaşam hakkı ihlali artık daha az. Ama imaj olarak bakıyorlarsa, şu anda imaj polisin orantısız güç kullanımı. Daha geçtiğimiz haftalarda, Avrupa Konseyi’nin siyasi mekanizmalarında, ‘Polis, Türkiye’de aşırı güç kullanıyor’ diye görüşler çıktı. İmajsa eğer, konseyin siyasi platformlarındaki şimdiki imaj, polisin korkunç orantısız güç kullanması. Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyu imaj meselesi olarak görmemek lazım.

 

‘Şiddet çağrısı’ ibaresi olumlu gelişme

 

Türkiye’nin bugünkü insan hakları karnesine baktığınız zaman, ilerleme kaydedildiğini veya yerinde saydığını düşündüğünüz hak ve özgürlükler hangileri?

AİHM’ye gelen dosyaların azalması, ilerlemelerden biri. Terörle Mücadele Kanunu’ndaki propaganda meselesine ‘şiddet çağrısı’ ibaresinin eklenerek açıklık getirilmesi de olumlu bir gelişme. Önümüzde bu konuyla ilgili olarak çok dava var. İfade özgürlüğü ve gösteri hakkı ise yerinde sayıyor. Şu anda mesela 2003’te yapılan başvurulara bakıyoruz. Oradaki polisin davranışı ile bugün arasında fark yok. Bu konuda bir ilerleme olması lazım çünkü gösteri yürüyüşü temel haklardan bir tanesidir. Hayatı zorlaştırabilir, trafiği aksatabilir ama sonuç itibarıyla bir hak.