Dr. Demir Murat Seyrek/Brüksel
Avrupa Birliği Konseyi 22-23 Mart tarihlerinde Brüksel’de toplanacak. Brexit dahil olmak üzere pek çok önemli konunun tartışılacağı zirvede, Türkiye ile ilişkiler de AB liderlerinin ajandasında. 26 Mart'ta da Varna'da uzunca bir aradan sonra Türkiye-AB Zirvesinin toplanması planlanıyor.
Bunu elbette ilişkilerde yeni bir başlangıç olarak görmek mümkün değil. İlişkilerin normalleşmesinden çok uzak bir noktada bulunuyoruz. Ancak yine de, bir yıl önceki gergin ortamın yerini diyaloğa bırakmış olması önemli.
Hem Brüksel’de hem de Varna’da, Türkiye-AB ilişkileri ve Türkiye ile ilgili çok sayıda başlığa değinilmesi bekleniyor. Elbette Türkiye’nin gündeme gelmesini istediği konularla, AB’nin gündeme getirmek istediği konular da birbirinden farklılık gösteriyor. Türkiye, vize serbestisi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve hatta fiili olarak dondurulmuş olan müzakere sürecinin canlandırılması gibi konuları esas gündem olarak görmek isterken, Avrupa Birliği ise, ifade özgürlüğü, OHAL, tutuklu gazeteciler gibi konuları da gündeme taşımaya hazırlanıyor.
[Dr. Demir Murat Seyrek]
Dr. Demir Murat Seyrek
Bu süreç öncesinde, Türkiye-AB arasında imzalanan mülteciler ile ilgili mutabakat çerçevesinde, üç milyar euroluk ikinci yardım diliminin Avrupa Komisyonu tarafından geçtiğimiz hafta onaylanması önemli bir gelişme. Bu durum, AB’nin mutabakata verdiği önemi ve Türkiye ile ilgili bu mutabakat çerçevesinde işbirliğine devam edileceğini gösteriyor. Vize serbestisi de bu mutabakat çerçevesinde ele alındığından, Türkiye, özellikle kalan kriterlerin tamamlanması ile ilgili AB’ye geçtiğimiz ay sunduğu plan sonrası, net bir yol haritası ve tarih belirlemek istiyor.
Vize serbestisi ve Türkiye’nin ilerleme beklediği diğer alanlarda kısa vadede bir beklenti içine girmenin ne kadar mantıklı olup olmadığını doğru değerlendirebilmek için, AB’nin özellikle geçtiğimiz yılki başkanlık sistemi referandumundan sonra şekillenen yeni Türkiye politikasını iyi anlamak lazım. Bu politikanın 2 iki ayağı var:
1- “Türkiye sadece AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ibaret değil. Demokrasiye ve batılı değerlere sahip çıkan milyonlar var ve hükümet ile sorun yaşasak bile Türk vatandaşlarını cezalandırmamalı ve onları kaybetmemeliyiz”;
2- “Şu anda Türkiye’nin tekrar çok kapsamlı bir reform sürecine girmesi gibi bir beklenti realist değil. Bu anlamda, Türkiye ile konu bazında ilişkiler sürdürülmeli ve AB kapısı Türkiye’ye tamamen kapatılmamalı. Bunun yanında, özellikle AB için önemli olan ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda küçük de olsa pozitif gelişmeler sağlanmasına öncelik verilmeli”.
Bu çerçevede değerlendirdiğimizde, vize serbestisi konusu, bir yandan Türk vatandaşlarını cezalandırmamak, bir yandan da küçük de olsa Türkiye’de olumlu gelişmeler sağlamak anlamında önemli bir potansiyel taşıyor. Özellikle, Türkiye’nin sunduğu planda bulunan terörle mücadele kanununda yapılacak değişiklik, AB tarafından basın özgürlüğü anlamında çok önemli görülüyor. Bununla birlikte, AB, bu konuda somut adımları ve bunun en azından tutuklu gazetecilerden bir kısmı için olumlu sonuçlarını görmeden de bir adım atmak istemiyor.
Elbette Türkiye bu reformları ve uygulamayı AB’nin istediği düzeyde gerçekleştirebilir mi, bu büyük bir soru işareti. Bunun da ötesinde, Türkiye ile Avrupa Parlamentosu arasındaki gerginliği de göz ardı etmemek gerekiyor. Tüm bu süreç yolunda gitse ve Avrupa Komisyonu ile AB liderlerinin desteği sağlansa bile günün sonunda vize serbestisi anlaşmasının Avrupa Parlamentosu tarafından da onaylanması gerekecek. Türkiye ile ilgili en sert tutumu takınan AB kurumu olan Avrupa Parlamentosu'nun da, bu anlaşmayı özellikle 2019 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi onaylaması da küçük bir ihtimal. Bu anlamda, hem Türkiye hem AB tarafı yapıcı davransa bile vize serbestisinin 2019 yılı sonu veya 2020 yılı başından önce yürürlüğe girmesi çok kolay görünmüyor.
Gündemdeki en somut konu ile ilgili durum bile bu kadar belirsizken, AB Konseyi toplantısından ve Türkiye-AB Zirvesi’nden büyük gelişmeler beklemek pek gerçekçi olmaz. Pozitif gelişmeler bir yana, özellikle zirve sırasında bazı konuların gerilimi tırmandırması da olası. Her halükarda Türkiye-AB zirvesi, AB’nin Türkiye’ye kapıyı kapatmadığını göstermesi için önemli. Türk hükümeti açısından da somut bir ilerleme sağlanmasa bile AB liderleri ile fotoğraf vermek ve Türkiye’nin pozisyonunu en üst düzeyde iletmek anlamında önemli bir imaj çalışması olacak. Bu yönü nedeniyle de pek çok Avrupalı siyasetçinin zirveye çok sıcak bakmadığı biliniyor. Zaten alışılageldiği gibi bu zirvenin Brüksel'de değil de, Bulgaristan dönem başkanlığı bahane edilerek, Varna’da yapılıyor olması da bununla bağlantılı.