Dünya

Türkiye, polis devleti mi?

Hükümetin sokak çatışmalarını önlemek amacıyla gündeme getirdiği ‘iç güvenlik reformu’ kapsamında Türkiye’nin polis devletine dönüştüğü yönündeki eleştirilerin dozu artıyor.

22 Ekim 2014 22:26


Hükümetin, Kobani eylemlerinden sonra güvenlik güçlerinin yetkilerini artırmak için gündeme getirdiği ‘iç güvenlik reformu’ tartışılıyor. Polise 24 saat gözaltı yetkisi veren, Jandarma’yı İçişleri Bakanlığı’na bağlayan düzenlemelerle dikkat çeken reform paketi “Türkiye, polis devletine mi dönüşüyor” tartışmalarını beraberinde getirdi. Bu tartışmaları haklı gören hukukçuların da hükümete eleştirileri ve uyarıları var.

Peki, Türkiye gerçekten bir polis devletine mi dönüşüyor? Türk Ceza Hukukçuları Derneği Başkanı Fikret İlkiz, Deutsche Welle’ye ‘iç güvenlik reformu’nu değerlendirirken önce bu sorunun yanıtını veriyor ve “Evet, bu durum açıkça polis devletine geri dönüştür” diyor. Paketle ilgili Başbakan Davutoğlu’nun açıklamalarına gönderme yapan İlkiz, “Özgürlüklerden vazgeçilerek devlet güvenliği tercih ediliyor. Ama bilinmelidir ki; bir gün bu tercihiniz nedeniyle, koruyacak özgürlüğünüz de kalmaz” diyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, iç güvenlik reformu paketiyle toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapma hakkının engellendiği eleştirilerini yanıtlarken “Toplantı ve gösteri yapma hakkı demokratik bir haktır, engellenemez. Eğer biri engelleyecek olursa önce ben önüne gider, engellediği yerde toplantı ve gösteri yaparım” demişti. Toplantı ve gösteri yapma hakkının da hukuk devleti kuralları içinde gerçekleşebileceğine dikkat çeken Davutoğlu, “Şiddete dönüştürülen her türlü eylem suç sayılacak. Elinize motolof kokteyli aldığınız anda toplantı ve gösteri hakkı biter” açıklamasıyla gündemde öne çıkmıştı.

Davutoğlu, paketin ayrıntılarıyla ilgili bilgi verirken de, yeni paketle birlikte ne tür uygulamalara gidileceğinin işaretlerini şöyle vermişti: “Molotof bir saldırı aracıdır. Bu konuda hakimlere takdir bırakmayız. Şiddet işlemek amacıyla yüzünü kapatarak toplantı ve gösteri yapacağım iddiasında bulunanlara da izin verilmeyecek. Maskeler takarak, yüzlerini tümüyle kapatarak şiddet amaçlı şekilde sokağa çıkanlar potansiyel suçlu muamelesi görürler. Gösteriye silahlı katılanlar hakkındaki cezalar arttırılacak. Eğer böyle bir suç işlenirse, 6 aydan 3 yıla kadar olan ceza tutuklanmasını da teminen bu ceza 2,5 yıldan 4 yıla kadar arttırılacak".

Başbakan Davutoğlu’nun içeriğini böyle özetlediği reform paketi için “Bu kadar ölümlerden sonra ulaşılan sonuç; devletin güvenlik tercihinin öne çıktığıdır” diyen İlkiz, “Bu sonucun Türkiye’yi insan hakları anlamında ileri bir noktaya taşımayacağı çok açık olduğu kadar, Türkiye’de güvenliği ve kamu düzenini sağlayacağı da çok şüphelidir” diyor.

“Radikal geriye gidişler”

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden İnsan Hakları Hukuku Uzmanı Prof. İbrahim Kaboğlu ise Fikret İlkiz’in bu değerlendirmesini biraz daha ileri bir noktaya taşıyor. Deutsche Welle’ye konuşan Kaboğlu, “Türkiye’de hak ve özgürlükler açısından radikal anlamda geriye gidişler var, endişeliyim” diyor ve “Kobani bahane edilerek polise geniş kapsamlı yetkiler veriliyor. Yaşananların, 12 Mart muhtırası ve 80 darbesiyle gündeme gelen düzenlemelerden farkı yok” değerlendirmesini yapıyor. Polise 24 saat gözaltı yetkisinin verilmesinin hiçbir Avrupa ülkesinde Türkiye’deki kadar öne çıkartılmadığına dikkat çeken Kaboğlu, “Türkiye’de, polisin doğrudan hak ve özgürlükleri kullandırtmaması devlet eliyle desteklenmektedir, bunun önünü açacak düzenlemeler yapılmaktadır” eleştirisini getiriyor.

Hükümetin “Tüm AB ülkelerinde de durum böyle. Polis, göstericinin şiddet uygulamasına asla geçit vermiyor” mesajı verdiğini de hatırlatan Kaboğlu, bu söylemin ‘bir algı operasyonu’ olduğu belirlemesini yapıyor. Kaboğlu, “Tüm AB ülkelerinde insan hakları, gösteri hakları her daim gözetilmekte ve her seferinde gözden geçirilmektedir. Gelinen bu noktada Avrupa ülkeleri ile Türkiye’yi karşılaştırmak çok yanlıştır” uyarısında bulunuyor.

Jandarma'ya ne oldu?

Hükümet, yeni düzenleme ile Jandarma’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasını öngörüyor. Peki, bu ne anlama geliyor? Türk Ceza Hukukçuları Derneği Başkanı Fikret İlkiz, “Bunun açıklaması, askerin sivile bağlanmasıdır. Oysa ki Jandarma, iç güvenlikten sorumludur ve askeri disiplinle çalışır. Hükümet bunu yıkmak istiyor” diyor. Prof. İbrahim Kaboğlu da İlkiz’e benzer şekilde “Askerin kendi örgütlenmesi bir kenara itiliyor ve siyasal yönden bir merkezileşme sistemi getiriliyor. Jandarma, parti yönetimine ve denetimine alınmaya çalışıyor. Bu karmaşık durum ciddi kaygıları ve endişeleri de beraberinde getirme potansiyeline sahiptir” değerlendirmesi yapıyor.