Ekonomi

Türkiye'nin yeni ekonomi modeli, en büyük ihracat pazarı AB'nin rotasıyla uyumlu mu?

Dönüşüm AB ülkeleri kadar birliğin ticari ilişki içinde olduğu paydaş ülkeleri de etkiliyor

13 Aralık 2021 08:20

Türkiye'nin "yeni ekonomi modeli" en önemli ticari paydaşı Avrupa Birliği başta olmak üzere gelişmiş ekonomilerin yeşil dönüşümüne atıfta bulunmuyor.

Pandemi döneminde başlayan ve dünya çapında yüksek enflasyonu tetikleyen faktörlerden biri olarak görülen, uzun tedarik zincirlerindeki aksama, dünya genelinde bu zincirleri kısaltma ve daha güvenli hale getirme eğilimi yarattı.

Bu eğilim, Avrupa Birliği'ne coğrafi yakınlığı düşünüldüğünde Türkiye için önemli bir fırsat yaratıyor gibi görünüyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı Türkiye'nin yeni ekonomi modeli, düşük maliyete dayalı üretim ve ihracat odaklı büyümeyi esas alıyor.

Ancak bu model, Türkiye'nin en önemli ticari paydaşı Avrupa Birliği başta olmak üzere gelişmiş ekonomilerin yeşil dönüşümüne atıfta bulunmuyor.

Dönüşüm AB ülkeleri kadar birliğin ticari ilişki içinde olduğu paydaş ülkeleri de etkiliyor.

Sınırda karbon vergisi AB ile ticareti nasıl etkileyecek?

Avrupa Komisyonu, Yeşil Mutabakat'ın hayata geçiş planı ve zaman çizelgesiyle ilgili yasa teklifini geçen Temmuz'da açıklamıştı. Buna göre 2050'de iklim nötr hale gelmeyi hedefleyen AB, altyapıdan ulaşıma her alanda kapsamlı bir dönüşüm planlıyor.

İklim nötr hedefi, AB'nin tüm sera gazı salımlarını mümkün olduğunca azaltması ve kalan salımlarını da ağaç dikmek ya da gelecekte ölçekleneceği umulan karbon yakalama teknolojileri gibi yöntemlerle nötr hale getirmesi anlamına geliyor.

BBC Türkçe'ye konuşan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Ekonomi Bölümü'nde Prof. Dr. Ebru Voyvoda, Tükiye'nin yeni ekonomi modeli ile dünyanın ya da Türkiye'nin en büyük ticaret partneri olan AB'nin ekonomi rotası arasında ciddi bir çelişki olduğunu belirtiyor.

AB, sınırda karbon vergisi olarak bilinen sisteme geçişin 2023 yılından itibaren alüminyum, demir, çelik, çimento ve gübre gibi karbon yoğun sektörlerle başlatılmasını planlıyor.

2026'da tüm sektörlerde uygulamaya konması beklenen bu vergilendirme sistemi, karbonu fiyatlandırmamış ekonomilerde imal edilen ürünler için aradaki farkın ihracat vergisi olarak ödenmesini ön görüyor.

Prof. Dr. Voyvoda, ''Türkiye'nin böyle bir piyasada rekabet edebilmesinin gereksinimi ise emisyon yoğunluğu azaltılmış, enerji yoğunluğu düşük ve katma değeri yüksek sektörlere yönelmesi. Türkiye'nin aradaki ekstra maliyetleri göğüslerken, imalat sektörlerini de yapısal olarak dönüştürebilmesi gerekiyor'' diyor.

Türkiye'nin Çin örneğiyle pekişen yeni ekonomi modeli söylemi, TL'nin değerindeki tarihi düşüş ile emeğin ucuzlamasının bir avantaj yarattığı tezini savunuyor.

Söz konusu yeşil dönüşümde iklim dostu düzenlemelerle ekolojik ayak izinin azaltılması kadar emek ayak izinin de pozitif hale getirilmesi planlanıyor.

Almanya geçen Haziran ayında, tedarik zincirlerinde insan hakları ihlallerinin engellenmesine yönelik Tedarik Zinciri Kanunu olarak bilinen bir yasal düzenlemeyi kabul etti.

1 Ocak 2023'te hayata geçirilmesi planlanan yasal düzenleme, tedarik zincirlerinde insan haklarına saygılı üretimin yaygınlaşması için izleme, denetleme ve cezalandırma mekanizmaları getirilmesini ön görüyor.

BBC Türkçe'ye konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Bölümü'nden Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı, bu düzenlemenin Türkiye'de Alman firmalar için fason üretim yapan şirketleri de kapsadığını belirtiyor.

Düzenleme ile Türkiye'de tekstilden otomotive farklı sektörlerde üretim yapan Küçük ve Orta Büyüklükteli İşletmeler (KOBİ) de olası çevre ve insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulacak.

Doç. Dr. Aşıcı, "Türkiye'nin özellikle KOBİ'leri bir an önce temiz ve insan onuruyla bağdaşan üretim için hazırlaması gerekıyor" diyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni ekonomi modelinin 6 ay sonra meyve vereceğini belirtmişti. Fakat uzmanlar Çin'e benzer bir dönüşümün meyvelerinin ancak bir nesil sonra alınabileceği görüşündeler.

Prof. Dr. Voyvoda, Çin'in ekonomi modelinin sadece düşük maliyet ve yüksek ihracata indirgenemeyeceğini belirtiyor.

Reel döviz kuru politikası, ülkenin 90'lardan bu yana yaşadığı değişimin bir parçasıydı. Ancak Çin, çok daha kapsamlı bir kalkınma politikası izledi.

Voyvoda, ''Çin teknoloji ve inovasyon odaklı, yer yer ithal ikameci yetenekleri kazandırmak üzere bir politika takip etti. Girdi ithalatına bağımlı, dış borcu çok yüksek olan, belirli bir sektörel yapısı olan Türkiye için bu modelin çalışıp çalışmayacağı da belirsiz'' diyor ve ekliyor:

"Modelin çalışacağı, karbon vergisinin 2026'ya kadar hayata geçmeyeceği varsayılsa bile, Türkiye'nin 2053 Net Sıfır hedefiyle uyumlu bir enerji, ulaşım, sanayi gereksinimleri bugün, bu gerçekliğimizi yanıstmıyor."

Paris Anlaşması'nı yakın zamanda onaylayan Türkiye'nin net sıfır hedefini hayata geçirebilmesi için öncelikle Ulusal Katkı Beyanı'nı güncellemesi gerekiyor.

Kasım ayında Glasgow'da düzenlenen İklim Değişikliği Taraflar Konferansı COP26'da yeni bir güncelleme paylaşmayan Türkiye'nin 2022'de güncel katkı beyanını açıklaması bekleniyor.

Prof. Voyvoda diğer yandan Türkiye'nin politika düzeyinde ulusal emisyon ticareti hazırlıkları sürerken önemli bir dönemeçte olduğunu belirtiyor ve ekliyor:

"Yeni hedefler ve alt mekanizmalarının yeni ekonomik modelle ne kadar uyumlu olabileceğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. 2022'de en çok tartışacağımız konulardan biri de bu olacak gibi görünüyor."

Türkiye'nin üretim kapasitesi ve mevcut ticari ilişkilerinin sağladığı fırsatın kullanılabilmesi için yeni ekonomi reçetesi ve yeşil dönüşümün birlikte gerçekleşmesi ise mümkün olabilir.

Doç. Dr. Aşıcı "Üreten, ihracatını artırırken cari açık sorununu çözen bir Türkiye, aynı zamanda karbon salım rekoru kırmış bir Türkiye olmak zorunda değil. Bunun en iyi örneği AB ülkeleri: Büyümeye devam ederken, salımlarını azaltıyorlar" diyor.