İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Kadın ve Aile Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi TOKAMER tarafından düzenlenen “Pandemi Döneminde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Kadın Yoksulluğu” başlıklı panelde konuşan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü “Kadın cinayetlerinin sayısı hiç önemli değil, mesele bir kadının bile şiddete, istismara uğruyor olması. Sayıları bir kenara bırakıyorum, tüm siyasi partilerin toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin politikaları hayata geçirmeleri gerekmektedir” dedi.
Birleşmiş Milletler’in Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm duyurusu kapsamında yapılan ‘Pandemi Döneminde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Kadın Yoksulluğu’ adlı ekinliğin açılış konuşmasını İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin yaptı. İlk oturuma İstanbul Ayvansaray Üniversitesi TOKAMER Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Banu Dalaman ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü; ikinci oturuma ise Mor Çatı Gönüllüsü Leyla Soydinç, 40 Tilki Kadın İnisiyatifi’nden Meltem Özkan, Gazeteci Evrim Kepenek ve İstanbul Ayvansaray Üniversitesi TOKAMER Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Selime Büyükgöze katıldı.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, “Siyasal irade hastalığı gördü, reçeteyi hazırladı, sivil toplum iş birliğine girdi, ancak bir türlü ‘başla’ emri verilemedi. Bugün şiddete yönelik sayıları bir kenara bırakalım tüm siyasi partilerin farklı anlamlar yüklenmeden toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirmeleri gerekiyor. Erken yaş evliliklerinin önlenmesi, kadınlar için eğitim hakkı, kadının istihdama erişimi, karar mekanizmalarında yer almasının sağlanması gibi hususlar oldukça büyük önem taşıyor” dedi.
Federasyon olarak normal süreçte kadınlara yönlendirme ve bilgilendirme yaptıklarını kaydeden Güllü, pandemide ise kendilerini aniden şiddet gören, sığınağa gidemediği için ortada kalan kadınlara maddi yardımda bulunurken, istismara uğramış çocuklara eğitim bursları sağlarken, kadınlara istihdam sağlamak adına çabalarken bulduklarını kaydetti. Güllü, pandemide artan kadın yoksulluğunun derin yaralarının uzun zaman hissedileceğini vurguladı.
Prof.Dr.Alkin: Üniversitemizde cinsel taciz ve saldırıları önleme birimi kuruldu
İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin ise yeni stratejileri kapsamında üniversitede tüm karar alma mekanizmalarında kadınların çoğunlukta olacağı, özellikle kadın öğretim üyeleri ve idari personelin, erkek personel sayısının üzerine çıkacağını belirterek, “İlerleme ancak bu şekilde sağlanabilir. Üniversite olarak senato kararı ile hiçbir itiraz olmadan, oy birliğiyle Cinsel Taciz ve Saldırıları Önleme Birimi’ni kurduk” dedi. Prof. Dr. Alkin, Atatürk’ün, Türkiye Cumhuriyeti’ni kadın ve erkeğin eşit mesafede, omuz omuza medeniyete doğru yürüdüğü bir politika bağlamında kurduğunu hatırlattı.
"Şiddet önlenebilir"
İlk oturum konuşmacılarından Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Banı Dalaman da pandemide tüm dünyada artan kadına yönelik şiddetle ilgili çeşitli istatistiki bilgileri vererek, “Avrupa Birliği verilerine göre hayatları boyunca her 3 kadından biri cinsel istismara uğruyor. Felaketler ve kriz zamanlarında bu rakamlar daha da yükseliyor. Şiddete maruz kalma, gıdaya ulaşamama, açlıkla karşılaşma gibi sonuçlara da yol açıyor. Şiddet kaçınılmaz değildir, önlenebilir. Bunun için hayatta kalanlara inanmak, tanıklıklarından yararlanmak, ataerkil politikaları dönüştürecek, kadınları ve kız çocuklarını güçlendirecek politikalar üreterek önlemler alınmalı” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de kadına yönelik şiddet alanında Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunda resmi verilere ulaşılamadığını ancak sivil toplum kuruluşlarının aktif bir şekilde veri topladığını belirten Dalaman, “2021 yılının 11 ayında Türkiye’de 354 kadın cinayeti işlendi. Pandemide özellikle büyükşehirlerde kadın cinayetleri arttı. 2021’de işlenen kadın cinayetlerinin 17’si İstanbul, yüzde 9’u İzmir, yüzde 5’i Antalya ve yüzde 5’i de Diyarbakır’da işlenmiş. Bu cinayetlerin yüzde 40’ını 26-40 yaş arası kadınlar oluşturuyor. 2021’de faili meçhul sayısı yüzde 28 iken yüzde 68’i kadın yakını bir erkek tarafından öldürülmüş. Kadınların yüzde 35’i kocaları ve eski kocaları, yüzde 10’u sevgileri, yüzde 6’sı oğlu, yüzde 3’ü dini nikahlı kocası geri kalan yüzde 14 baba, amca, erkek kardeş, enişte gibi aile üyeleri tarafından öldürülmüş. Cinayetlerde en çok ateşli silah kullanılırken, bunu kesici alet, boğma, yüksekten düşme gibi yöntemler takip etmiş” dedi.
"Şiddetin kaynağı öfke kontrolü değil"
TOKAMER Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üy. Selime Büyükgöze’nin moderatörlüğünde gerçekleşen ikinci oturumun ilk konuşmacısı Mor Çatı Gönüllüsü Leyla Soydinç ise kadına yönelik şiddete karşı 1980’lerin sonu itibarıyla yükselen kadın hareketinin tarihsel sürecine değinerek şunları söyledi:
“Yaşadığımız şiddete bizim sebebiyet verdiğimizi, davranış ya da giyim tarzımızla şiddeti hak ettiğimizi düşünebiliyoruz. Ancak ben bu şiddete Leyla ya da Evrim oluğum için değil, aslında kadın olduğum için maruz kalıyorum, bu sistematik bir mesele. Şiddetin kaynağı öfke kontrolü sorunu değil, erkeklerin kadın üzerinde güç ve kontrolünü göstermesi ve sürdürmek istemesi. Bu sistem erkekler için ciddi bir iktidar ve ayrıcalıklar alanı tanımlıyor. Şiddetin kaynağının toplumsal cinsiyet meselesi olduğunu düşündüğümüzde mücadeleye de buradan başlıyoruz. Cinsiyet rolleriyle yüzleşmek, sorumluluk almak önemli.”
40 Tilki Kadın İnisiyatifi’nden Meltem Özkan da flört şiddeti üzerine çalıştıklarını söyleyerek flört şiddetinin çeşitleri, bu şiddet sarmalından neden çıkılamadığı, nasıl çıkılabileceği, şiddeti fark edebilme ve iyileştirici çalışmalar üzerine bilgi verdi.
Gazeteci Evrim Kepenek ise medyada yer alan şiddet haberlerinin dilinden ve görsel seçimlerinden örnekler vererek, şiddet ve istismar haberlerinin ne şekilde verilmesi gerektiği üzerine tavsiyelerde bulundu. Özellikle kadın cinayetlerinde kullanılan eril dil, seçilen mağdur fotoğraflarına dikkat çeken Kepenek “Haber yaparken bu cinayetlerin kategorize edildiğini, sembolikleştirildiğini, başkalarına yol-yöntem olarak örnek olabileceğini, klişeler kullanıldığını, fotoğrafların özellikle kadınlar üzerinden farklı mesajların verilmesine sebebiyet verdiğini görüyoruz” diye konuştu.