https://www.youtube.com/watch?v=jF1GQwSB0cM
Diplomatik ilişkileri 10 yılı aşkın süredir sık sık kopma noktasına gelen Türkiye ve İsrail arasında yeni bir normalleşme dönemi başlıyor. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, 14 yıl sonra bugün Türkiye'ye resmi bir ziyaret gerçekleştiriyor.
Herzog ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gündeminde "İsrail-Türkiye ilişkileri, iki devlet ve halkları arasında çeşitli alanlarda iş birliğini genişletme potansiyeli de dahil olmak üzere çeşitli ikili konular" yer alıyor.
Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin geçmişine bakıldığında, alçak koltuk krizinden Mavi Marmara'ya, ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınmasından Doğu Akdeniz'deki enerji gerilimine birçok kriz var.
Cumhurbaşkanı Herzog, bu krizler dönemi sonrasında 2008'den bu yana Türkiye'yi ziyaret eden ilk İsrailli lider olacak.
Peki Türkiye-İsrail ilişkileri bu noktaya nasıl geldi?
Gerginlik döneminden krizler dönemine
1900'lerin ortasında İsrail devletinin kurulmasıyla başlayan başlayan ikili ilişkiler, 2000'lere kadar inişli çıkışlı geçti. Bu tarihten sonra ise Ankara-Tel Aviv arasında gerginlik dönemine girildi.
İkili ilişkilerdeki en önemli anlaşmazlık konularından biri Filistin meselesi…
İsrail'e karşı daha radikal bir tutum alan İslami Direniş Hareketi "Hamas"ın Filistin'de güçlenmesi, 2006'daki seçimleri kazanması üzerine İsrail'in de tavrı sertleşti.
Türkiye, Hamas'a desteğini hiçbir zaman gizlemedi. 2006'da Hamas lideri Halit Meşal'in sürpriz Türkiye ziyareti de iki ülke ilişkilerini etkileyen olaylardan biriydi.
2008'e gelindiğinde Gazze'de yaşananlar Türkiye ile ilişkilerde de krizin tırmanmasına neden oldu.
'One minute' krizine giden süreç
İsrail'in Gazze'den fırlatılan füzeleri gerekçe olarak göstererek Aralık 2008'de başlattığı "Dökme kurşun" operasyonu, Ankara ve Tel Aviv ilişkilerinde gerginliğe neden oldu.
Bu operasyonda çoğu sivil 1300'den fazla kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi de yaralandı.
Ardı ardına yaşanan krizler, iki ülke arasındaki tansiyonun daha da artmasına neden oldu.
Böyle bir ortamda iki ülkenin liderleri İsviçre'deki Davos zirvesinde karşı karşıya geldi. Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, "Gazze: Ortadoğu'da Barış İçin Model" konulu bir panele katıldı. Ancak panel sonunda Erdoğan'dan herkesi şaşırtan bir çıkış geldi.
Peres'in konuşmasının ardından oturumu kapatmak üzere olan moderatöre "One minute" diyerek karşı çıkan ve söz almak isteyen Erdoğan, sert açıklamalarda bulundu.
Erdoğan, Türk-İsrail ilişkilerinde tarih sayfalarına "One Minute" krizi olarak geçen bu olay sonrası yaptığı açıklamada tavrının Peres'e yönelik olmadığını, moderatöre yönelik olduğunu söyledi.
One minute krizinin perde arkasıyla ilgili BBC Türkçe'ye konuşan gazeteci Serkan Demirtaş, "Dökme Kurşun" operasyonu başlamadan bir hafta önce İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in Ankara'da Erdoğan'la görüştüğünü hatırlattı; "Ortadoğu meseleleri konuşulurken Türk tarafı, İsrail tarafına operasyona kalkışmaması, bunun müzakerelerle çözülebilecek bir durum olduğu uyarısında bulunduğunu" söyledi.
İsrail'in bu uyarıyı dinlemeyip operasyona başlamasının Ankara'da "çok ciddi bir tepkiye, rahatsızlığa" yol açtığını ifade eden Demirtaş, One minute krizinin "bu kadar şiddetli ortaya çıkmasında bu hayal kırıklığının bir sonucu" olduğu değerlendirmesini yaptı.
Alçak koltuk krizi ve Mavi Marmara saldırısı
Tansiyonun yüksek olduğu bir süreçte ardı ardına yaşanan krizler Ankara'nın diplomatik adımlar atmasına da neden oldu. "Alçak Koltuk" krizi ve ardından gelen Mavi Marmara baskını, ikili ilişkileri kopma noktasına getirdi.
Davos'tan tam bir sene sonra İsrail Dışişleri Bakanı Yardımcısı Danny Ayalon ile görüşen Türk Büyükelçi Oğuz Çelikkol'un alçak seviyedeki bir koltukta oturması tartışma yarattı.
O dönem yaşananları BBC Türkçe'ye değerlendiren Çelikkol, Ayalon'un, "İsrail basınında çıkan Türkiye'ye danışmanlık yapan, Türkiye'ye yakınlığıyla tanındığı haberlerine kılıf bulmaya" ve ayrıca "partisine de kazanç sağlama" çalıştığını; bu nedenle "böyle bir kumpas içine girdiğini" söyledi.
Çelikkol, Türkiye'den yazılı özür dilenmesiyle İsrail'de büyükelçilik görevine devam ettiğini belirtti.
Bu özürle koltuk krizi de aşıldı. Ancak 31 Mayıs 2010 sabahı gelen bir haber, Ankara-Tel Aviv ilişkilerine derin bir iz bırakacaktı.
İsrail güçleri, Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda baskın yaptı. Olay sırasında dokuz Türk vatandaşı hayatını kaybetti. Bir süre sonra yaralanan bir Türk vatandaşı daha hastanede hayatını kaybedince, ölenlerin sayısı 10'a çıktı.
O dönem İsrail'deki siyasi ortamı aktaran Çelikkol, Binyamin Netanyahu'nun başbakanlık koltuğuna oturduğunu, aşırı milliyetçi unsurların da partinin içerisinde olduğunu söyledi. Yaşanan bu olayda da bu unsurların etkili olmuş olabileceğine dikkat çekti.
Türkiye'nin şartları: Özür, tazminat ve Gazze ambargosunun kaldırılması
Gemi saldırısının ardından Türkiye'nin, İsrail ile olan gerginliğin düşürülmesi ve normalleşmesi adına üç talebi olmuştu.
Özür, tazminat ve Gazze ambargosunun kaldırılması…
Beklenen özür 2013 yılında gelse de normalleşme adımlarının atılması 2016 yılını buldu.
Türkiye ve İsrail, 28 Haziran 2016'da 6 maddelik tazminat anlaşması imzaladı.
Anlaşmanın dördüncü maddesinde yer alan, "Her halükarda bu anlaşma İsrail'in, İsrail adına hareket edenlerin ve İsrail vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti veya Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesi ile ilgili olarak, kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye'de yapılmış ve yapılacak her türlü hukuki ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır" şartı uyarınca açılan davalar düşürüldü.
Mavi Marmara gemisinde ölen Cengiz Songür'ün oğlu İsmail Songür, "Bu davaların sona ermesi Türkiye'deki hukuk sistemi için kara bir leke oldu" değerlendirmesini yaptı.
BBC Türkçe'ye konuşan Songür, "Mavi Marmara davalarındaki ilk ve en önemli istek Gazze'deki ambargoların kaldırılmasıydı. Maalesef Türkiye'deki hukuk usulü olayı bu tarafından okumayıp sadece bazı siyasi çıkarlar uğruna insanların şahsi hukuk mücadelesini durdurdu ve düşürdü. Biz isterdik ki Türkiye Mavi Marmara'ya daha çok sahip çıksın. Ama maalesef dönem dönem siyasi malzemelere, siyasi söylemlere alet edilmekle beraber haksız ve hukuksuz şekilde o gemi katılımcılarının davaları düşürüldü" ifadelerini kullandı.
Mavi Marmara olayının yaşandığı dönem Başbakanlık görevini yürüten Recep Tayyip Erdoğan, 29 Haziran 2016'da yaptığı bir açıklamada "Siz böyle bir insani yardımı götürmek için günün Başbakanına mı sordunuz?" demiş ve tepki çekmişti.
Erdoğan'ın bu sözleriyle ilgili de konuşan Songür, "Sanki Mavi Marmara'nın gitmesinden haberleri yokmuş gibi siyasi çevreler bir tavır takınmaya başladılar. O dönem siyasi söylemler uğruna Mavi Marmara olayı önce sahiplenildi, sonra terk edildi. Aslında şehitleri, şehit yakınlarını, gazileri de üzen en çok şey bu olmuştur" dedi.
İsrail ile Türkiye ilişkilerinde son dönemde atılan adımları da değerlendiren İsmail Songür, Türkiye'nin "Sanki geçmişte hiçbir şey olmamış, kendi vatandaşlarının kanını dökmemiş, kendi askerinin kanını dökmemiş gibi davranması süreç adına üzücü olduğunu" söyledi.
Krizler döneminde son perde: ABD Büyükelçiliği'nin taşınması
2016 sonunda karşılıklı büyükelçi atamasıyla normalleşen ilişkiler kısa süre sonra yeniden gerildi.
Aralık 2017'de ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını ilan etmesi ve ABD Büyükelçiliği'nin Tel Aviv'den Kudüs'e taşıması Türk-İsrail ilişkilerindeki bir diğer kırılma noktası oldu.
Filistinlilerin tepki protestolarında sivillere yönelik saldırılar nedeniyle çok sayıda insan öldü ve yaralandı. Bunun üzerine Türkiye 15 Mayıs 2018'de Tel Aviv büyükelçisini istişareler için merkeze çağırdı.
Filistin meselesinin ilişkilere etkisini değerlendiren Emekli Büyükelçi Çelikkol, "Türkiye'nin şunu görmesi gerekiyor; hem Filistin sorununun çözümlenmesine hem de Filistinlilere daha fazla katkı yapmamızın yolu İsrail'le ilişkilerimizin belli bir düzeyde tutulmasından geçiyor. Bu bir zamanlar herhalde tam olarak değerlendirilmedi diye düşünmek mümkün" dedi.
Birçok krizin ardından bugüne gelindiğinde ise Isaac Herzog'un cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Ortadoğu ile ilişkilerde normalleşme süreci
Geçtiğimiz dönemlerde Türkiye'de hükümete yönelik en büyük eleştirilerden biri dış politikada yalnızlaşılması olmuştu. Şimdi ise Doğu Akdeniz'e komşu ülkeler ve Körfez ülkeleriyle yeniden bir normalleşme sürecine girildi.
Gazeteci Serkan Demirtaş, ABD'de Joe Biden'ın iktidara gelmesinin Türkiye ve diğer ülkelerin dış politikalarında bir değişime gidilmesi gerekliliğinin ortaya çıktığını belirtiyor.
Türkiye'nin de bu süreçte politikalarını değiştirdiğini belirten Demirtaş, "yalnızlaşmayı kırmak için önemli bölge ülkeleriyle tekrar normalleşme sürecine geçmek gibi bir politika geliştirdiği" değerlendirmesini yaptı.
BBC Türkçe'ye konuşan gazeteci Karel Valensi de İsrail'in her zaman Türkiye ile ilişkilerin iyi tutmak istediğini söylüyor.
Enerji işbirliklerine dikkat çeken Valensi, "Doğu Akdeniz'de bir doğalgaz boru hattı yapılacaksa bunun Türkiye'nin oluru olmadan olması pek mümkün değil. Zaten Amerika da desteğini kesti. Burada boru hatları var, Türkiye'de… Oralara bağlanıp oradan Avrupa'ya satmak hala ve her şekilde en uygun, en ekonomik çözüm. İki ülkenin birbirine ihtiyacı var. İsrail hiçbir zaman Türkiye'den gelecek olumlu bir adıma kapısını kapatmaz. Bu sefer de kapatmadı zaten" dedi.
Valens'nin Ankara ve Tel Aviv arasındaki normalleşme adımlarında dikkat çektiği bir diğer nokta ise "halkların hazır olup olmadığı" konusu…
Türkiye-İsrail ilişkilerinin 2008'den itibaren büyük darbeler aldığına vurgu yapan Valensi, "İlişkiler sadece liderlerin konuşmasıyla normalleşmez, halkların da ilişkisinin normalleşmesi lazım" ifadesini kullandı. Türkiye'de İsrail'le ilişkilerin düzeltilmesine desteğin az olduğunu belirten Valensi, İsrail tarafının ise bu konuda daha olumlu olduğu söyledi.