İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, "Bize lazım olan IMF filan değil, kredibilitedir. Bunun için de muhakkak iyi yönetim sergilenmesi gerekiyor" dedi.
Özince, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından düzenlenen toplantıda "Küresel Kriz İçinde Bankacılığın Geleceği" konulu bir konuşma yaptı. Dünyada yaşanan finansal krizle ilgili dengesizliklerin çok önceden görüldüğüne, güven bunalımının olacağının geçen yıldan belli olduğuna işaret eden Özince, böyle bir krizden herkesin önceden haberi olduğunu söyledi.
İş Bankası'nın Türkiye'nin en büyük sermayesine sahip şirketi olduğunu, buna rağmen bilançoyu kaldıraçlama denilen iş miktarını azalttıklarını anlatan Özince, banka olarak risklerini düşürdüklerini, kredilerde daha geri konuma gittiklerini, ancak bunun bir önlem olduğunu kaydetti.
Globalizasyonun başlı başına bir kriz olduğunu dile getiren Özince, "Bu krizlerin dünya insanının refahı açısından değerlendirilmesi lazım" dedi.
Özince, krizin Türkiye'ye etkilerine de değinerek, Türkiye'de bankacılık sektörünün yükünün ağır olmadığını, burada çok büyük riskin olmadığını kaydetti. Banka sermayedarlarının güçlü oluşuna işaret eden Özince, "Şimdiye kadar Türk bankacılık sektörünün bu kadar güçlü sermayedarlarını gördük mü? En küçük bankanın arkasında bile güçlü sermayedarlar var" dedi.
Türkiye'deki yabancı bankaların da bu krizden olumsuz etkileneceğini düşünmediğini ifade eden Özince, dışarıdaki sıkıntı ile Türkiye'deki durumun farklı olduğunu anlattı.
Özince, IMF ile anlaşma konusuna ilişkin de "Bize lazım olan IMF falan değil, kredibilitedir. Bunun için de muhakkak iyi yönetim sergilenmesi gerekiyor. Ben, IMF ilişkisinde olsun, cari açık tehdidinde olsun, ekonominin yarınki politikalarında çok iyi bir yönetim ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ekonomiyi yönetenler bilgiyi çok iyi kullanmalıdır" diye konuştu.
Uluslararası kuruluşların hepsinin krizde sorumluluğu bulunduğunu ifade eden Özince, "Örneğin Birleşmiş Milletler... Bu duruma önlem bulmaya çalışsınlar. Krizin etkisini sığ piyasalarda azaltmaya çalışsınlar. Afrika'da insanlar açken bu krizden etkilenmemeli. Ne haberi var adamın krizden? İzlanda'daki adamın dahi bunu çekmemesi lazım. Siyasetle ekonominin iç içe olduğunu da bir zahmet kabul etmek lazım. Kapitalizm öldü de ne dirildi? Hayat artık kapitalizm veya sosyalizmle izah edilebilme durumunun çok ötesinde" diye konuştu.
Özince, küçücük şirketlerin sosyal sorumluluk projesi peşinden koştuğunu, büyük örgütlerin de bu duyarlılığı göstermesi gerektiğinin altını çizdi.
Uluslararası krizin Türkiye'ye etkisi konusunda bir müştereke varmanın mümkün olmadığını belirten Özince, "Çünkü bütün şartlar değişken. Kesin olan bir şey her birey, ülke veya şirket, elinden geldiğince bu dalgalı denizde gemisini doğru, düzgün tutmaya çalışacak. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de bankacılık sektöründe yük ağır değil" dedi.
Bir toplantı için Lizbon'a tek uçakla gidebildiğini, diğer ülkelerden gelen katılımcıların aktarmalı geldiklerini anlatan Özince, "Hava yolu şirketleri batarken THY'ye neden bir şey olmuyor? Türkiye'de iç piyasa var ve olmaya devam edecek" diye konuştu.
Bankacılık sektöründe de bir büyüme potansiyeli bulunduğunu, özellikle son dönemde geliştirilen bankacılık sermayesinin kendilerini risklerden koruyacağını belirten Özince, sektörün yüzde 40'a yakınının devletin elinde olduğunu, en küçük bankanın dahi güçlü sermayedarların elinde bulunduğunu hatırlattı.
‘Krizin ortaya çıktığı dönemde bankaların önünde kuyruklar olmadı’
Özince, "Bu krizin ortaya çıktığı dönemde bankalarda öyle kuyruklar olup para çekilmesi olmadı. Türkiye'nin piyasaları çok sığ olduğu için hareketler çok daha sert oluyor. Bankacılık sistemimizin sağlam olması bizim açımızdan büyük avantaj" dedi.
Yunanistan'ın bankalara garanti verdiğini, Türkiye'de bu saate kadar garanti konmadığını dile getiren Özince, şöyle devam etti:
"Bu da beni vergi mükellefi olarak memnun ediyor. Gerekirse bir şey yapsınlar. Yunanistan avantaj olsun diye yapmış. Devlet garantili borçlanmalar mevzu bahisken hiç kimse aktife dayalı borçlanmalarla ilgilenmez. Taahhütkar ekonomi ve yönetimi, esnek ve sağduyulu olarak adlandırılır. Bu izlenimi vermek zorundasınız. Özellikle finansal kaynaklara erişim açısından önümüzdeki dönemde tüm tarafların kendisinin güvenilirliğini, artı işini idare etmedeki başarısını ortaya koyması lazım."
Krizden gelişen ekonomilerin ve Türkiye'nin etkilenmemesi için devletlerin bir şeyler yapması gerektiğine işaret eden Özince, "Olay 'IMF ile anlaşın' demekle bitmiyor. Türkiye de AB ile ticareti çok olan, örnek bir ülke olduğuna göre ne yapacak? Ne yapacağını tayin etmek için bir miktar söz sahibi olması lazım" dedi.
‘Dış ticaret açığı muhakkak ele alınmalı’
Özince, dış ticaret açığının da muhakkak ele alınması gerektiğini belirterek, "Bu ekonomik tehdit ötesinde sosyal tehdit halini almıştır. Bunu Türk insanının genelinin içine sindirdiğini sanmıyorum. Türkiye'nin, mutlaka üreterek büyümesi gerekir" dedi.
Bu dönemde istikrara katkıda bulunmanın önemine işaret eden Özince, şöyle devam etti:
"Bütün eleştirilere rağmen hükümetin doğruyu yapacağına inanıyorum. Ekonomi yönetimiyle temaslarımız var. Genel toplantılarda bir araya geliyoruz. Maliye Bakanı ile beraberdik. Sanayi Bakanı ile bir araya geleceğiz. Bunlar güzel işler. Biz bankacılık sektörü olarak Nazım Ekren başta olmak üzere hükümet ile temas içindeyiz. Önemli olan kamu oyunun mümkün olduğunca ikna edilebilmesi. Bu dönemde 2001 yılında alınan tedbirlerin katkısı olacaktır ama çok çare de değil..."
Ersin Özince, tüketici kredilerine ilişkin olarak da, "Tüketicilere henüz kredi kapıları kapanmadı. Türk lirasında likidite sorunları olursa kapılar daralabilir. Bunun için de bazı önlemler alınabilir" dedi.
‘Reel sektörün dış borcu yeni değil’
Ersin Özince, reel sektörün borçlarına ilişkin olarak da bunun yeni bir husus olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.
Bu konuda fazla bir karamsarlığı kapılmanın mantıklı olmadığını belirten Özince, şunları kaydetti:
"Bu tür krizlerin hepsine içerde krediler çok daha kısa finanse edilmişken yakalanmadık mı? Türk bankacılık sistemi 1-3 aylık vadeyle reel sektöre kredi vereydi daha mı iyiydi? Ondan dolayı bir problem yok. Bugünkü bağlamda reel sektörün yurt dışı finansmanının kötü bir şey olduğunu düşünmüyoruz. Krediyi uzatamazsa, uzatamayabilir. Ama hesabını da ona göre yapmış olması lazım. Herkes kendi hesabını yapmalıdır. Ödeyebileceğim borcun altına girmeliyim. Ben Türk reel sektörünün bu mantıkla hareket ettiğini ve iyi yaptığını düşünüyorum. Kaldı ki ortalığın karanlığı boğulması mevzu bahis değil. Türkiye'de gerçekten reel bir ekonomi var, sanal değil."
‘Uzun vadeli kaynak bizde yok’
Bankacılık sisteminin sağlıklı çalışmasının öneminin altını çizen Özince, bankaların öncelikle mevduat sahiplerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda olduğunu vurguladı.
Bu konuda en ufak bir kaygının dile getirilmediğini belirten Özince, şöyle devam etti:
"Bankalar mevduat sahibinin emanetçisidir. Bankalar önce mevduat sahibine paralarını öderler. Bu konuda bir şikayet yok. Mevduat sahipleri bankalardan paralarını alıyorlar. Mevduat artmıyor, yerinde sayıyor. Mevduatta öyle bir ferahlama yok ki krediler artsın. Bankalar şu anda dünyadaki kaynak sıkıntısı nedeniyle uzun vadeli kaynak bulmakta eski imkanlarına sahip değiller. Uzun vadeli kaynak bizde yok. Bu kadar kriz dönemlerinden uzaklaşmamıza rağmen tasarrufların vadesini uzatamadık. Sermaye piyasası da yok Türkiye'de. Bankaları suçlamayalım. Nerede bizim sermaye piyasalarımız? İlla bankadan kredi alınacak diye bir şey yok. Bu sistemi öncelikle mükellefiyetlerini yerine getirecek sağlıkta tutmalıyız. Bankacılık söyle bir sektör ki batınca enkazını bile çıkartmak lazım."
Özince, önümüzdeki dönemin, ekonominin unsurları ve özel sektör açısından hassas bir dönem olacağını dile getirerek, bu dönemde zayiatı artırmayacak önlemler alınabileceğini, ekonomik ve siyasi karar almak gerektiğini anlattı.
‘Kriz güven geri geldiğinde bitecek’
Ersin Özince, krizin güven geri geldiğinde, insanların geleceğine ümitle baktığında biteceğini söyledi.
İş Bankasının finanstan sanayiye dönüp dönmeyeceğine ilişkin bir soru üzerine Özince, "Biz de nihayet ciddi birikimi olan sermaye grubuyuz. Geçmişte olduğu gibi finans sektöründe haksız rekabet yapılıyorsa yatırımlarımız açısından farklı şeyler düşünürüz. Ancak birinci önceliğimiz finans sistemidir. Bunun yanında örneğin Şişecam yatırımlarımız da devam ediyor" dedi.
İş Bankası'nın son dönemde bazı alanlarda geriye gitse dahi iyi durumda olduğunu anlatan Özince, sermayelerine ve sermayedarlarına güvendiklerini , kendisinin 85 yılda 15. genel müdür olduğunu, bu dönemde de mutlaka paylarını artıracaklarını bildirdi.
‘Türkiye IMF’de hak sahibi talepkar olmalı’
Özince, IMF ile anlaşma yapılmasına ilişkin bir soru üzerine, "Netice itibarıyla hanginiz evinizde bir IMF olsun istersiniz? Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti kredibl olmalı. Türkiye IMF üzerinde hak sahibidir. Talepkar olmamız gerekir. IMF'nin hazırlayacağı paketler varsa, ulusal politikalarımızı unutmadan onları isteyelim" diye konuştu.
Önümüzdeki dönemin seçim dönemi olduğunu ve hassas bir süreç bulunduğuna da değinen Özince, "Karşılığı olmayan parayı harcamamak lazım. Bunun bekçisi halk olmalıdır. Özellikle bu seçim döneminde, sonunda işin kontrol edicisi IMF değildir" dedi.
Türkiye'nin kriz döneminde göreceli olarak iyi bir konumda bulunduğunu, bunu bir fırsata çevirebileceğini aktaran Özince, aşırı tevazu ve karamsarlığa yer olmaması gerektiğini, dışarda durumun "bin beter" olduğunu söyledi.
İş Bankası özelinde çalışanlarının yüzde 52'sinin kadınlardan oluştuğunu ancak girişimciyi kadın erken olarak ayırmadıklarını anlatan Özince, girişimciliğin desteklenmesinin önemine dikkat çekerek, "Biz Atatürk'ün ifadesiyle halktan güç alan bankasıyız. Bunun için her türlü riski alırız"dedi.