“Koalisyon mu, erken seçim mi” ikileminde sürekli gidip geden muhalefet cephesi, her ne kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bu süreçte pasifize etmeye çalışsa da, Erdoğan’ın AKP’yi her olasılıkta iktidarda tutmaya çalışma girişimleri dikkat çekiyor. Uzmanlar, Ankara’daki ‘siyasi bulmaca’yı Deutsche Welle’ye değerlendirdi.
7 Haziran seçimlerinin üstünden bir hafta geçti. Hiçbir partiye tek başına hükümet kurma şansı vermeyen seçim sonuçları Ankara’da “Türkiye’de koalisyon dönemleri yeniden başlıyor” değerlendirmesini güçlendirdi. Siyasi partilerin koalisyon pazarlıklarında da bir sonuç alamayacağını düşünen kimi siyasi çevreler ise Türkiye’de erken seçimin kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Sonuçta, ne olacağını zaman gösterecek ama Türkiye bu süreçte seçimin birinci partisi AKP başta olmak üzere meclise giren CHP, MHP ve HDP’nin de iktidar için nelerden vazgeçip nelerden vazgeçemeyeceğini de test etmiş olacak. Her türlü hükümet seçeneğinde iktidarda kalmak isteyen AKP’de bir yandan oy kaybının sorgulaması yapılırken, koalisyon seçenekleri için de özel çalışmalar yürütülüyor. AKP’nin ana muhalefet partisi CHP ile kuracağı bir koalisyonun daha sağlam olacağı düşünülse de AKP-MHP koalisyon seçeneği de dışlanmıyor.
Erdoğan sahnede
Seçim süreci boyunca iktidardaki AKP adına kampanya yürüten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hükümet kurma çalışmalarında ne yapacağı merakla beklenirken, Erdoğan’ın CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal’la görüşmesi siyasi kulisleri hareketlendirdi. İkilinin nasıl bir pazarlık yürüttüğüne dair şüpheler Ankara’da kulaktan kulağa dolaşıyor. Kimileri görüşmenin amacının CHP’yi karıştırmak, kimileri de ikilinin AKP-CHP koalisyonunun önünü açmak olduğunu söylüyor. AKP’nin her olasılıkta iktidarda olmasını isteyen Erdoğan’ın siyasi parti liderlerine “Egoları bir kenara bırakalım, önce hükümet kurulmalı. Bütün partiler sağduyulu davranmalı”çağrısı yapması da Erdoğan’ın hükümet kurulma sürecinde şeffaf hareket edip etmeyeceği tartışmasını alevlendirdi.
ODTÜ’den Siyaset Bilimci Ayşe Ayata, Deutsche Welle’nin “Erdoğan’ın istifa edebileceği de tartışılıyor. Erdoğan bu süreçte tarafsız hareket edebilir mi?” sorusunu yanıtlarken, “İstifa ederse bütün dengeler değişir ve Erdoğan’ın tüm kazanımları elinden gider. Erdoğan önümüzdeki dönemde 6 aylık için olsun biraz geriye çekilmeyi deneyecek, kendince hareket planları geliştirecek. Bu süreçte siyasi partilerin neyi yapıp neyi yapamadığını görecek. Çünkü o da biliyor ki erken seçim hiç de kolay bir seçenek değil” diyor.
Marmara Üniversitesi’nden Anayasa Hukukçusu İbrahim Kaboğlu aynı soru için Deutsche Welle’ye “Erdoğan’ın Baykal’la görüşmesi anayasal açıdan yerinde görünmüyor. Ve ‘egoları bir kenara bırakalım’ konuşması da onun bir tür aba altından sopa göstermesi gibi algılandı. Şu anda siyasette bir tür güç oyunu oynanıyor ve Erdoğan da bu oyunun içinde. Erdoğan’ın sürekli sahnede kalması tüm siyasi manevraların yönünü her an değiştirebilir. Bu yüzden ondan şu anda beklenen daha çok tarafsız kalması ve anayasal görevlerinin dışında hareket etmemesidir” değerlendirmesi yapıyor.
Türkiye'nin kaderi kimde ?
Ankara’da her ne kadar AKP-CHP koalisyonunun nasıl olabileceğine daha çok kafa yorulmuş olsa da, AKP-MHP koalisyonunun aslında daha kolay bir seçenek olduğu yorumları da dikkat çekiyor. Çünkü bu koalisyon aslında Erdoğan’ın da uyum içinde çalışabileceği bir koalisyon olarak gösteriliyor. AKP ile HDP’nin birbirinden korktuğuna dikkat çeken Ayşe Ayata, “İkisinden biri koalisyona razı olur. HDP olamayacağına göre MHP’nin koalisyondan uzak açıklamaları bir süre sonra geçerliğini yitirir. Görünen budur” diyor. Prof. İbrahim Kaboğlu da MHP’nin ‘en muhalif konuşup, yelkenleri en kolay indiren parti’ olarak bilindiğini hatırlatıyor ve AKP’nin en zor zamanlarında yanında görünen MHP’nin olası bir AKP-MHP koalisyonu için yeşil ışık yakacağını söylüyor.
Önümüzdeki süreçte siyasi partiler arasındaki trafik daha da hızlanacak ve Türkiye gündemine koalisyon pazarlıkları oturacak. Peki; Türkiye’nin kaderi 4 siyasi partinin ve bir cumhurbaşkanının elinde mi? İbrahim Kaboğlu bu soruyu DW’ye yanıtlarken “AKP, sandık üzerinde tekel yaratmak için her şeyi yaptı ama gördü ki sokağın gücünü sıfırlayamıyor. Türkiye’nin önümüzdeki süreci siyasi parti liderlerinin eline bırakılamayacak kadar ciddidir. Bu süreçte sivil toplum örgütleri ve medya hiç olmadığı kadar güçlü olmalı ve toplumun ufkunu açmasına yardım etmelidir” diyor. Aynı soruya Ayşe Ayata “Seçmen söyleyeceğini söyledi ve artık hiçkimsenin seçmenin kafasını karıştırmaya hakkı yok. Türkiye; çoğulculuktan, çok seslilikten yana oy kullandı. Bunu kaosa dönüştürmek isteyenler çok ağır bedel öder” yanıtı veriyor.
Bu noktada özellikle muhalefetin çok dikkatli davranması gerektiğine vurgu yapan İbrahim Kaboğlu’nun bir tavsiyesi var: “Muhalefet, AKP’nin oyununa gelmeden hükümete giden yolu bulabilir.” Türkiye’nin en büyük reformları koalisyon hükümetleri döneminde yaptığını belirten Kaboğlu, “AKP; iktidarı hiç bırakmayacakmış gibi ülkeyi yönetiyordu. Şimdi de iktidarı bırakmak istemiyor. Bu noktada muhalefetin çok dikkati davranıp, olayı her türlü kötü senaryoya karşı hazırlıklı davranması gerekir. Çünkü halkımız kaos istemiyor. Cumhurbaşkanını, anayasal sınırları içinde tutmak da muhalefetin elinde” diyor.