Avrupa Parlamentosu eski üyesi Joost Lagendijk, Türkiye'nin Hollandalı gazeteci Bram Vermeulen’i kara listeye aldığını ve Ocak ayında sınır dışı edeceğini yazdı. "Bildiğim kadarıyla, bugüne dek hiçbir gazeteci sınır dışı edilmekle tehdit edilmemişti" diyen Lagendijk, Hollanda'nın liberal gazetesi NRC Handelsblad'ın Türkiye muhabiri olan Vermeulen'in oturma izni ve basın kartı olmasına rağmen "mart ayında İstanbul Atatürk Havalimanı’nda bir kenara çekildiğini, iki saat sonra, kendisine, adının bilgisayarda işaretlendiğinin söylendiğini" aktardı. Lagendijk, "Vermeulen'in Türkiye’ye her girişinde, aynı muamelenin tekrarlandığını, ancak yetkililerin sebebe dair hiçbir açıklama yapmadığını" yazdı. Vermeulen'in sınır dışı edilmesine PKK üyeleri ile mülakat için Irak'a yapığı ziyaretler ve DHKP-C hakkında yaptığı haberin sebep olup olmadığının sorgulandığı yazıda Lagendijk, "Hikâyesi pazartesi günü yayımlandı; bunun Hollanda kamuoyunda herhangi bir ilerleme raporu ya da resmi açıklamadan çok daha büyük etkisi olacak" dedi.
Yazısını "Hollanda’nın en tanınmış gazetecilerinden birine saldırarak, Türkiye, hem kendi ayağına hem de Hollandalı en kendini adamış destekçilerinin ayağına sıktı. Bu düşüncesiz ve tümüyle saçma davranışın niye düzeltilmeksizin ve cezalandırılmaksızın devam ettirildiğini, Ankara’da biri bana açıklayabilir mi?" diyerek sonlandıran Lagendijk'ın Zaman'da yayımlanan (23 Ekim 2013) yazısının tamamı şöyle:
Kara listeye alıp sınır dışı etmek
Türkiye’de basının durumuyla ilgili kötü haberlere son dönemde alıştık. Medya patronları baskıya boyun eğiyor, yayın yönetmenleri, editörler kovuluyor, gazeteciler ve köşe yazarları işlerini kaybediyor ya da hükümeti eleştirenleri taciz edip gözlerini korkutmaya yönelik örgütlü kampanyanın kurbanı oluyor.
İçeride ciddi boyutlu haberleştirilmezken yabancı medyada geniş yer bulan Gezi protestoları sonrası, tehdit edilip kabadayılık taslanacak kişiler listesine, iktidar partisinin münasip bulduğu çizgide çalışmayan uluslararası muhabirler de eklendi.
Bunun en gülünç ve aynı zamanda son derece endişe verici örneği, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in bir BBC muhabirine karşı Twitter kampanyasıydı. Daha yakın zamanda, Wall Street Journal ya da Financial Times gibi meşhur gazetelerin Türkiye temsilcileri, hükümet yanlısı medyanın saldırısına uğradı, zira dokunulmadan bırakılması gerektiği anlaşılan meseleleri haberleştirmişlerdi: MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın faaliyetleri ya da hükümetin hırslı altyapı planlarının finansmanına dair sorunlar. Türkiye’de çalışan yabancı gazetecilere verilen mesaj açık: Hassas konularla ilgili çeneni kapa, yoksa senin için hayatı çok zorlaştırırız. Gerekirse o klasik numaraya başvurmaktan çekinmeyiz ve seni yabancı ajanlıkla suçlarız.
Bildiğim kadarıyla, bugüne dek hiçbir gazeteci sınır dışı edilmekle tehdit edilmemişti. Maalesef o eşik de aşıldı. Hollanda’nın liberal gazetesi NRC Handelsblad’ın muhabiri Bram Vermeulen’e oturma izni ve basın kartı süresinin 1 Ocak 2014’ten sonrasına uzatılmayacağı söylendi. Bu demek ki, o andan itibaren Türkiye’de daha fazla kalmasına ya da gelecekte ülkeyi ziyaret etmesine izin verilmeyecek bir istenmeyen kişi olacak. Sebebi mi? Vermeulen’i kara listeye almışlar. İşvereni ile Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın aylardır perde arkasından yoklamaları ve taleplerine rağmen, Türk yetkililer, Hollandalı gazetecinin bu haşin muameleyi hak etmek için ne yaptığını açıklamak istemiyor. Hollanda’nın en ünlü ve en saygın muhabirlerinden biri olan Vermeulen, daha önce Afrika’da çıkardığı işler, 2009’dan beri Türkiye’den geçtiği sağlam bilgilere dayanan, tarafsız haberler ve kendisine prestijli bir ödül kazandıran, Türkiye hakkında çektiği iki diziyle tanınır.
Vermeulen, bir şeylerin yanlış gittiğinin ilk işaretini bu yılın mart ayında aldı: Türkiye’ye dönüşünde, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda bir kenara çekildi. İki saat sonra, kendisine, adının bilgisayarda işaretlendiği söylendi. Türkiye’de bundan böyle hoş karşılanmayacak, istenmeyen kişiler listesine girmişti. Ama geçerli oturma izni ve basın kartı olduğundan, sonunda ülkeye alındı. Lakin ondan sonra, Türkiye’ye her girişinde, aynı muamele tekrarlandı. Bu arada neyin yanlış gittiğini bulmak için Ankara’da konunun muhatabı yetkilileri ziyaret etti, Hollanda hükümetinin yardımını rica etti. Ancak bu tür vakalara aşina bir Türk avukat, kendisine, kuvvetle muhtemel asla bir yanıt alamayacağını söyledi. Elbette Vermeulen, başını belaya sokmanın ne olduğunu kafasında canlandırmaya çalıştı: PKK üyeleri ile mülakat için Irak ziyaretleri mi? Ya da Türkiye’nin Suriye sınırını korumak için Adana’da konuşlu NATO’ya bağlı Hollanda askerlerine saldırı tehdidinde bulunması üzerine DHKP-C hakkında yaptığı haber mi?
Maalesef avukat haklıydı. Kara listeye niye alındığı Vermeulen’e hiç söylenmedi. Ve artık Türkiye’yi terk etmek zorunda. Hikâyesi pazartesi günü yayımlandı; bunun Hollanda kamuoyunda herhangi bir ilerleme raporu ya da resmi açıklamadan çok daha büyük etkisi olacak. Bu, Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili daha önce ışık tutulmuş sorunların altını çizmekle kalmıyor. İdeolojik güdümlü antipatilerine payanda olacak kötü haberlerin her daim peşinde koşan Türkiye’nin AB üyeliği karşıtlarının elini de güçlendiriyor. Dahası, Türkiye’nin dostları açısından, Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlanmasını savunmayı sürdürmeyi çok zorlaştırıyor.
Hollanda’nın en tanınmış gazetecilerinden birine saldırarak, Türkiye, hem kendi ayağına hem de Hollandalı en kendini adamış destekçilerinin ayağına sıktı. Bu düşüncesiz ve tümüyle saçma davranışın niye düzeltilmeksizin ve cezalandırılmaksızın devam ettirildiğini, Ankara’da biri bana açıklayabilir mi?