Aram Ekin Duran
Türkiye hızla 24 Haziran seçimlerine doğru yol alırken, bu dönemde meydanlarda öne çıkan en önemli konu ekonomi oldu. Tüm liderler asgari ücretten emeklilik şartlarına kadar pek çok konuda vaatlerini açıklarken, enflasyon ve işsizlikle mücadelede başarı sözü verildi. Ancak AKP’nin 16 yıllık iktidarı dönemi sonrasında Türkiye ekonomisinin geldiği nokta, yakın gelecekte ekonomide olumlu haberler almanın zor olacağına işaret ediyor.
DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre, Türkiye ekonomisinin 2018’in ikinci yarısından itibaren ciddi bir durgunluğa girme ihtimali yükseliyor. AKP döneminde sanayi üretimi yerine inşaat sektörünün öne çıkarılmasıyla gerçekleşen "spekülatif büyümenin" artık sonuna gelindiğine vurgu yapan uzmanlara göre, 24 Haziran’da sandıktan hangi lider çıkarsa çıksın, ufukta IMF ile yeniden masaya oturmak var.
Ekonomi yönetiminin karnesi
Türkiye ekonomisi 16 yıllık AKP iktidarı döneminde ihracat, ithalat ve istihdamda çok önemli başarılar kaydetse de, enflasyon, cari açık ve sanayi üretimi konusundaki sorunlarını çözmeyi başaramadı. 2002’de 3 bin 500 dolar seviyelerinde olan kişi başına yıllık gelir, 2013’te 12 bin 500 dolara kadar çıktı. Ancak 2013 sonrası küresel konjonktürün de etkisi ile 2018 yılında 10 bin dolar seviyelerine kadar geriledi. 16 yıllık dönemde Türk şirketlerinin borçluluk miktarı ise büyük bir hızla artarak ekonomik işleyişi tehdit eder hale geldi. Türkiye'nin 2002 yılında toplam dış borcu 129.6 milyar dolarken, şu anda yüzde 249.6 artışla 453.2 milyar dolara çıkmış durumda. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında büyümede hız kesen Türkiye, 2017’de yüzde 7,4’lük büyüme ile OECD ülkeleri içerisinde İrlanda’dan sonra ikinci oldu. Ancak, 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL ile birlikte yatırım iştahı düştü, uluslararası yatırımcının Türkiye algısı bozuldu. Son iki yılda Türk Lirası, Dolar karşısında yaklaşık yüzde 50 değer kaybederken, enflasyon yüzde 8,8’den yüzde 12,2’ye yükseldi. Cari açık ise yıllık 28,9 milyar dolardan 55,3 milyar dolara çıktı.
"Türkiye, ithalat ve ucuz emek cenneti oldu”
AKP’nin dünya ekonomisinin genişleme içerisinde olduğu bir dönemde iktidara geldiğini anlatan Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, “AKP’nin 16 yıllık ekonomi yönetiminin anahtar kelimesi kanımca 'spekülatif yönlü büyüme’dir. Bunun sonucunda Türkiye hem bir ithalat ülkesi hem de bir ucuz emek cenneti haline dönüştürüldü” diyor. AKP’nin 2009 krizine kadar olan dönemde faizleri yüksek tutarak sıcak para akımlarını Türkiye’ye çekmekte başarılı olduğunu ifade eden Yeldan, ancak bu modelle Türkiye’nin dış borçlarının hızla arttığına, ithalata bağımlılığın yükseldiğine ve büyümede sanayinin payının düştüğüne işaret ediyor. Yeldan, “Ekonomide konut ve yol inşaatı gibi döviz getirmeyen ve rant olgusu yüksek olan bir değerler sistemi ortaya çıktı” diye konuşuyor.
2014’ten itibaren Amerikan Merkez Bankası FED’in parasal genişlemeye son verme kararının ardından AKP’nin kurduğu ekonomik sistemin çökmeye başladığını kaydeden Prof. Yeldan’a göre, hükümet Varlık Fonu kurarak ve şeker fabrikalarını satarak ek döviz kazandırıcı son çarelere başvuruyor. AKP'nin son dönemde hep büyüme oranlarını öne çıkarmaya çalıştığna dikkat çeken Erinç Yeldan, “İktidar seçime doğru giderken ‘ne olursa olsun büyümeliyiz’ diyerek Türkiye’yi potansiyelinin çok üstünde büyümeye itti. Ekonomideki büyüme sağlıksız ve istikrarsız” diyor.
Yabancı yatırımlar yavaşladı
AKP’nin küresel para akışının arttığı bir dönemde iktidara geldiğini ve bu nedenle 2003-2013 arasında önemli ekonomik kazanımlara imza attığını dile getiren ekonomist Mustafa Sönmez de, bu dönemde alınan dış borcun ve borsaya giren yabancı yatırımın verimli kullanılamamasından dolayı 2013 sonrasında ekonomide bozulma başladığını söylüyor. Sönmez, aynı dönemde ABD’nin faiz artışı kararı almasıyla birlikte Türkiye’ye gelen yabancı kaynağın azalmaya başladığına işaret ediyor.
IMF'ye ilk kez 1961'de başvuran Türkiye bugüne kadar 19 stand by anlaşması imzaladı.
Rakamlar da Sönmez’i doğruluyor. Merkez Bankası verilerine göre, Türkiye en fazla uluslararası doğrudan yatırımı 22 milyar dolarla 2007 yılında çekti. 2017 yılında Türkiye'ye giren doğrudan yabancı yatırım tutarı ise bir önceki yıla göre yüzde 19 azalışla 10,8 milyar dolar oldu ve son 7 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti. 2002-2017 yılları arasında gelen toplam yabancı yatırım ise 194,1 milyar dolara ulaştı.
Yatırımların kayda değer ölçüde yavaşlamasıyla AKP’nin ekonomide bocalamaya başladığını ifade eden Mustafa Sönmez, "Sonuçta elimizde kalan ciddi bir dış borç stoku var ve şu anda bu borcun çevrilememesi tehlikesi artıyor" değerlendirmesinde bulunuyor. Mustafa Sönmez, para girişinin azaldığı bu dönemde özellikle 12 aylık kısa vadeli borçların ödenmesi konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmaya başlanabileceğini öne sürüyor.
"Türkiye, IMF’nin kapısını çalacak”
Peki 24 Haziran’da sandıktan çıkacak sonuç, ekonominin yakın gelecekteki sorunlarını nasıl etkileyecek?
Ekonomist Mustafa Sönmez’e göre, sandıktan ne sonuç çıkarsa çıksın, iktidara kim gelirse gelsin ekonomideki kötü gidişat gündemdeki en önemli sorun olmaya devam edecek. Türkiye’nin tekrar IMF ile masaya oturmak zorunda kalabileceği uyarısında bulunan Sönmez, şunları söylüyor:
“Türkiye’nin kendi özel şartları bir yana, artık uluslararası sermaye gelişmekte olan ülkelerden çekiliyor. Yani para bulmak giderek zorlaşıyor. Cari açık giderek büyüyor. Maalesef Türkiye yakın gelecekte Arjantin gibi kredi bulmak için yeniden IMF’nin kapısını çalabilir diye düşünüyorum. 24 Haziran’da iktidar değişse de değişmese de ekonomi ciddi bir problem alanı olamaya devam edecek.”
Türkiye’nin yakın gelecekte cari açık, yüksek enflasyon ve Türk Lirası’ndaki değer kaybının bedelini ödemek zorunda olduğunu dile getiren Prof. Dr. Erinç Yeldan ise, “2018’in ikinci yarısından itibaren ekonomide ciddi bir durgunluk artık yavaş yavaş kendini belli edecek” diyor. Kamu maliyesindeki bozulma ile birlikte Türkiye’nin yaklaşık yüzde 20 faizle çalışan bir ekonomi halini alacağını kaydeden Prof. Yeldan da Türkiye’nin tekrar IMF’nin kapısını çalacağı görüşünde:
“24 Haziran’dan sonra iktidarda kim olursa olsun, ekonomide durgunluk ve büyük olasılıkla IMF ile yeni bir stand by programı imzalamak zorunda kalacak. Bunu Erdoğan da olsa, başkası da olsa imzalayacak. Türkiye, bu sağlıksız büyümenin bedelini ödemek zorunda kalacak.”