Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs'taki BM Barış Gücü Misyonunun (UNFICYP) görev süresinin 6 ay daha uzatma kararına ve BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’ta siyasi eşitliğin olduğu iki toplumlu, iki bölgeli federasyona dayalı kalıcı, kapsamlı ve adil bir çözüm için iki toplum lideri ve ilgili taraflara BM gözetiminde 'açık, yaratıcı, aktif ve anlamlı' müzakerelere geri dönmesi çağrısında bulunmasına tepki gösterdi. “Karar Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik çabalara gerçekçi bir katkıda bulunmamakta ve Genel Sekreter’in raporlarıyla da bağdaşmamaktadır” denilen açıklamada “Önümüzdeki dönemdeki herhangi bir sürecin, ancak Ada’daki mevcut gerçekleri ve iki tarafın siyasi eşitliğini temel alması halinde başarılı olabileceğini düşünüyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklama şöyle:
Kıbrıs’ta konuşlu Birleşmiş Milletler Barış Gücü Misyonu’nun (BMBG) görev yönergesinin altı aylık bir süre için yenilenmesine ilişkin son BM Güvenlik Konseyi kararı 30 Ocak 2019 tarihinde kabul edilmiştir.
BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu gerek Kıbrıs’taki İyi Niyet Misyonuna ilişkin 15 Ekim 2018 tarihli raporunda, gerek BMBG’ye ilişkin 11 Ocak 2019 tarihli son raporunda, herhangi bir çözüm modeline atıfta bulunulmayarak, yeni fikirlerin geliştirilmesine vurgu yapılmıştı. Buna rağmen, Güvenlik Konseyi, bu son karar metninde BM Genel Sekreteri’nin görüşlerinin ötesine geçen bir tutum benimsemiş, ayrıca Genel Sekreter’in geçici olarak görevlendirdiği BM yetkilisi tarafından gerçekleştirilmekte olan temasların sonucuna ve çözüm sürecinin gelecekte alabileceği şekle dair peşin hükümler kaydetmiştir.
Karar bu açıdan Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik çabalara gerçekçi bir katkıda bulunmamakta ve Genel Sekreter’in söz konusu raporlarıyla da bağdaşmamaktadır.
Diğer taraftan, BM’nin yerleşik uygulamalarına aykırı bir şekilde, BMBG’nin görev süresinin uzatılması hususunda KKTC makamlarının rızasının alınmamış olması da önemli bir eksikliktir.
Kıbrıs Konferansı 2017 Temmuz ayında Crans Montana’da Kıbrıs Rum tarafının uzlaşmaz, kendisini Ada’nın tek sahibi, Kıbrıs Türk halkını ise azınlık olarak gören tutumu nedeniyle sonuç alınamadan kapanmıştı. Yeni bir müzakere süreci başlatılacaksa, bunun sonuç odaklı bir süreç olması ve bu sürecin tüm parametrelerinin önceden belirlenmesi gerektiği, bu çerçevede, iki bölgeli, iki kesimli ve siyasi eşitliğe dayalı federal çözümü dışlamadan tüm alternatiflerin masada olması lazım geldiği yönündeki görüşümüzü koruyoruz.
Önümüzdeki dönemdeki herhangi bir sürecin, ancak Ada’daki mevcut gerçekleri ve iki tarafın siyasi eşitliğini temel alması halinde başarılı olabileceğini düşünüyoruz.