T24 - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'nin küresel sorunların çözümünde önemli bir rol oynadığını belirterek, ''Ama kendi içindeki demokratikleşme tartışmalarını hala çözebilmiş değil'' ifadesini kullandı.
Boyner, TÜSİAD tarafından hazırlanan Görüş Dergisi'nin haziran sayısında yayınlanan makalesinde, bugün ekonomiden siyasete, Türkiye'den dünyaya, çok yönlü değişimlerin tam kavşağında bulunulduğunu ifade etti.
Küresel ekonominin krizden çıktığını ancak, dünyanın bazı bölgelerinin yeni krizlerle sarsıldığını hatırlatan Boyner, krizle mücadele için gerçekleştirilebilen ülkelerarası koordinasyonun, kriz sonrası finansal mimarinin şekillendirilmesinde aynı hızla devreye sokulamadığının altını çizdi.
AB'nin, bazı üye ülkelerin yüz yüze oldukları borç batağı sorununa kalıcı ve herkesi rahatlatan bir çözüm üretmekte zorlandığını ifade eden Boyner, ekonomik nedenlerle gerekçelendirilen ulusal sınırların içine yeniden çekilme tavrının, küreselleşme için bir risk oluşturduğuna işaret etti.
Boyner, son dönemlerin en ağır krizinin dip noktasının görüldüğünü ve çıkışın da işaretlerinin hissedildiğini belirterek, dünya katma değerinin neredeyse yüzde 10'una yakın bir destek paketi açıklandığını ve bu paketin önemli bir bölümünün de uygulamaya koyulmuşken 2010 yılında hızlı bir çıkış görmenin çok şaşırtıcı olmadığını ifade etti.
Bu çıkışın ne kadar sağlam ve ne kadar kalıcı olduğunu anlamak için öncelikle krizin nedenlerine bakılması gerektiğini vurgulayan Boyner, krizin yapısal nitelikte olduğunu hatırlattı.
Krizin yapısal nedenleri arasında birçok faktör bulunduğunu ancak bunlar arasında en belirleyici olanın finansal regülasyon ve gözetimin, küreselleşme sürecindeki hızlanmanın gerektirdiği noktanın gerisinde kalmış olması olduğunu belirten Boyner, şunları kaydetti:
''Bu durumun sırf bir tesadüf olmayabileceğini, regülasyonlardaki zafiyetin, küresel düzlemdeki tasarruf dengesizlikleri şişerken, mali akımlardan pay kapmayı kolaylaştırdığını da göz önüne almalıyız. Krizle mücadele için sarf edilmiş olan trilyonlarca dolara rağmen, meselelerin kökenindeki küresel dengesizlikler ve finansal regülasyon eksiklikleri sorunlarının hâlâ tam olarak çözülmediğini hatırda tutmamız gerekiyor.
Dolayısıyla, benzer bir krizi yeniden yaşamamak için finansal regülasyonların, küreselleşmenin doğal seyrine ayak uydurması gerekecek. Bu süreç iki biçimde işleyebilir. İlki ve açıkça tüm ülkelerin refah seviyeleri açısından daha arzu edileni, kürselleşmenin ivmelenerek devam etmesi. Bir başka ifadeyle, küresel regülasyon ve denetim sisteminin, ülkeler arasındaki ekonomik entegrasyona uyumlu hale getirilmesi. Küresel krizle mücadelede ülkelerarası koordinasyonu sağlamak konusunda çok başarılı bir sınav vermiş olan G20 platformu tam anlamıyla kurumsallaşırsa küreselleşmenin bir sonraki evresine geçişte önemli bir adım atılmış olur.''
Küreselleşme süreci 2. bir darbe alırsa ne olur?
İkinci alternatifin ise küreselleşme sürecinin bir kez daha darbe alması olduğu görüşünü ifade eden Boyner, ''Bu durumda her ülke kendi içine kapanır, piyasalar entegre olmayınca finansal piyasaların regülasyonunu koordine etme ihtiyacı da ortadan kalkar ve ulus devlet kavramı yeniden eski parlak günlerine döner. Hiç şüphesiz birinci seçeneğin yanında olmak gerekiyor. Ama ikinci seçeneği de gözden uzak tutmamak gerektiğini hatırlatan çok sayıda gelişme oluyor'' ifadesini kullandı.
Boyner, küreselleşme sürecine zarar verebilecek bu eğilimlerin, ülkeler arasında koordinasyon içinde krizde uygulanan hacimli destek programlarından zamanla vazgeçilmesi ihtiyacı açısından da zararlığı olduğunu altını çizerek, ''Bu koordinasyonun sağlanamaması, ya dünyayı yeni bir krizin eşiğine getirecek ya da enflasyonda dünya çapında bir yükselmeye yol açacak'' değerlendirmesinde bulundu.
Bu arka plan içinde, 2010 yılında gerçekleştirilecek olan iki G20 zirvesinin gelişmiş ülkeler açısından bir tür küreselleşme samimiyeti sınavı olacağını düşündüklerini belirten Boyner, ''Ya küresel sorunlara kürsel çözümler bulmak konusunda cesur adımlar atılabilecek; ya da tüm ülkeler Esher'in kapak grafiğinde sergilendiği üzere, farklı bir düzlemde kalmaya devam edecek'' görüşünü ifade etti.
'Türkiye bir siyasi krizden diğerine sürüklenip duruyor'
Ümit Boyner, küçük-açık ekonomi yapısından büyük-açık ekonomi hattında hareket eden, dış ticaret hacmi gelirinin yarısını oluşturan bir Türkiye'nin, tüm küresel dalgalanmalardan eskiye göre çok daha fazla etkilendiğini hatırlattı.
Bu nedenle, küreselleşmenin derinleştirilmesi ile ulus devlet modeline geri dönülmesi arasındaki bu gel gitleri yakından takip etmek gerektiğine işaret eden Boyner, bir G20 üyesi olarak Türkiye'nin, aynı zamanda dünyanın geleceğinin şekillendirilmesinde de söz sahibi olduğunu, Türkiye'nin tercihini küreselleşmenin kurum ve işleyişiyle tahkim edilerek geliştirilmesi doğrultusunda yaparken, kendi içindeki sorunları çözümleyerek küresel düzendeki yerini biraz daha sağlamlaştırması gerektiğini vurguladı.
Ümit Boyner, Türkiye'nin küresel sorunların çözümünde önemli bir rol oynadığına işaret ederek, şöyle devam etti:
''Ama kendi içindeki demokratikleşme tartışmalarını hala çözebilmiş değil. Ülke bir siyasi krizden bir diğerine sürüklenip duruyor. Bu verimsiz tartışmalardan elimizi ayağımızı bağlayan gerçek sorunları tartışacak halimiz mecalimiz kalmıyor. Oysa sorunlarımız çok boyutlu. Tüm dünya gibi bizi de derinden etkileyen bir krizin etkilerini henüz atmaya başladık. Geçen seneye göre iyi olmak demek, mutlak olarak iyi olmak anlamına gelmiyor. Talep toparlanıyor ama enflasyon ve cari açık da artıyor. Yeni istihdam yaratılıyor ama arzulanır düzeyde değil. Bu nedenle işsizlik oranı korkutmaya devam ediyor. Kamu açıkları Avrupa'yı sarsıyorken Türkiye mali kural açıklayarak çok olumlu bir adım atıyor ama sosyal koruma harcamalarına ancak Avrupa'nın yarısı kadar pay ayırıyor. Yani en iyiye ulaşmak için daha çok yol kat etmek gerekiyor. Bir inen bir çıkan, düzlemlerin sürekli yer değiştirdiği bu ortamda, koordinatları doğru tespit etmek, nereye gideceğinizi bilmek kadar önemli. Aynı tespitleri yapabilmek için aynı düzleme gelmemiz, konulara diğerinin bakış açısından bakabilmemiz gerekiyor.''