1997 yılında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen Türkbank’ın, seçimler ertesinde çıkarılacak yasa ile katılım bankası olarak bankacılık sektörüne geri döneceği öne sürüldü.
Geçen yıla kadar tasfiye halinde bulunan bankanın borçları sıfırlanmış ve tasfiye süreci sona erdirilmişti. Torba kanuna eklenecek yasal düzenleme sonrasında bankanın BDDK’ya bankacılık lisansı için başvurması bekleniyor.
Dünya gazetesinde yer alan habere göre, dönüş için altyapı hazırlıkları devam ederken, Türkbank’ın katılım bankası olarak faaliyet gösterebileceği iddia ediliyor. Moderatörlüğünü Dünya Gazetesi Başyazarı Osman Arolat’ın yaptığı, Türkbank İstanbul Emeklileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin “2014 Türkiyesinde Tasarruf Eksikliği” başlıklı sempozyumunda konuşan TMSF Başkan Danışmanı Abdullah Güzeldülger, Türkbank’ı yeniden ekonomiye kazandırma noktasında bir irade ortaya çıktığını, bunun için aradaki hukuki ihtilafl arı ortadan kaldırdıklarını söyledi. Son 3 aydır ülkede siyasetin ekonominin önüne geçmiş olması sebebiyle bir takım kararlarda zamanlama noktasında sıkıntı olduğunu aktaran Güzeldülger, “Ama TMSF olarak verdiğimiz sözün arkasındayız ve Türk Ticaret Bankası’nı ekonomiye yeniden kazandırılması için yakın bir zamanda bir girişimde bulanacağız. Bu ay içinde de olabilir; ilgili kuruma bankanın faaliyeti için girişimde bulunacağız” dedi.
‘Alınan önlemler fantezi’
Türkbank’ın 101. yılı dolayısıyla düzenlenen sempozyumda açılış konuşmasını İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazım Ekren yaparken, Türkiye’nin tasarruf açığı masaya yatırıldı. Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, “Türkiye’de tasarruf teşhis edilemiyor. Aslında tasarruf yapılıyor ama kayıt dışında kalıyor. Tasarrufl ar, altın ve gayrimenkul olmak üzere, mümkün olduğunca kayıt dışı alanlarda tutuluyor çünkü vatandaşı teşvik edecek enstrüman yok. Bankalar pozitif faiz vermedikçe birikimler yastık altında tutulacaktır” dedi. Problemin tasarrufta değil büyüme modelinin tüketime dayalı olmasında bulunduğunu belirten Özince, “Ben cari açığı yıllarca savundum; ‘Finanse edebiliyoruz zaten’ dedim. Ama uzayan süreçte iş o kadar kronik bir hal aldı ki yaptığıma yapacağıma pişmanım şimdi. Türkiye vasıfl ı üretim yapıp katma değer yaratarak tasarruf etmeli. Yoksa fakirin fukaranın, orta sınıfın sırtından tasarruf edeceğiz de ne olacak. Zaten netice alınmaz. Mevduatın da sermaye piyasasında tasarrufl arın da kısmı azamisi az sayıda vatandaşımıza aittir. Alınan önlemleri de fantezi buluyorum” diye konuştu.
Tasarruflar vergiye gidiyor
Nişantaşı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kerem Alkin ise tasarrufları artırmanın yolunun vergileri azaltmaktan geçtiğini belirterek, ekonomideki aktörlerden daha az vergi toplamak için kamu harcamalarının reel olarak daraltılması gerektiğini söyledi. Alkin, “Reel olarak küçülmeyi reddeden bir kamu harcaması karşısında, sizin bütçe hedefl erini tutturabilmeniz ya da bütçe açığının milli gelire oranını AB kriteri olan % -3 ve altında tutmanız için Türk toplumundan inanılmaz vergi toplamanız gerekiyor. Türk toplumundaki bireysel ve kurumsal aktörlerden böyle vergi topladığınızda tasarrufa gidebilecek bir alanı kamuya vergi olarak aktarmış oluyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Türk Ticaret Bankası Munzam Sosyal Güvenlik Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Celal Balabanlı da “2001 yılında tüketim ekonomisine geçtik. Halkın tasarruf gücü yok. Dolayısıyla bankaya gitmiyorlar” dedi.
İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Hicabi Ersoy ve İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan ise Türkank sürecinde yaşadıkları deneyimleri, sempozyumu takip eden emekli olmuş Türkbank çalışanları ile paylaştılar.