T24 - HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, Adalet Bakanı Sadullah Ergin hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Gazeteci-yazar Eyüp Can dün (26 Ağustos 2010) yaşanan bu gelişmenin ardından referandumdan çıkacak sonucun HSYK'nın yapısını nasıl değiştireceğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Hürriyet gazetesi yazarı Eyüp Can'ın 'Türk yargısının ideolojisi' başlığı ile bugün (27 Ağustos 2010) yayımlanan yazısı şöyle:
Yargı ile siyaset arasında kılıçlar açıktan çekildi.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hakkında suç duyurusunda bulundu.
‘Evet evet’ yanlış okumadınız.
HSYK Başkanvekili Özbek, HSYK Başkanı Ergin hakkında, ‘2010 yılı hâkim ve savcı atama yaz kararnamesi’nin görüşüldüğü sırada kurul toplantısını terk ettiği için suç duyurusunda bulundu.
* * *
Vekil, başkanı, HSYK’nın çalışmalarını engellemekle suçluyor.
Aslına bakarsanız perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Meselenin özü şu: Kurulun bakan ve müsteşar hariç 5 üyesi, Ergenekon davası ve Güneydoğu’da işlenen faili meçhul cinayetler gibi ‘kritik davalara’ bakan savcılara haklarında şikâyetler bulunduğu için operasyon yapmak istiyor.
7 üyeli HSYK, Adalet Bakanı ya da müsteşarı katılmadan karar alamıyor.
Bakan da toplantılara katılmayarak bir süredir karar alınmasını engelliyor.
Ergin açıkça dile getirmese de gerekçesi basit:
Nasılsa 12 Eylül referandumunda HSYK’nın yapısı oylanacak.
‘Hayır’ çıkarsa ne âlâ ama ‘evet’ çıkarsa üye sayısı 7’den 22’ye yükselecek, böylece belli konularda blok hareket edebilen 5 üyenin gücü kırılacak.
* * *
Kimileri bu durumu, yargıda ‘kast sisteminin son bulması’ olarak değerlendiriyor, kimileri ise ‘yargının AK Parti tarafından ele geçirilmesi?’
Doğrusu nüanslardan yoksun bu iki saptama da bana hayli abartılı geliyor.
Fakat sonuç değişmiyor çünkü vekille başkanı arasında yaşanan son gerilim aslında referandumun özü.
Buna rağmen maalesef siyasetçiler bu konuyu konuşmak yerine referandumu ‘boy-soy-sop-taraf-bertaraf-havuzlu villa ve kalpazan’ gibi olmadık yerlere çektiler.
Madem Özbek, Ergin hakkında suç duyurusunda bulundu; gelin, referandumun en can alıcı konusuna teknik ve ideolojik açıdan bakalım.
* * *
Üye sayısının 7’den 22’ye çıkmasına dair en ciddi eleştiri; seçimlerde birden fazla adaya oy verilememesiydi, Anayasa Mahkemesi bu durumu düzeltti.
Bir diğer eleştiri, bakan ve müsteşarın kurulda yer alması.
Avrupa ülkelerinde benzer örnekler var. Ama bence yargının siyasallaşması tartışması dikkate alınarak bakan dışarıda tutulabilirdi, oransal etkisi çok azaltıldı ama tutulmadı.
Şu anki sistemde belirleyici olan 300’e yakın Danıştay ve Yargıtay üyesi.
Onlar HSYK üyelerini seçiyor, HSYK da onları.
‘Kast sistemi’ eleştirisinin sebebi bu.
Yeni sistemde 22 üyenin 10’u, 10 bini aşkın adli ve yargı hâkim ve savcılarının oylarıyla belirlenecek.
Bakan ve müsteşar dışındaki diğer 10 üyenin 5’ini yine Danıştay ve Yargıtay, 4’ünü ise cumhurbaşkanı hukuk alanında görev yapan öğretim üyeleri ve avukatlar arasından seçecek. 1 üyeyi de Türkiye Adalet Akademisi kendi üyeleri arasından seçecek.
Referandumda kopartılan kıyametin en önemli sebebi bu.
* * *
Oyunuz ‘evet’ ya da ‘hayır’ olabilir, herkesin vicdanına kalmış.
Ama size tavsiyem, HSYK ile ilgili çok teknik gibi görünen değişime dikkatli bakın.
Bir de bu teknik boyuta HSYK Başkanvekili Özbek’in dün yaptığı şu açıklamayı ekleyin ve kararınızı ona göre verin.
Çünkü aslına bakarsanız mesele teknik değil gerçekten de ideolojik:
“HSYK’nın hatta Türk yargısının ideolojik bir görüşü var. Bu görüş; anayasamızın ikinci maddesinde yazılı, Atatürk ilkelerine bağlı, demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinin gerekleridir. Bizim ideolojimiz bu.”
Peki, bu durumda karşıt ideoloji ne?
Bence hiçbir önemi yok.
Çünkü asıl önemli olan, yargıyı bu ideolojik kamplaşmadan kim kurtaracak?