Gündem

Trump ve medya: Savaş mı aşk mı?

Donald Trump'ın ABD medyasıyla ilişkisi bir savaştan öte, mantık evliliği mi? Trump hangi üç kuralı izliyor ve bunlar medyanın doğasına nasıl ışık tutuyor? BBC Medya Editörü Amol Rajan, ülkenin önde gelen medya kuruluşlarıyla konuştu.

11 Mart 2017 14:25

Geçtiğimiz hafta New York ve Washington'da önde gelen medya kuruluşlarıyla konuştum. Yalnızca 'nefret edilen ana akım medyayla' değil - bu çocukça ifade ne demekse artık - Donald Trump'ın vadedilmiş toprakların temsilcisi olduğunu düşünen muhafazakar radyo sunucularıyla da.

Böylece Trump'ın son derece tutarlı medya stratejisini de anlamaya başladım.

Kısaca anlatmak gerekirse, Trump'ın medyayla olan "savaşı", belki de bir "evlilik" ya da "ilişkiye" dönüşüyor.

Yani medyaya savaş açtığı iddia edilen adam, medyanın altın çağını başlatarak onlara meydan okuyor. Televizyonların eski reality show yıldızı, dört bir yandaki liberal, muhafazakar, basılı, görüntülü, radyo ya da internet dahil tüm medyanın aldıkları trafiği, reytinglerini ve gelirlerini yükseltiyor.

Bazıları Trump'ın açıklamalarının bir medya stratejisinden çok saf bir delilik olduğunu söylüyor.

Belki de öyledir ama ben Hamlet'in Polonius'u gibi, yöntemi saptamaya çalışıyorum.

Üç basit ve sıradışı ilkesi var. Sadece Trump'ın psikolojisi değil, medyanın doğası hakkında da bize ders veriyor.

Öncelikle, Trump 'ölü kedilere' zararsız bir düşkünlüğü olduğunu açıkça gösteriyor. Hikayeyi hatırlarsınız. Modern tarihin etkili kampanya yöneticileri ve manipülatörlerinden olan Avusturalyalı bir medya uzmanı, ulusal demeçlere "ölü kedi" atma alışkanlığıyla biliniyordu.

Yöntem basit. Eğer sen ve ben bir konuda konuşuyorsak ve biri aniden masanın üstüne ölü bir kedi atarsa, konuştuğumuz konu ne kadar ilginç olursa olsun, ölü kedi hakkında konuşmaya başlarız.

Trump'ın Barack Obama'nın telefonlarını dinlediğini iddia ettiği tweet, günümüzün belki de en canlı ölü kedisiydi.

Trump, sözcü Sean Spicer'ın doğrulamadığı ve medyanın kanıtlarını yetersiz bulduğu çok basit bir iddiayla, bir hafta boyunca tüm medyaya hükmetti ve Rusya'yla ilişkileri hakkındaki haberlerin etki alanını daralttı.

İkinci kural: Gazeteciliğin muhakeme filtresinden geçirmeden, dijital medyayı kullanarak, tabanına doğrudan seslen!

Trump, gazetecileri fotoğraf karesinden kesmek için sosyal medyayı kullandı. Twitter'da 26.3 milyon takipçin varken gıcık bir gazeteci bozuntusuna neden röportaj veresin ki?

Twitter düşkünlüğü ile bilinen gazetecilerin göz ardı ettiği Facebook'taysa, Trump'ın 20 milyondan fazla takipçisi olduğu biliniyor. Birçoğu yüzmilyonlarca insanın olduğu sosyal ağlara sahip. Trump, ülkesinde İngiltere'ye göre daha büyük bir fenomen olan radyoya da sık sık konuşuyor.

30 milyon abonesi olan muhafazakar radyo kanalı SiriusXM Patriot'un sunucusu Andrew Wilkow, bu gibi kanalların etkin bir şekilde dijital medyayı sömürdüğünü anlatıyor. Medyanın yıllardır kapalı bir cemaat olduğunu, şimdi kapıları kırılmak suretiyle dışarıya açıldığını söylüyor.

Üçüncüsü, basın toplantılarında muhafazakar, hatta komplocu medya kuruluşlarını kayır. Hükümetin rolünün medyaya hesap sormak olduğunu söyleyen Sean Spicer, birkaç kez geleneksel medyayı briefinglere almamıştı.

Aşırı sağ Breitbart News kanalının eski sahibi Stephen Bannon'un, Trump'ın kulak verdiği en güçlü ses olduğunu biliyoruz.

Fox News'a kur yapmasından da, Trump'ın kısıtlı zamanını sevdiği medya kuruluşlarına ayırdığını anlıyoruz.

BBC'nin eski genel müdürü ve New York Times gazetesinin yeni CEO'su Mark Thompson'la konuştum. Gazetesinin abonelerinin hızla arttığını söylüyor.

Trump'ın medyayla savaşının bir mantık evliliği olup olmadığını sorduğumda, kuruluşunun Trump'la bir ortaklık içinde olduğunu düşünmediğini ama haber için para vermeyi isteyenlerin sayısında hızlı bir yükseliş olduğunu açıklıyor.

Times gazetesinin yıllık abonelerindeki artış da, gazetenin net gelirine milyonlarca dolar kattı. Trump başkan olmasa da büyüyeceklerdi belki. Ama bu kadarı mümkün değil.

Çağımızın değişmez ironisi de, dürüst ya da çoğunlukla liberal gazeteciliğin, ayakta kalmasını muhabirlere içgüdüsel olarak şüpheyle yaklaşan, "yalan haber" söylemiyle ünlü bir adama borçlu olması.

New York Times'ın Genel Yayın Yönetmeni Dean Baquet, Trump'ın ekibine "misyonlarını netleştirmeleri" konusunda yardımcı olduğunu ifade ediyor.

Baquet, 10 yıldır ruhunu arayan gazetenin, yeni medya endüstrisi içinde, eskisine çok benzeyen bir misyonda kendini bulduğunu anlatıyor: Derine kaz, bulduklarını dışarı çıkar ve adil bir şekilde haberini yap.

Trump birçok yönden gazetecilik için zorlu bir deneyim. Dengeli olma sorumluluğunla başkanlığın sahtelikleri arasındaki uzlaşmayı nasıl sağlarsın? Gerçekten Trump'ın her tweet'ini haber yapmalı mısın? En tepedekilere erişimin yoksa, yaptığın siyasi gazetecilik dışarıdan nasıl görünür?

Trump'ı sevimsiz bulabilirler. Onların tüm kutsal ilkelerine düşman olabilir ancak Trump, gazetecileri ve gazeteciliği asla tamamıyla ödemeyecekleri bir borca soktu.