Karaçam'ın Sayım Çınar'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Uzun yıllardır televizyon dünyasındasınız... Biraz bize hikayenizi anlatır mısınız?
Televizyonculuk hiç düşündüğüm bir şey değildi, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi okurken zorunlu okul stajımı gazete veya televizyonların dış haberler servisinde yapmayı planlayan arkadaşlarımı örnek alarak televizyonda staja başladım. Özel bir şirkette de yapabilirdim ve benim için hiç fark etmezdi ama bir arkadaşımın dayısı televizyonda reklam bölümünde çalıştığından staj ayarlamak daha kolay olacak diye TGRT'ye başvurduk. Asla kalmak gibi bir hedefim yoktu. Başladı ve bitmedi diyelim.
TRT Haber’de yapmış olduğunuz Medya Müfettiş’i ses getirmeye başladı. Bu program nasıl başladı ve nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Başladığımız ay geri dönüşler aldık. Fark edileceğimizi biliyorduk ama biraz vakit alır diye düşünmüştük, oysa birkaç bölüm sonra kendimizi program olarak köşelerde görmeye başladık. 250 bölümü geride bıraktık. Medya da, halk da bizi kabul etti sağ olsunlar. Gelen bazı eleştirilere rağmen bizim farklı olduğumuzun herkes farkında, buna eminim. Sağduyulu ve vicdanlı bir bakış açısı ile bir program yapıyoruz, inanmadığım bir şeyi yapmadım hiç. Nasıl başladığına gelince; Medya Müfettişi TRT'de başlamadan önce, ben eski çalıştığım yerdeyken de bir medya programı yapmak istiyordum, ancak imkan olmadı. Bir süre televizyona ara verdiğimde bu projeyi yazdım, bir kurumda basın müşaviriydim o ara. Kürşat Yılmaz'ın o dönemde çok desteği oldu medyaya dönmem konusunda. ”Projeni kanallara sun, böyle oturma” diyordu, onun itmesi ile projeyi TRT yönetimine sunduk. TRT Genel Müdür Yardımcısı Zeynel Koç ve Genel Müdür İbrahim Şahin kendilerinin de bir medya programı projeleri olduğunu söylediler, zamanlama doğruydu. Bana güvendiler ve program başladı.
Adım değişti. Herkes beni “Medya Müfettişi” diye anar oldu. Öyle çağırmaya başladılar hatta. Haftada beş gün olarak başladık ve bir yıl öyle gitti. Dolayısı ile çok yoğun bir tempoya girdim, hayatım program oldu.
Ekrana çıkmadan önce nasıl bir hazırlık geçiriyorsunuz? Biraz ekibinizden bahseder misiniz?
Hazırlık sürecinin en yorucu kısmı, konu belirleme, konuk belirleme, onlara uygun yazılar seçme, farklı bantlar için yazılacak metinlere karar verme ve sokak röportajlarına karar verme aşamaları. Bütün bunları bir ekiple yapıyoruz ama karar verip işleri paylaştırmak hazırlığın en önemli aşaması. Ekipte bir metin yazarı, sokağa çıkan ve bazı isimler ile röportaj yapan bir muhabir, konukları takip eden bir konuk koordinatörü var. Ve bir de her işi yapan yapım asistanımız genç arkadaşımız Merve Topaloğlu var tabii.
Çalıştığınız medya kuruluşları içinde en çok nerede huzurlu oldunuz?
TRT'de, hamdolsun. Yayıncılık sıkıntılarına dair bazı pürüzler olduğunu bugün tarihe not düşmezsem ilerde “Hani rahattın” diyebilirsiniz, onu belirteyim, ama yaptığım işin önemsenmesi ve kıymet verilmesi anlamında en çok TRT’de huzurlu olduğumu söyleyebilirim. Bir de yıllardır TRT’de olup bize, yani ekibime ve bana çok yardımcı olan bazı emekçi isimlerin yanı sıra yine yıllardır bu kurumda iyi konumlarda bulunup da bugüne kadar hiç üretmedikleri halde çalışma koşullarımızı sekteye uğratmaya çalışanlar da oldu. Onları da tarihe not düşmek gerekir diye düşünüyorum.
Televizyonun geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Uzun yıllar insanların hayatında olacağını düşünüyorum, yeni ve ilginç olan ve doğal olan kazanacak televizyonlarda.
Hayatınızın dönüm noktası olarak kabul ettiğiniz bir anınız var mı?
Öyle birçok anlar var. Zincirin halkaları gibi anlar. Ben ilk gençlik çağımı televizyon olmayan bir evde geçirdim. Ve yıllardır televizyoncuyum. Dönüm noktaları aslında tam da bu küçük anlar ile oluyor işte. Bazen o anları bilerek değerlendiriyorsunuz bazen bilmeden, bazen bilerek kaçırıyorsunuz bazen bilmeden. Cem Mumcu “Bir an neye gebe olabilir” diye soruyor, büyük felaketleri de güzellikleri de o anlar getiriyor veya götürüyor. Dolayısı ile tek bir andan bahsedemiyorum.
Televizyon izlemeden yaşamanın imkansızlaştığı bir ülkede yaşıyoruz. İyi müzik, iyi haber, iyi film izlettirebilen kanallar sizce hangi kanalar? İyi bir kanal olmanın ölçüsü nedir?
CNN Türk, NTV, Habertürk ve Moviemax kanalları diyebilirim. Medya Müfettişi gibi bir program yapıyor olsam da, ben içinde olduğum o dünyadan çıkıp Moviemax'te film izlemeyi veya E2'de dizi seyretmeyi daha çok seviyorum. Haber kanalını seyretmek benim için iş, orada vatandaş olamıyorum ve bu beni rahatsız ediyor.
Bu arada TRT Avaz'da Orta Asya'dan, Türki Cumhuriyetlerden müzik klipleri yayınlanıyor. Onları izlemekten hoşlanıyorum. Bu aralar Cem TV'ye de bakıyorum.
İyi bir kanal olmanın ölçüsü sorunuza geçersek; izlenmektir bir parça ama yayındaki, yayın akışındaki ahenk çok önemli. Konuştuğunu bilen, işini seven, özenli insanların çalışmasıdır. O yansır muhakkak.
Medya yıldızlarıyla röportaj yapmak zordur. Size bu söyleşilerden sonra hiç sitem eden oldu mu?
Erdoğan Aktaş sitem etmişti. Aynı zamanda arkadaşım olduğu için “Hazırlanmamışsın” diye sitem etmekte bir beis görmedi sanıyorum yayından sonra. Oysa konu hakkında ona iki alternatif sunmuştum yayından iki gün önce, sanırım birbirimizi yanlış anladık.
Konuklarınızı daha çok neye göre seçiyorsunuz? Onları ikna etmek için neler yapıyorsunuz?
Yazdıkları yazılara göre veya gündemdeki olaylara dair sahip olabilecekleri fikir ve bilgiye göre. O güne kadar ne yaptıklarına göre bazen. Onları genellikle ekip arkadaşlarım ikna ediyor. Nazımın geçeceklerine emin olduklarımıysa ben arıyorum. Onlara dürüstçe ve açıkça ne konuşmak istediğimizi söylüyoruz. Bir kez konuk olan anlıyor zaten.
Televizyon dünyasında daha çok kimlerden etkileniyorsunuz? Örnek aldığınız televizyoncular kimler?
Birand'ı takip ediyorum. İyi bir marka. Can Dündar'ı izledim geçtiğimiz sezon. Örnek almak bana göre değil, hepimiz farklı bir ses olursak anlamlıyız. Kendi sesimiz olabilirsek. Yine de Birand'ın iş disiplini, Uğur Dündar'ın titizlenmesini herkes düşünmeli. Şans faktörü dışındaki faktörlere bakarak örnek almak lazım birilerini tabii.
Birbirinden çok farklı kanallarda çalıştınız. TRT Haber’in en önemli özelliği nedir sizce?
Herkes özellikle son dakikalar için TRT Haber'den bilgiyi kontrol etme ihtiyacı hissediyor. Bir onay noktası olarak zihinlerde olması, izleyicinin teveccühü açısından farklı olduğu kesin. Bir de içten bir haber kanalı, halkın kanalı. TRT uzun yıllardır halk için çok özel bir kanal, o bayrağı taşımak bana önemli geliyor. TRT Haber Merkezi'nin ve haber yönetiminin Ankara’da olması da farklı elbette.
Büyük medya içinde çok ciddi polemikler oluyor. Bu polemikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çoğu gereksiz, kırıcı, insanlıktan çıkmış insanların didişmesi. Kimi ideolojik bilenmişlikle saldırıyor rakibine, kimi tetikçi olarak rolünü oynuyor, kimi meslektaşını kıskandığı için alçalıyor, kimi haklı ama kendini ve haklılığını çirkin ifade ediyor. Medya polemikte kalite ve mizah, siyasetin de gerisinde bence.
2008 olaylı Makedon seçimlerinde Avrupa Parlamentosu Delegasyonu’nun takibini yapmıştınız. Makedonya nasıl bir ülkedir? Biraz anlatır mısınız?
Kanal 24 için canlı bağlantılar ve bir iki mini paket hazırlamıştık. Avrupa Parlamentosu Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu o seçimleri takip eden komisyonla birlikteydi, bugünkü görevine henüz gelmemişti. Makedon seçimlerini Avrupa'dan gelerek gözlemleyecek ekipte bir Türk milletvekilinin de yer alacağını öğrenince ben de takip etmek istedim. Ölüme varan olaylar oldu o seçimlerde. Üsküp çevresindeki bazı beldelerde, farklı etnik yapıların bir arada yaşadığı bir ülke olması siyasi partilere de fazlasıyla yansıyor. Türkleri temsilen iki ayrı parti yarışıyordu. Üsküp'te sokakta Türk kökenliler ile Makedonlar çok ayırt edilmiyor ama bazı köylere gittiğinizde lokantaların, kahvelerin, hatta bayanların giydiği pardösülerin bile Anadolu'ya çok benzediğini ve yaşam tarzının aynen korunduğunu görüyorsunuz. Orta halli bir ülke ama tarihi zenginlik var. O hissediliyor. Bir de Makedonlar da bize iyi davrandı ve çoğunlukla yardım ettiler.
TRT2’nin TRT Haber'e döndüğü geceden itibaren birkaç ay TRT Haber’de Ana Haber Bülteni'ni sundunuz, sonra sizi Medya Müfettişi’nde gördük yeniden. TRT'nin haberde hep bir dili vardır ve bunu beğenen çok insan da var ama siz sunarken o çizgi farklıydı. Sizce o fark neydi? Ve sonra ne oldu?
Sonra ne oldu ile başlayayım. Aslında kanalın haber kanalı olması ile ana habere başladığımda Medya Müfettişi’ni haftada bir gün pazarları devam ettirdim, Medya Müfettişi'nden hiç vazgeçmedim. Ana habere gelince; TRT Haber Merkezi Ankara'da ve haber bülteni ile görevlendirilince Ankara'ya taşındım. Aslında geri gelme niyetiyle gitmemiştim. Ancak evlenmeye karar verdim. Ankara’ya taşındıktan sonra nişanlandım ve nişanlım İstanbul'a dönmemi istedi. Bu zor bir karardı, konuyu yönetimle konuştum. Gidersem zor durumda kalıp kalmayacaklarını sordum. TRT Haber Koordinatörümüz Ahmet Böken ve Genel Müdürümüz Sayın İbrahim Şahin bu durumu anlayışla karşıladılar. İstanbul'a döndüm ve iki ay sonra da evlendim zaten. Haber Daire Başkanımız Ahmet Çavuşoğlu da dahil olmak üzere hepsine müteşekkirim. Bu özel durumda zaten haber sunarken de sürdürdüğüm programımla yola devam kararı aldık. Haberdeki farka gelince, dedim ya herkes farklı bir ses, ama şunu söyleyebilirim, bana bülteni haber klişelerinden uzaklaştırarak kendi rengimi katma imkanı sunan Ahmet Böken'e teşekkür ediyorum. Ayrıca Ankara'da ana haber ekibi olarak birlikte çalışma imkanı bulduğum editörlerim Ali Yakışıklı, Zeliha Gürel ve Hatice Gürel'e, sevgili yönetmenim Serdar Tuna'ya da teşekkür ediyorum. Ana haberi yaptığımız kısa sürede son derece uyumlu bir şekilde çalıştık. Ayrıca o sürede bültenime bağlantı yaparak sorularımızı cevaplayan TRT Haber muhabirlerine, konuklarımıza ve bütün teknik personele de teşekkürü borç bilirim.