Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ‘trans yağ yoktur’ ibaresinin kaldırılmasını kapsayan yönetmelik değişikliği ve ‘gıdanın bir hastalığı önleme, tedavi etme veya iyileştirme özelliğine sahip olduğuna dair bilgilendirme yapılamaz, bu tür özelliklere atıfta bulunulamaz’ maddesini yetki kapsamından çıkarmasıyla başlayan tartışmalar sürüyor.
Kalp ve damar hastalığı riskini yüzde 25 oranında artırmasının yanı sıra pek çok hastalığı da beraberinde getiren trans yağın kullanıldığı gıdalar sofralarda yer almaya devam ediyor. Peki, sağlıkçılar, sivil toplum kuruluşları ve pek çok dernek trans yağ kullanımını sıfıra indirmek için yıllardır çaba sarf ederken ‘trans yağ’ kullanımına neden son verilmiyor; ‘trans yağ’ ibaresi paketlerden neden kaldırılmak isteniyor; taslak onaylanırsa sonuçları ne olur, vatandaşın hakları neler?
Sağlıkçılar, tüketilebilecek en zararlı yağlardan biri olan endüstriyel trans yağların insan sağlığına saymakla bitmeyecek kadar fazla zararı olduğunu söylüyor. Sağlığa Evet Derneği Başkanı Prof. Dr. Elif Dağlı bu hastalıkları, “Kalp ve damar hastalıkları, kanser, tip 2 diyabet, metabolik hastalık, yüksek tansiyon, çocuklarda astım ve alerji, hamilelerde erken doğum, gebelik zehirlenmesi ve bebeğin sinir sisteminde gelişme geriliği” olarak açıklıyor.
“Unlu mamüllerde, toptancı yağlarında, fast food ürünlerinde bulunabiliyor. Hidrojenize yağlar; margarin, pasta, kurabiye, kraker, kızartılmış yiyecekler, salata sosları, çorbalar, bulyon tabletler, şekerlemelerde yer alabiliyor” diyen Prof. Dr. Dağlı, sanayide zaman içinde normal yağları hidrojenize ederek kullanıma açtığını belirterek bunun sebebini, “Çünkü ucuz, uzun dayanıyor ve yağı dış ortamda tutabiliyorsunuz” diye açıklıyor.
“Orta porsiyon patates kızartmasında 8 g trans yağ bulunabiliyor”
Bilimsel çalışmalara işaret ederek günde 5 g trans yağın kalp ve damar hastalığı riskini yüzde 25 artırdığını ifade eden Prof. Dr. Elif Dağlı, “Orta porsiyon patates kızartmasında 8 g, bir yağlı çörekte 5 gram trans yağ bulunabilir. Bu tür gıdalardan sayıca fazla tüketmek riski artırır” diyor.
Peki, Türkiye’de trans yağ kullanım sınırı ne?7 Mayıs 2020 tarihli ve 31120 sayılı Resmî Gazete’de, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan Türk Gıda Kodeksi Gıdalara Vitaminler, Mineraller ve Belirli Diğer Öğelerin Eklenmesi Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayınlandı. Bu yönetmelikle 31 Aralık 2020 tarihinden sonra son tüketiciye sunulması amaçlanan gıdalarda ve perakende satışa yönelik gıdalarda trans yağ miktarın toplam yağın 100 gramında 2 gramı geçemeyecek şekilde düzenlenmişti. |
O tarihte etiketlerde trans yağın yüzde 1 altında olan ürünler için ‘trans yağ yoktur’ ibaresi kullanıldığını ve bu aşamaya gelinmesi için uzun bir süre çok sayıda uzmanın emek verdiğini söyleyen Prof. Dağlı, “Birdenbire aralık ayı başında neden gereksinim duyulduğu anlaşılmayan bir yönetmelik taslağı karşımıza çıktı. Yeni değişikliklerin kim tarafından önerildiği ve neden gerektiği bilinmemektedir” görüşünü dile getiriyor.
"Biz 2 gramı tartışıyoruz ama diğer yandan bir kilo su böreğinin içine 60 gram trans yağ konuyor"
Bakanlık tarafından hazırlanan ve henüz taslak halinde olan yönetmelik değişikliğine karşı çıkan bir diğer kurum da Tüketici Dernekleri Federasyonu. Trans yağın gıda sektöründen tamamen çıkarılması gerektiğini savunan TÜDEF Genel Başkanvekili Sinan Vargı, “Biz bir cips paketinin içindeki bir gram iki gram trans yağı tartışıyoruz. Ama bu tamamen cambaza bak politikası. Cambaza bak ben alttan işimi göreyim. Niye? Şu anda 200 bin gıda işletmesi var. Hepsi kızartma yapıyor. Defalarca aynı yağı kullanıyorlar. Bir kilo su böreğinin içinde 60 gram trans yağ var. Biz orada 2 gram olsun mu olmasın mı diye tartışıyoruz, bu taraftan 60 gram trans yağ birileri bize satıyor” diyor.
“Sigaranın üstünden ‘sağlığa zararlıdır’ yazısını kaldıralım gibi bir durum söz konusu”
“Mesele yüzde 1-2 değil" diyerek pastanelere, fırınlara ve kızartma yapan tüm işletmelere işaret eden Vargı, esas dertlerinin trans yağın gıda zincirine hiç girmemesi olduğunu söylüyor. Bakanlığın ‘haksız rekabet’ gerekçesiyle bu ibareyi kaldırmak istediğini hatırlatan Vargı, konuya ilişkin şu görüşlerini aktarıyor:
“Neyin haksız rekabeti? Trans yağ yüzde 1 ve altı kullananlar bakanlığa çöküyorlar, ‘ben trans yağ yoktur yazamıyorum’ diyerek. Sonra da ‘Trans yağ ibaresini kaldıralım, etikette yazmasın, zaten yüzde 2’den fazla kullanmak yasak’ diyorlar. Sigaranın üstünden ‘sağlığa zararlıdır’ yazısını kaldıralım gibi bir durum söz konusu. Şimdi görüş topluyorlar. Herkes tras yağ ibaresi kalsın diyecek. E o zaman da sen kendi kalene gol atıyorsun kardeşim!”
“O raporları açıklasaydık, bugün bu trans yağ tartışmaları olmazdı”
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü'nde 9 Şubat 2019’da oluşturulan Ulusal Beslenme Konseyi’nin de üyesi olan Vargı, iki gün önce toplantıya girdiklerini belirterek şunları kaydediyor:
“Biz bu trans yağ konusunu Aralık 2019 yılında ele aldık. Bilim insanlarının yer aldığı 20 kişilik bir ekibe rapor hazırlattık. Bu rapor pek çok başka konuyu da içeriyordu. Bunları kamuoyuna açıklamamız lazım, dedim. Canan Karatay çıkıp da ikide bir yanlış bilgi vermesin diye kurduk, dedim. İki yıl oldu daha kamuoyuna şunu yiyin bunu yiyin diyemedik. Bir yıl oldu raporlar çıkalı, Halk Sağlığı Genel Müdürü’ne nerede raporlar diye soruyoruz, makamda diyorlar. Makamdaki raporun halka ne faydası var? Biz o raporları açıklasaydık Ulusal Beslenme Konseyi’nde bugün bu trans yağ tartışmaları olmazdı.”
“Tarım Bakanlığı mevzuatını temizlemeye çalışıyor ama karşı tarafın mevzuatı hazır mı diye bakan yok”
Öte yandan Tarım Bakanlığı’nın yetki alanından çıkarttığı, “Gıdanın bir hastalığı önleme, tedavi etme veya iyileştirme özelliğine sahip olduğuna dair bilgilendirme yapılamaz, bu tür özelliklere atıfta bulunulamaz” maddesiyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Vargı, “Bu iş o kadar dallı budaklı ki. Piyasada bu konuda bir başı boşluk var. Tarım Bakanlığı da bu isi Sağlık Bakanlığı’na devrettim diyerek mevzuatını temizlemeye çalışıyor. Ama karşı tarafın mevzuatı hazır mı, hiçbir ceza kesilmiş mi diye bakan yok. İşin enteresan kısmı da şu; sen bir gıda destek ürünü üretirken iznini Tarım Bakanlığı’ndan alıyorsun. Ama üstüne sağlık beyanı koymak için Sağlık Bakanlığı’na gidiyorsun. Hiç kimse Sağlık Bakanlığı’na gidip izin almıyor ama o reklamları yapıyor. O mevzuat da ortadan kalkarsa bunlar epey cesaret sahibi olacaklar” diyor.
“Bu ortadaki mevzuat boşluğu pandoranın kutusunu açtıracak”
“Piyasa öyle kötü ki emekli insanlara, ev hanımlarına bu otu çöpü yapıyorlar bunları veriyorlar ve Facebook üzerinden pazarlanıyor. Birini yakalıyorsun aynı ürün bir başkasında çıkıyor. Sağlık Bakanlığı’nın bunlara bir ceza kestiğini ben daha duymadım” diyen Vargı, Tarım ve Orman Bakanlığı’na, “Bu ortadaki mevzuat boşluğu pandoranın kutusunu açtıracak. Hiç olmazsa bırak trans yağ da kalsın mevzuatta karşı taraf hazırlansın, ceza kesmeye başlasın ondan sonra bu mevzuatı kaldır, bizim istediğimiz bu” diye tepki gösteriyor.
Sağlık Bakanlığı'ndan yanıt yok
Sağlık Bakanlığı kaynakları T24'ün söz konusu konuya ilişkin yönelttiği sorulara yanıt vermedi.
Avrupa Birliği ülkelerinde trans yağ kullanımı nasıl?Trans yağı kullanımının sınırlandırılmasıyla ilgili ilk adımı atan ülke 2003 yılında Danimarka’ydı. Alınan karara göre, trans yağ kullanımı 100 gramda 2 gram ile sınırlandırıldı. Sırasıyla onu İsviçre (2008), Avusturya (2009), İzlanda (2011), Macaristan (2013) ve Norveç (2014) izledi. 2019’un nisan ayında Avrupa Komisyonu, endüstriyel trans yağ kullanımını 100 gramda 2 gram ile sınırlandırma kararı verdi. Bazı üye devletler zaten bu tür sınırlamalar getirmiş olsa da bu kararla beraber yasal sınır tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerine getirilmiş oldu. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) sağlıklı bir beslenme için trans yağı kullanımının mümkün olduğunca düşük olması gerektiğini söylerken; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) günlük enerji miktarının yüzde 1’den fazla olmaması gerektiğini yönünde öneride bulunuyor. Bu da yetişkin biri için günde en fazla 2.2 gram. 2016’da Avrupa Parlamentosu tarafından hazırlanan trans yağlarla ilgili bilgilendirme raporunda, Danimarka’da kardiyovasküler hastalıklar sebebiyle ölüm oranının azaldığını doğrulandı. Raporda yer alan bilgiye göre, trans yağ kullanımının sınırlandırılmasından önce analiz edilen ürünlerin yüzde 26’sı yüzde 2’den fazla trans yağı içermekteydi ve birçok üründe trans yağı kullanımı %30-%40’a kadar çıkıyordu. 2013 yılında yapılan diğer bir araştırmada trans yağı kullanımının ürünlerin sadece yüzde 6’sında yüksek olduğu görüldü. Ayrıca getirilen sınırlamalar ürün fiyatlarında belirgin bir artışa sebep olmazken stoklarla ilgili de hiçbir sorun yaşanmadı. Trans yağ kullanımının sınırlandırılması yağmur ormanlarının yok olmasına katkıda mı bulunuyor?Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’de uygulanmaya başlayan bu sınırlandırma, akıllara trans yağın yerini hangi yağların alabileceği sorusu getirdi. Bu alternatiflerin başında ise palm yağı geldi. Trans yağının sınırlandırılmasının ardından en büyük alternatifi olarak görülen palm yağı üretim alanları, her yıl giderek büyüdü ancak bununla birlikte yağmur ormanlarında tahribatı ve canlı popülasyonunda da azalmaya sebep oldu. Times gazetesinde yer alan bir haberde, ekoloji ve evrimsel biyoloji Profesörü Davil Wilcove, palm yağı ile ilgili olarak, “Ormansızlaşmanın önde gelen nedenlerinden biri, tropik ormanlar ve vahşi yaşam için büyük bir tehdit” sözlerini kullandı. Independent UK’in haberinde yer alan bir araştırmaya göre, palm yağı üretiminin tahminen 100 bin orangutanın ölümüne yol açtığı söyleniyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) yağmur ormanlarının tarlalara dönüştürülmesinin havaya yüksek miktarda karbon emisyonu salmasından dolayı iklim değişikliğine de katkıda bulunduğunu ifade ediyor. Palm yağı tarlaları Endonezya ve Malezya’daki tropik orman tahribatının ana sebebi olarak gösteriliyor. Küresel palm yağı üretiminin %85’ini bu iki ülke karşılıyor. Gıda ve Tarım Örgütü’nün hazırladığı grafikte, Endonezya ve Malezya’daki palm yağı arazilerinin genişleme hızını görülüyor. |
Tüketicinin hukuki hakları neler, söz konusu karar neleri doğurur?
Avukat Ayşen Akçay Senem, vatandaşın bilgi edinme hakkıyla ilgili bilgi verirken, söz konusu yönetmelik değişikliğinin hukuki boyutuyla ilgili de şu değerlendirmelerde bulunuyor:
Gıda ve beslenme hakkı, insan hakları evrensel bildirgesi ile bir insan hakkı olarak hayatımıza girmiştir. Ancak bu hakkı, iktidarla ve hukuk sistemleri elinde bir insan hakkı olarak değil, gıda politikası olarak ele alınmaktan öteye geçememektedir.
Endüstriyel üretim anlayışı, gıda faaliyetlerini şirketleştirmekte, şirketleşme ise kâra dönük doğası gereği monokültürel üretime yönelmektedir. Gerek yerelde gerekse küresel ölçekte ciddi boyuta ulaşan gıda üretimi sorunu ülkemizde iktidarın muhatabına göre değişen bir konum almıştır.
Öncelikle, “Gıdanın bir hastalığı önleme, tedavi etme veya iyileştirme özelliğine sahip olduğuna dair bilgilendirme yapılamaz, bu tür özelliklere atıfta bulunulamaz" ibaresi gıda tüketiminde ülkemizde bambaşka bir yol seçilmeye başlandığını göstermektedir. Gıdayı ilaçtan yahut özel durumlarda kullanılan konsantre mamullerden ayıran temel özellik, onun doğumdan ölüme kadar tüketilme zorunluluğudur. Beslenme bozukluğu olarak değerlendirebileceğimiz, "takviye gıda", "tedavi edici gıda" şeklinde bir beslenme şekline mecbur kalınması ilaç piyasasının sağlık sektöründe ve sağlık politikasında ciddi bir eleştiriyi, besinlerin sağlıklı beslenmek için yetersiz kaldığı gerçeği sonucunda da gıda üretim politikalarının ciddi bir eleştiriyi hak ettiğini göstermektedir.
“Bu kararın arkasında yürütülmesi sorunlu bir gıda ve çevre politikası var”
Üretici konumundan uzaklaştırılıp tüketici konumuna getirildiğimizde, "Trans yağ ibaresinin ürün paketlerinden kaldırılması" sorununa önce tüketici olarak baktığımızda, tüketilen ürünün ne içerdiğini bilmek herkesin hakkıdır. Faydalı olanın ve faydasız olanın, minimal ölçekte veya şahsî tüketimde faydalı/zararlı ayrımını yapabilen tüketicinin aydınlatılması kanunlarımızda zorunludur. Bu ibarenin kaldırılması elbette bilgi edinme, aydınlatılma hakkının önüne geçmek olmaktadır. Ancak bunun arkasında, yürütülmesi sorunlu bir gıda ve çevre politikası olduğunu anlamakta zorlanmıyoruz. Üretim alanlarının tahrip edilmesi, iklim krizi gibi sorunlar sonucunda tüketiciye ulaşan ürününü nihai halini almadan evvel geçirilen zincirde ciddi bir üretim sorunu meydana gelmektedir ki bu da gıda güvenliği ve gıda güvencesi sorunlarını önümüze tartışmak için getirir.
Gıda güvencesi; insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan besin ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmeleri durumudur. Gıda güvenliği ise gıdaların hasatı, taşınması, işlenmesi, hazırlanması, depolanması ve son tüketiciye sunulması sürecinde, gıda kaynaklı rahatsızlıklara ya da hastalıklara neden olan fiziksel, biyolojik ve kimyasal nitelikteki çeşitli risk unsurlarını önleyecek, zararsız kılacak ya da eleyecek yaklaşımları ele alır. (Türk Tabipler Birliği Açıklamasıdır)
“Tüketiciyi ikircikli durumlarla karşı karşıya bırakmak ciddi bir toplum sağlığı sorunudur”
İktidarların bu ayrımlara göre görev paylaşımını sağlıklı yapamamaları, tüketiciyi ikircikli durumlarla karşı karşıya bırakmaları ciddi bir toplum sağlığı sorunudur. Vatandaşın sorunlara karşı pozitif yükümlülük taşıması gereken iktidar organlarını bilemeyecek hale gelmesi olağan olmamalıdır.
Bu hususta hak arama makamı belirli ve şeffaf olmalıdır. En temel insan hakkı olan sağlıklı yaşam hakkını ve bununla birlikte gıda ve beslenme hakkını ihlal etmektedir bugün karşılaşılan uygulamalar. Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı'nın belirsiz uygulamaları, gıda güvenliği ve gıda güvencesini oluşturan sistemi doğru çalıştırmadıkları olarak anlamlandırılmalıdır.