Gündem

Toros Dağları'nda yas: 'Hepimizin yüreği yanıyor'

Adana'daki yurt yangınında yaşamını yitiren çocukların cenazeleri toprağa verildi. BBC Türkçe'den Selin Girit'in, altı çocuğun cenaze töreninin düzenlendiği Köprücük Mahallesi'nden izlenimleri.

02 Aralık 2016 04:13

Sabah daha ağarmamış. Adana Asri Mezarlığı'nda gecenin karanlığını cenaze arabalarının farları ve kameraların ışıkları bölüyor.

İki araba önde, ikisi arkada. Hepsinin üzerine bir Türk bayrağı asılmış. Camlarında ise taşıdıkları cenazelerin ve toprağa verilecekleri köylerin adları var.

Aladağ'daki yurt yangınında hayatını kaybeden 10 öğrencinin cenazesi, adli tıp raporlarıyla tespit edilmiş, ailelerine teslim edilmeyi bekliyor. Bir eğitmen ve yurt müdürünün dört yaşındaki kızının cenazeleri geceden alınmış.

Mezarlıktaki yetkililerde bir telaş var. Etrafta güvenlik önlemleri giderek artıyor. Nedeni kısa süre sonra anlaşılıyor.

Önce Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, ardından Adana Valisi Mahmut Demirtaş mezarlığa geliyorlar. Cenaze arabalarının önünde görüntüler çekiliyor.

Aileler daha sonra varıyor: Ağlayarak, ayakta duramayarak. Annelerin ellerinden ya kardeşleri ya komşuları tutmuş. Sessizce aynı şeyleri sayıklıyorlar: "Kızım gitti benim, yavrum gitti."

Konvoy halinde Köprücük Mahallesi'nin yolunu tutuyoruz: Tabutlar, aileler, gazeteciler, siyasetçiler, kamu görevlileri, korumaları.

Aladağ, Adana'dan iki saat uzaklıkta. Köprücük Mahallesi ise Aladağ'ın da 35 kilometre dışında.

Toros Dağları'nı döne döne çıkıyoruz. Bazı arabalar geri dönmek zorunda kalıyor. Bazıları rampayı alamıyor. Bazıları çamura saplanıyor. Cenaze arabaları arkadan itiliyor.

Binek arabasını yolda bırakanlar, kamyonetlerin kasasına atlıyor, yola öyle devam ediyor. Issız bir dağ köyü yolunda kilit bir trafik yaşanıyor.

Koşuşturan korumalar arada bir yol kesiyor: Bakanın arabası geliyor, yol açın! Emniyet Müdürü'nün arabası, yol açın!

İki saat sonra Toros'un sis basmış zirvesindeki köye ulaşıyoruz. Köyün girişinde prefabrik bir ilköğretim okulu var. Günlerden Perşembe. Ama etrafta çocuk yok.

Taşımalı eğitim olsa, bu köye ne kadar faydası olabilir diye düşünüyorum. Gitmesi-dönmesi beş saat. Biz koca koca insanlar bitap düşmüşüz. El kadar çocuklar, her gün... Zor.

Cenaze töreni köye de tepeden bakan bir noktada yapılıyor. Tüm köy halkı patika yollara vurmuş, tırmanıyor.

Neden bizi kimse arabasına almıyor, diyor yaşlı bir kadın. Duruyoruz önünde, gel teyze, diye sesleniyoruz. Biniyor, yanında topaç yüzlü üç yaşında bir oğlan çocuğu. İkisinin de ayağında plastik terlikler var. Çamur içinde.

Sonra yaşlı kadın iniyor, yerini ayağı topal başka bir yaşlı kadına veriyor. Fatıma Hanım, arabaya biner binmez ağlamaya başlıyor. Yangında ölen çocuklardan Sevim Köylü'nün ebesiymiş. Üç yaşındaki Yiğit de kardeşi.

Yiğit sürekli ellerini ovuşturuyor. Ufacık parmakları çamurdan kararmış. Gözleri korkuyla bakıyor. Dağ havası soğuk, burnu akıyor.

Cenaze töreninin yapıldığı noktaya ulaşıyoruz. AB Bakanı Ömer Çelik bizden önce gelmiş. Vali, Belediye Başkanı ve diğer yetkililer de. Ailelerin bir kısmı ise ortada yok.

Bir adam söylenerek yanımızdan geçiyor: "Anası babası gelmeden töreni ne başlatırlar? Böyle şey olmaz!"

Bir süre sonra annelerin ağlayışları duyuluyor. Kalabalığı yararak ilerliyorlar. Çocuklarının tabutu başında dizilip, tabuta sarılıp öpüyor, sanki çocuklarını son kez kokluyorlar.

Torununu yangında kaybetmiş yaşlı bir adamı koluna sarılan biri zar zor tabutun başından uzaklaştırıyor. "Gel emmi, gel, hepimizin yüreği yanıyor," derken başını ağlayan adamın omzuna dayıyor.

Cenaze namazı kılınıyor. Takdir-i ilahi diyor bir kadın, Şerife Pertlek'e... Kızı Nurgül, 11 yaşında yanarak ölmüş. Duyduğu söz, ağlamasını dindirmiyor.

Tabutlar sırtlanıyor, ahali köy mezarlığının yolunu tutuyor.

"Havaalanına değil mi?" diye soruyor bir jandarma bakana. "VIP'ye..." diyor bakan. "Havaalanına, VIP'ye yakın bir yere ineriz," diye aktarıyor jandarma telefonda konuştuğu kişiye.

Yağmur çiseliyor. Korumaları bakana şemsiye tutuyor. Tabutlar, aileler, köylüler ise yağmura çamura aldıracak halde değil.

Altı çocuk bir bir toprağa veriliyor. Anneleri babaları kah kürekle kah elleriyle toprak atıyorlar üzerlerine. Köy halkı tepenin yamacına dağılmış. Herkesin yüzünde öyle derin bir acı var ki bir daha bu köy gülebilir mi bilemiyor insan.

Ya da bir daha bu köyün kızları okula gönderilir mi?

Sisler içinde Köprücük Mahallesi'nden ayrılıyoruz. Aladağ'a gidiyoruz.

Yanan yurt binasının önüne güvenlik şeridi çekilmiş. Bütün camları kırık. Meşhur yangın merdivenine uzaktan bakabiliyoruz, içeri girmek yasak. Merdivene çıkan kapı erimiş. Çatı çökmüş.

O ara Aladağ semalarında başka bir yangının dumanları yükseliyor. Kasabada panik havası başlıyor, herkes bir yana koşuşturuyor.

İtfaiye hemen gelmiş. Zaten evde kimse yokmuş. Ölen ya da yaralanan olmadığı anlaşılınca, herkes derin bir nefes çekiyor.

Ama iki gün arayla, birbirine belki bir kilometre mesafede iki binada yangın çıkması bazı soruları tabii ki sorduruyor.

Bir Aladağlı, değiştirilen elektrik sayaçlarından bahsediyor. "O değişti, üstüne iki yangın oldu, tesadüf mü?" diyor. Aynı iddiayı başka birinden daha duyuyoruz. Belki halk neden böyle oldu sorusuna kendince bir yanıt bulmaya çalışıyor.

Sis bulutları kaplı Aladağ'a artık karanlık iyiden iyiye çökmüş. İtfaiye yangını kontrol altına almış. Ama kasabadaki tedirginlik sis dağılınca geçecek gibi durmuyor.