Ekonomi

"Merkez Bankası'nın 30 milyar dolarlık rezervi 'arka kapıdan' kamu bankalarına kullandırıldı"

15 Ağustos 2019 12:26
2010-2018 yılları arasında Akbank'ta Hazine'den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmış olan eski bankacı Kerim Rota, mevduat faizi siyasi baskıyla düşük tutulduğu için dolarizasyonun arttığını, “TL’yi savunmak” adına TCMB’nin 30 milyar dolarlık rezervinin kamu bankalarına 'arka kapı'dan kullandırıldığını söyledi.

Rota, TL fonlamada yaşanan sıkıntının bankaların türev işlemlerden büyük zarar etmesine neden olduğunu, bankaların zararları komisyon ücretlerini artırarak telafi etmeye çalıştığını belirtti.

Cumhuriyet'ten Emre Deveci'nin sorularını yanıtlayan Rota'nın açıklamaları şöyle:

TCMB rezervleri haziran sonu itibarıyla olması gerekenin 30 milyar dolar altında. Bu durum neden kaynaklanıyor, bu para nereye gitti? Biraz mekanizmayı ve sonuçlarını anlatabilir misiniz? 

Yılın başında TCMB politika faizi yüzde 24 iken ekonomi yönetimi hem faizi hem kuru kontrol etme hevesiyle Bankalara mevduat faizini yüzde 20.5'dan daha yüksek vermemelerini tavsiye ederek uygulanmasını yakın takip etti. Böylece yabancı yatırımcıların gördüğü TL faizi yüzde 24 iken, TL mevduat sahibi vergi sonrası yüzde 17.5 net alabildi. Yılın ilk 3 ayında enflasyon beklentileri bunun üzerinde olduğu için de, negatif reel faize razı olmayan mevduat yatırımcısı dövize yöneldi. Bu yönelme ilk 3 ayda 20 milyar doların üzerinde bir tutara ulaştı. Mart sonunda bu dengesiz faiz politikası yabancı banka raporlarına da yansıyınca hem yabancı hem yerli yatırımcı alımları kurların daha da yükselmesine neden oldu. En başta yapılan hata başka bir hata ile telafi edilmeye çalışılarak bu kez Londra'da oluşan TL piyasasına yerli bankaların fon sağlamaması tavsiye edildi.

Böylece Londra'da TL faizlerinin yüzde 1000'leri görmesi sağlandı. Ardından TCMB rezervleri “arka kapı” tabir ettiğimiz şeffaflıktan uzak bir şekilde bazı kamu bankalarına kullandırıldı. Bu bankaların “TL'yi savunmak” adı altında bu rezervleri satarak kuru kontrol altına almaya çalıştıkları görüldü. Tüm bu hataların rezerv ve itibar kaybından başka bir sonuç vermediği deneme yanılma yolu ile görüldükten sonra TL mevduatlardaki yüzde 20.5 sınırı kaldırıldı. Bunun ardından dolarizasyon durdu ve TL değer kazanmaya başladı. Bu hatalar sonucunda TCMB rezervlerinden 30 milyar dolar eksildiğini gördük. Tabii ki bu kadar büyük bir kaybı gizlemek adına TCMB bankalarla haftalık swap açarak bu kaybı en azından kağıt üzerinde azalttı. Ancak sonuçta TCMB kendine ait rezervlerden vazgeçerek “borç rezerv” biriktirdiği için bu rezervlerin yeterliliği ve sağlığı da sorgulanır oldu.

Dünyada merkez bankaları tekrar parasal gevşeme adımları atmaya başladı. 2008-2009 krizi sonrası olduğu gibi tekrar Türkiye'ye para yağar mı? Yılın ilk 7 ayı itibarıyla portföy girişlerinde pozitif bir tablo yok, gelecek aylarda durum değişir mi?

Parasal gevşeme gelişen ülkeler için çok büyük bir şans. Ancak bu kez parasal gevşeme 2009’dakinden çok farklı. O dönem bir likidite ve bankacılık krizini bastırma amaçlı parasal gevşeme yapılmıştı. Gelişmekte olan ülkeler ise düzgün mali politikalar, kredibilitesi olan para politikaları ve düşük borçlulukları ile bir çekim alanı oluşturmuştu. Bu kez ticaret savaşları ve korumacı politikalar nedeniyle oluşan tepkisel bir parasal gevşeme var. Bu kez Türkiye maalesef Merkez Bankası bağımsızlığını tartışan, yüksek borçlu, kamu mali disiplinini yitirmiş, liyakatı gözetmemiş ve özerk olması gereken kurumların bağımlı olduğu bir durumda. Zaten ülke risk primi CDS’in Arjantin'den sonra en yüksek olması bunu gösteriyor. Bu nedenle ticaret savaşlarından oluşacak kaotik durumun bize yarayacağı hayalinden uzaklaşıp ülke risk primini düşürmeye odaklanmak gerekiyor.

TCMB'de başkan değişimi ve sonrasında gelen üst düzey görevden almaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle görev süresi dolmadan bir Merkez Bankası başkanının görevden alınabilmesi kurumun bağımsızlığının olmadığını tüm yatırımcılara gösteren bir durum oldu. Bu en önemli sermayesi itibarı olan bir kurum için çok ağır bir travma anlamına geldi. Yeni başkan ve yönetimin çok dezavantajlı bir başlangıç yapmasına da neden oldu.

Her yeni yöneticinin kendi kadrosu ile çalışma hakkı olduğu muhakkak. Ancak merkez bankaları gibi itibarı göz önünde olan kurumlarda kurumsal hafızanın çok önemi var. Dolayısıyla bu tür görevden alma ve atamaların kurumsal kimliğe zarar vermeyecek bir iletişim planı dahilinde olması beklenirdi. Son görevden almalar maalesef toplu bir kadrolaşma eğilimi görüntüsü vererek o görevlere yeni atanacak belki de gerçekten liyakati yüksek kişilere de çok dezavantajlı bir başlangıç yaptırdı.