Gündem

TİP Genel Başkanı Baş: Gideceğini anladılar, giderken çuvallarını dolduruyorlar

15 Haziran 2021 18:28

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, 

Baş, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO zirvesindeki görüşmelerine ilişkin, “İçeride işe yarayan efelenmeler dışarıda doğal olarak bir kenara bırakıldı” yorumunda bulundu. Türkiye’nin NATO’dan çıkması gerektiğini söyleyen Baş, “NATO dünyanın ve bu bölge halklarının başına beladır.  Bu kanlı örgütten ve onun liderlerinden kurtulmak da dünya halklarının boynunun borcudur” düşüncesini dile getirdi.
 
Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) partisinin haftalık basın açıklamasında konuştu. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Baş’ın açıklamaları şöyle:

"Bugün 15 Haziran. Bugün, Türkiye tarihinin gördüğü en şanlı, kitlesel direnişlerden olan 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 51. yıl dönümü.

İşçi sınıfının “Ben buradayım, bu ülkenin ve dünyanın kaderini ben belirleyeceğim” dediği tarih. Sermayenin hâlâ üretimden gelen gücümüzden korkmasına neden olan ilk büyük meydan okuma. 

Bizim kadar Cengiz’lerin Limak’ın, Kalyon’un, Kolin’in, Makyol’un, Kod29 uygulayanların, iş cinayetlerini örtbas etmeye çalışanların, iş güvenliği tedbiri almayanların, işçinin emekçinin işsizlik ödeneğine çökenlerin, yasamada yürütmede işçinin emekçinin hakkını değil de sermayenin çıkarını gözetenlerin aklından çıkarmaması gereken bir gün.

Ne mutlu ki 51. yılında onurla, gururlanarak andığımız bir işçi direnişi var. Ne mutlu ki her geçen gün emeğin, alın terinin önemi daha iyi anlaşılıyor. Emekçiler, ürettiği tükettiğinden daha fazla olanlar siyasette ben de varım diyor. 

Ne mutlu bize ki, emekçileri siyasette temsil etmenin onurunu yaşıyoruz.  Türkiye İşçi Partisi bu yıl 15-16 Haziran’da metal, maden, kundura, belediye, sağlık emekçileri arasında giderek büyüyor.  Bunu taçlandırmak üzere yarın Gebze’de başta metal işçileri olmak üzere işçi kardeşlerimizle buluşacağız.
 

Soma davası

Soma Davası’nın karar duruşması 16 Haziran’a ertelendi. Patron Can Gürkan’ın savunmasındaki “Sermayeye bu kadar düşman olmaya gerek yok. Ben yatırım yapıp, insanlara iş verdiğimi düşünüyordum. Bir olay oldu, hop içeri alındım. Ömrüm cezaevlerinde çürüdü. Hâlâ içeri girme ihtimalim var” sözleri çok tepki çekti. Bu bir zihniyeti yansıtıyor. Bir olay dediği 301 canın yitirilmesi. Karşısında feci şekilde can vermiş 301 madenci ve ailesi var. Olay deyip geçiştirmeye çalışıyorlar.

Bu vesileyle Soma’daki kardeşlerimizin taleplerini iletmek istiyorum:

1- Soma Katliamı’ndan sonra devlete ait madenlerde geçmişe göre olarak daha iyi iş güvenliği önlemleri uygulanmaya başlanmış ancak yine de aksamalar oluyor. Denetimsiz kaçak madenlerde neredeyse hiçbir güvenlik yok. Tüm madenlerde daha sıkı iş güvenliği önlemleri alınmalı.

2- Çok sayıda kaçak maden var. Bu madenlerde kaç madencinin sigortasız çalıştığı bile belirsiz. Kaçak madenlerin derhal kapatılması, kaçak olmayan özel madenlerin de çok sıkı denetimden geçirilmesi gerekiyor.

3- Devlet madenlerinde boşta bekleyen çok sayıda norm kadro var ama bu kadrolara atama yapılmıyor. Bu hem işsizlik sorunu hem iş güvenliği sorunu yaratıyor, çünkü 5 kişilik işi 2 kişi yapmak zorunda kalıyor. İstihdam sorunun çözülmesi için kadrolara atama yapılması şart.

4- Devlet madenleri verimsizlikle suçlanıyor ama asıl sorun kaynakların yandaşlara peşkeş çekilmesi. Kardemir’in yönetimi arpalık gibi. Sadece yandaşlar atanıyor. Böyle giderse madenler işçilere mezar olmaya devam edecek.
 
Tüm emekçi kardeşlerimizi, kendi öz partilerine TİP’e bir kez daha davet etmek istiyorum.

"İçeride efeleniyor, dışarıda 'eski dostum' diyor"

İktidara yandaş basın kuruluşlarında her gün sözde ABD karşıtı yazılar, haberler okuyoruz.  İktidar mensupları her hafta ABD, Fransa, Almanya gibi ülkelerin Türkiye’ye karşı bir operasyon içinde olduklarına dair konuşmalar yapıyor, mesajlar veriyor. 

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından “Ey Macron, ey Biden, ey Merkel” şeklindeki efelenmeler hatırımızda…
 
İktidar ve yandaşları bir yandan böyle sözlerle, uyduruk bir “Batı karşıtlığı” pompalarken, bir yandan da dün Brüksel’de NATO Liderler Zirvesi kapsamında yapılan görüşmelere tanık olduk. 
 
İlginç Erdoğan dün Biden için “eski dostum” ifadesini kullandı. Görüşmeden bir gün önce Ermeni Soykırımı konusunu gündeme getireceğini söylerken, görüşme sonrasında “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi” dedi.  Esip gürlediği Macron ile Libya ve Suriye’de beraber çalışacaklarını söyledi. 
 
‘KİM BU DIŞ GÜÇLER?’

Erdoğan, Biden, Macron, Merkel ve Miçotakis’in açıklamalarından anladığımız, içeride işe yarayan efelenmeler dışarıda doğal olarak bir kenara bırakıldı. “Yatırımlar” konusu öncelikli gündem haline geldi. NATO’daki müttefiklere, bizi istediğiniz gibi kullanın, askerimizle istediğinizi yapın, yeter ki bölgede bizi gözetin, sıcak paranızdan da mahrum etmeyin” dendi. Erdoğan, Afganistan konusunda misyon üstlenmek istediklerini duyurdu. Libya ve Suriye’de Fransa ile ortaklık yapılacağını söyledi. Herkesi dostu ilan etti. Masadaki sorunlu başlıklar büyük oranda olduğu gibi kaldı. Şahsının delikten aşağı süpürülmemesi için büyük gayret sarf edildi.

Hep “dış güçler” edebiyatı yapılıyor? Macron değil, Biden değil, Merkel değil? Papua Yeni Gine mi? Kim bu dış güçler?

"NATO, halk düşmanı kanlı bir terör örgütüdür"

NATO söz konusu olduğunda şunu hiç unutmamamız gerekiyor.  NATO, halk düşmanı kanlı bir terör örgütüdür. Gladio gibi terör örgütlerini bünyesinden çıkarmıştır.  Emperyalistler tarafından, halkların, işçilerin, emekçilerin umudu olan sosyalizme karşı kurulmuştur. 

Kore’den Afganistan’a kadar pek çok ülkede suçlar işlemiş, binlerce sivilin kanını dökmüş bir örgüttür.  Türkiye’nin, halkımızın NATO’dan hiçbir çıkarı yoktur. 

Bu iktidarın atası sayılabilecek Adnan Menderes iktidarı ülkemizin askerini Kore savaşına göndererek NATO’ya giriş bileti almıştır. Olan 700’den fazla insanımıza, binlerce Koreliye olmuştur. 

"Türkiye derhal bu kanlı örgütten çıkmalı!"

Bu ülkede emekçiler ayağa kalktığında egemenlerin en önemli güvencesi NATO ittifakı olacak. Türkiye derhal bu kanlı örgütten çıkmalı! 
 
Erdoğan’ın, Biden’ın, Macron’un, Merkel’in dünya halklarına savaş, zorunlu göçler, çatışmalar, gözyaşı, baskı ve sömürü dışında vereceği hiçbir şey yok.  Bunların hepsi birden delikten aşağı süpürülmeli. 
 
Yaptıkları görüşmelerden de emekçilere bir fayda çıkması beklenmesin. Erdoğan bu görüşmelerde, Türkiye halklarını korumak için değil kendi koltuğunu korumak için adımlar atmıştır.

Haftalardır, gerek Rusya konusunda attığı adımlarla, gerek ABD’li patronlarla yaptığı görüşmeyle, Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkilere dair adımlarıyla, gerekse Suriye’de sergilediği tutumla, Biden’a “ben buradayım, beni istediğin gibi kullan” mesajı vermeye çalışıyor. 
 
NATO dünyanın ve bu bölge halklarının başına beladır.  Bu kanlı örgütten ve onun liderlerinden kurtulmak da dünya halklarının boynunun borcudur. 

Değerli emekçi kardeşlerim, Türkiye’nin gündemi ve çıkarına olan şey bölgesinde savaş çıkarmak, savaşların parçası olmak filan değil.  Bu halkın gündemi ekmeğidir, özgürlüğüdür. 

Bizim görevimiz halkın ekmeğine ve özgürlüğüne göz koyanlarla mücadele etmektir.  Ekmeğine ve özgürlüğüne el koymak için türlü yalanlara başvuranları koltuklarından indirmektedir. 

"Gelin bu haftanın yalanlarına bir bakalım"

Tayyip Erdoğan, Brüksel’e gitmeden önce yaptığı konuşmada Merkez Bankası’nın döviz rezervinin 100 milyar dolar seviyesine ulaştığını iddia etti. Bir ülkenin cumhurbaşkanı makamında oturan kişi halkının gözünün içine baka baka yalan söyler mi? Söylüyor ve hiç utanmıyor!  Bütün ekonomistler, ekonomi kaynaklı haber ajansları anlattılar ama ben de bir kez daha anlatmak istiyorum. Merkez Bankası’nın verileriyle anlatacağım.  Bir kere Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervi 100 milyar dolar değil, 93,7 milyar dolar. Bunun yaklaşık 80 milyar doları bankalara ait ve Merkez Bankası’nda emaneten tutulan rezervler. Yani net döviz rezervimiz 13.6 milyar dolar. Devam ediyorum.  Yaklaşık 69 milyar doları da yurt dışından takas yoluyla, yani swap anlaşmalarıyla alınan ve yine emanet olarak Merkez Bankası’nda duran rezervler. Böylece Merkez Bankası’nın swap dışı net rezervleri de -56 milyar dolar.  Yani gerçekte eksideyiz.  Bakın her gün milyon dolarlar, milyon eurolar ile yapılan işlemlerin konuşulduğu ülkemizin Merkez Bankası’nın durumu bu! AKP’liler zenginleşiyor, patronların serveti büyüyor. Koskoca ülkeyi batırıp yükünü de bize, çalışanlara, emekçilere bu ülkenin namuslu insanlarına yıkıyorlar.
 
Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin ne en azından 3 aylık ithalat giderlerini karşılayabilecek düzeyin önemli olduğu biliniyor.  Türkiye swapla alınanları da dahil etseniz bu miktarın altında. Ülke batıyor. Kısa vadeli dış borçların ancak yarısından azını karşılayacak kadar döviz rezervimiz var. İktidarın memleketi batırdığının ve tüm varlığımızı, kendi kasası gibi kullandığı müteahhit çetesine aktardığının birer göstergesi.

"Biz niye açız? Çalıyorlar da ondan!"

Halimiz buyken, Kurtköy-Akyazı otoyolu ihalesi verilen Cengiz-Limak-Kolin-Kalyon-RSY İnşaat-Pak Yatırım ortaklığına bir 12 milyar TL daha ek aktarım yapıldı. 

Biz niye açız? Çalıyorlar da ondan! Biz niye açız? Peşkeş çekiyorlar da ondan Biz niye işsiziz? Bunların hepsi 3-5 işte çalışıyor da ondan…

"Gideceğini anladılar, giderken çuvallarını dolduruyorlar"

İktidar gideceğini anladı, giderken çuvallarını doldurmak için dört bir yana saldırıp çalıp, çırpıyorlar! Gözümüzün içine baka baka çalıyorlar. Hepsinin hesabını soracağız, çaldıkları her şeye el koyacağız ve halka iade edeceğiz. Yanlarına kalmayacak! Hal böyleyken, geniş tanımlı işsiz sayısı 10 milyona doğru koşuyor. Kadınlarda ise çağdışı bir rakam; her 100 kadından sadece 16’sı kayıtlı tam zamanlı işte çalışabiliyor. Bu hak mıdır? Bu adalet midir? Bir yanda iki üç maaş alan bürokratlar, diğer yanda yüzde 84’ü doğru düzgün bir işte çalışamayan kadınlar!
 

İstanbul Sözleşmesi

Konuşmamın son bölümünü İstanbul Sözleşmesi ve hakları için mücadele eden kadınlara ayırmak istiyorum.

Biliyorsunuz, şahsının çıkarlarını bu ülkenin çıkarlarının üstünde gören AKP’li Cumhurbaşkanı bir gece yarısı Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarma kararı almıştı. 
 
Resmi takvime göre Türkiye, 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmış olacak.  Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele ve kadın hakları açısından bu en önemli metin, İstanbul adıyla anılan sözleşme, İstanbul’a ve kadınlara ihanet eden biri tarafından çiğnenmek istiyor. İstanbul Sözleşmesi hakkında alınan bu karar hukuksuzdur. TBMM’de imzalanan bir uluslararası sözleşme, bir kişinin iradesiyle yok edilemez.  Hiçbir güç halkın iradesinden, hiçbir güç kadın mücadelesinden  büyük değildir.    Kadınların, LGBTİ+’ların haklarını gasp etmene izin vermeyeceğiz.  Kadın örgütleri bugünden 1 Temmuz’a kadar her günü eylemlerle, mücadeleyle direnişle geçireceklerini ilan ettiler.  Türkiye İşçi Partisi olarak da bu direnişin bir parçası olacağımızı, kadınlar nasıl bir direniş hattı örecekse onan koşulsuz şartsız dahil olacağımızı buradan açıklıyorum.

İstanbul’da bu hafta sonu büyük bir kadın mitingi yapılacak.  Tüm kadınları bu mitinge biz de davet ediyoruz.  Sözde İçişleri Bakanı ve onun mülki amirlerinin kadınların direnişini engelleme girişimleri olabilir.  Adı yolsuzluklarla anılan bu zatı ve onun “adamlarını” uyarıyorum. Siz çökmeyi iyi bilirsiniz ama kadınlar, haklarına çökmenize izin vermez! Türkiye’nin en büyük toplumsal muhalefet gücü olan kadınların mücadelesini yürekten sevgiyle selamlıyorum.  Mücadeleniz kutup yıldızımız, direnişiniz direnişimizdir.