Yaşadığımız topraklar sizin de bildiğiniz gibi her duygu ve düşüncenin en uçlarda gerçekleştiği ve realizmden kurnazlık ve sahtekârlık dışında bahsedilmeyen bir yer…
Rasyonellik gibi konuları açıklarken her zaman sonunu bir yerden de olsa sahtekarlığa bulaştıran ve ufak hesaplarını kendi dünyalarında büyüten insanlardan oluşan bu güzel toprakların kafası bu aralar çok karışık…
Dün kardeş olanlar bugün düşman olurken, arama yapılan TIR’lar Nene Hatun olurken; karakterleri, hayatları şekillenmeyi bekleyen 14 yaşındaki Kader’i ölüme sürükleyenlerden “erkek tarafı” diye bahseden bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’na sahipken, bunları tartışması gereken herkes yeniden Aziz Yıldırım’a odaklanmış durumda…
Üstelik IMF’ye borcunu borçla kapatan ve bununla övünen Türkiye’nin en ünlü siyasi yazarı spor yazarlarına taş çıkarır şekilde şike ve teşvik hakkında çözümleme yaparak, Aziz Yıldırım’ın örgüt kurmaktan da aldığı cezanın manidar olduğunu söylüyor.
“Ne değişti de bunu soruyorlar?” diye soran hiç kimse olmadığını tahmin ediyorum!
Spor yazıyorsak Fenerbahçe’yi konuşalım
Fenerbahçe eski Başkanı olması beklenen Aziz Yıldırım hakkında binlerce yorum yazabiliriz. Bunu sıkça yapıyorlar ama karar vermemiz gereken şu olmalı.
Derdimiz ne?
Fenerbahçe mi? Aziz Yıldırım mı?
Ben şike yapıldığını düşünenlerdenim. Ve bu yüzden de burada dert ettiğim konu Fenerbahçe’dir.
Fenerbahçe’nin neden ve nasıl şike yapmaya mahkûm bırakıldığıdır. Kimlerin, kimleri kullanarak ve nasıl yaptıkları gerek yerel mahkeme kararlarında, gerek Yargıtay’da, gerek UEFA Disiplin Kurulu’nda maddeler halinde yazıldı, çizildi. Bunlara rağmen ülkede moda olan yalanların arkasına sığınma ve karşılığında kitleler tarafından destek alma geleneği devam etti. 1993’te de dünyanın 17. ekonomisi olan Türkiye’yi bugün aynı konumda olmasına rağmen öve öve bitiremeyenler hala karşılık alıyorsa, Aziz Yıldırım ve Yargıtay’ın onadığı karara göre "örgütü" de söylediği yalanlara birçok Fenerbahçe taraftarından destek alıyor.
Aldıkları bu destek Fenerbahçe’yi maddi ve manevi anlamda her gün geriye götürürken onlar “sağlam irade” sergilemeye devam ediyorlar. Bu sağlam iradenin karşısında gördüğü başka bir unsur olan yargı da bundan nasibini ilerleyen günlerde alacaktır.
Yargıtay kararına göre Fenerbahçe eski Başkanı Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’ye yaptıklarını göz ardı etmeyenlerin dediklerinin Türkçesi şudur: “Bunlar da çaldı ama hizmet ettiler.”
İşte bu sözleri de kendilerince açıklarken arkasına sığındıkları fikir rasyonelizm oluyor. Rasyonel fonksiyonları bu kadar dar…
Yargıtay kararı tartışması
3 Temmuz 2011 Pazar günü başlayan bu süreçte birçok kişi taraf değiştirdi ama en son ve en keskini 17 Aralık’tan sonra açıklanan Yargıtay kararından sonra oldu. Mehmet Ağar ile yakın dost olmasına karşın Aziz Yıldırım’ın karşısında yer alan bir takım medyalar, bugün sütunlarında Yargıtay kararının çelişkilerine büyük bir zevkle ve “rasyonellikle” yer veriyorlar.
Memleketteki TIR’ları, 14 yaşındaki bir kızın hayatının nasıl sona erdiğini ve yalanları sorgulaması gereken insanlar günlerdir Yargıtay’ın sadece Aziz Yıldırım hakkında verdiği kararı sorguluyor.
Aslına bakarsanız haksız da sayılmazlar. Hemen açıklayayım. Spor medyasında toplum tarafından karşılık bulan bir programda bulunan yorumcu “65 yaşında, torunları olan bir adam hapis yatar mı ya” diyebiliyor.
Aslında bir yerde bahsettiğimiz spor yorumcusu da haklı, Kenan Evren gül gibi yaşayıp gidiyor!
Futbola dönecek olursak…
Bahsettiğim konuların futbolla yakından uzaktan ilgisi yok. Türkiye’deki futbol ortamı bize buna iten etkendir ve bunun da çözümü bellidir. Yıllardır tartışılır, futbolumuzda yabancıların yeri.
Bana göre her alanda (başta antrenörlük alanında) yabancıların önü açılmalı. Bu toprakların vazgeçemediği huy olan kıymetlisini yabancıya göstermeme olayın futbolda da hakimken ben Türkiye Futbol Federasyonu’na yabancı bir başkan öneriyorum.
Thierry Henry…
Bu konuda gayet ciddiyim ve sebeplerini de açıklayayım.
Ülkede her alanda olduğu gibi futbolda da ortam bir hayli kirli ve sahtekarca ilişkilerden geçilmiyor. Mevcut TFF Başkanı’nı seçerken yaşananlar, ardından olanlar herkesin malumuyken Yıldırım Demirören’in geçmişi maalesef Türk futbolunu ileri götürmeye yetmiyor. Bize, başka bir ülkenin geleceğiyle, mutluluğuyla ve kendi ülkesinin onuruyla kolayca oynayabilecek ve bundan hiçbir rahatsızlık duymayacak biri gerek.
O isim de Dünya Kupası play-off maçında elini kullanarak yaptığı asist ile hatırlanacak “ünlü” Fransız futbolcu Henry’dir.
Emek hırsızlığı yaptıktan sonra buna isyan edenlerin yanı başında çılgınca eğlenmek de üstüne olmayan Thierry Henry, TFF Başkanı olmayı hak ediyor. Evet, Henry ellini kullanarak o golü Gallas’a attırmasaydı belki İrlanda elenecekti. Bunu bilmiyoruz. Derdim de bu değil zaten. Henry, o günden sonra yaptığı her açıklamada, her harekette hatta her sevinişinde yaptığı emek hırsızlığını iyi gösterdi. İrlanda kalecisi Shay Given, yan hakeme doğru koşarken; isyanın yanında hindi butlarını çılgınlar gibi yiyen bir kralı oynayan Henry, yaptığı hırsızlıktan hiçbir sakınca duymadan yoluna devam etti. Golü atan Gallas’ın bile şaşkınlığı bir süre devam ederken, bu kadar rahat olmayı başarabilen bir karakter TFF Başkanı olmalıdır. Michel Platini ile de arası iyi olduğu için UEFA’dan da herhangi bir ceza almaz Türkiye ve böyle gül gibi geçinip gideriz.
Bu yüzden, Çare Thierry Henry!