Dünya

The Power of the Dog'un yönetmeni Jane Campion'un Hollywood'a muhteşem dönüşü

Oscar ödüllü yönetmen Jane Campion, western tarzındaki son filmi The Power of the Dog ile on yılı aşkın bir zaman sonra beyaz perdeye geri dönerken, aynı zamanda Akademi Ödülleri'ne ikinci kez aday gösterilen ilk kadın yönetmen oldu

08 Mart 2022 06:34

Oscar ödüllü film yönetmeni Jane Campion Thomas Savage'ın 1967 tarihi romanı The Power of the Dog'u sinemaya uyarlamasına izin veren kontratı imzaladığında, bu projede özellikle bir kadın sinematograf ile çalışmak istedi. Aklındaki isim bundan böyle muhtemelen adını çok daha sık duyacağımız Ari Wegner idi.

2022 yılına gelmiş olabiliriz ama Hollywood'da bir kadın yönetmen ve bir kadın görüntü yönetmeninin birlikte çalıştığı filmler hala çok nadir.

İki kadının 'toksik erkekliği' işlediği bu izleyiciyi tedirgin eden western filminde, kendisinden genç bir adamla (Pete) beklenmedik bir dostluk kuran karmaşık ve belalı kovboy karakterini (Phil) İngiliz oyuncu Benedict Cumberbatch canlandırdı.

Film bu yıl Akademi Ödülleri'nde en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi sinematografi de dahil tam 12 dalda aday gösterildi ve Wegner Oscar alan ilk kadın görüntü yönetmeni olabilir.

Birçokları için, Hollywood'da çok uzun yıllardır hegemonyasını kurmuş olan "erkek açısı"ndan sonra kadınların eserlerinin öne çıkması tek başına kutlamaya değer bir şey.

Fakat "kadın açısı" diye bir şey var mı gerçekten ve var ise bu, western gibi geleneksel olarak erkek egemen bir tarza ne katıyor?

Akademi Ödülleri tarihinde en iyi yönetmen Oscar'ına ikinci kez aday gösterilen ilk kadın olan Campion çok emin değil.

Campion BBC'ye "Kadın bakış açısı ya da erkek bakış açısına ne kadar inanmalı, bilmek zor. Bence, sanatçının bakışıdır hikayeye duygusunu veren. Fakat ben bu filmi gerçekten bir kadın sinematograf ile çekmek istedim çünkü çok erkek var ve ben kadınları desteklemek istiyorum."

Daha önce Campion ile ticari bir projede çalışan Ari Wegner, BBC'nin kültür editörü Katie Razzall'a "Muhtemelen bir toplumsal cinsiyet faktörü var ama aynı zamanda bu, neyin ilginizi çektiği, nasıl yetiştiğiniz, neleri farkettiğinizle de ilgili" dedi.

"Sanıyorum Jane ile ben bu bakımdan benziyoruz. İkimizi de insanlar arasındaki ince ince enerji akışları ve söze dökülmeyen şeyler büyülüyor" diye ekledi.

Yeni Zelandalı yönetmen Campion, filmi yapabilmesini Cannes'deki görüşmelerinden sonra projeyi üstlenmeyi kabul eden "feminist" yapımcı Roger Frappier'e borçlu olduğunu söylüyor.

"Gerçi ben de ata binerim ve annem babamın çiftliğinde hayvanlar da vardı ama yine de güçlü kuvvetli bir erkeğin başarabileceğini düşündüren bu kovboy öyküsünü bana emanet edecek kadar güvenmesi büyük şanstı.

"Bana inandığı için ona müteşekkirim. Savage'ın bir tür aykırı bir metin olan kitabına da minnettarım... Western tarzı film dediğinizde çoğu şu ya da bu şekilde erkekliğin kutsanması gibidir... sık sık da erkeğin romantize edilmiş bir versiyonunu resmeder.

"Savage, kitabında bunu delip geçiyor ve bize çok gerçek ve farklı bir versiyon sunuyor."

Savage'ın western hikayesini Campion ile usta oyuncu Cumberbatch birlikte, sadakatle beyaz perdeye yansıtmayı başardı.

Filmde Pete rolünü Kodi Smit-McPhee, Phil'in erkek kardeşiyle onun karısı ve aynı zamanda Pete'in annesi Rose rolünü ise gerçek hayatta da evli olan Jesse Plemons ve Kirsten Dunst çifti canlandırıyor.

Bu Campion'un on yılı aşkın bir süre sonra yönettiği ilk film ve eleştirmenlerden büyük ölçüde olumlu yorumlar aldı.

Guardian gazetesinden Peter Bradshaw'a göre bu Campion'un en iyi filmi. Empire'dan Beth Webb ise "anlatım biraz daha geliştirilebilir gibi... ama Campion hâlâ bir algısal hikaye anlatımı üstadı" diyor.

Film gösterildiği internet sinema devi Netflix açısından da yeni bir başarı fakat Benedict Cumberbatch yakında Vanity Fair dergisine verdiği röportajda, Power of the Dog'un beyaz perdede daha uzun oynamasını arzuladığını söyledi. (Film, yapılan anlaşma kapsamında, bütün gösterim haklarının Netflix'e devrinden önce sadece iki hafta sinemalarda gösterildi).

Campion'un da hissiyatı bu yönde.

"Sinemalarda daha uzun oynamasını çok isterdim ama Netflix'in planı bu değildi. Yine de şunu söylemeliyim ki Netflix olmasa bu filmi hiç yapamazdık. Bu filmin masraflarını ödemeye istekli tek şirket onlardı ve çok destek oldular."

The Power of the Dog galasını Venedik Film Festivali'nde yaptı, Campion Gümüş Ayı ödülünü aldı

Campion Netflix'in şimdi filmi yeniden sinemalara vermeye başladığını söylüyor "çünkü 12 dalda Oscar'a aday gösterildiğimiz için genel ilgi büyük ve insanlar filmi büyük ekranda görmek istiyor" diyor.

Ayrıca internetten gösterilmesinin, filmin çok daha büyük bir izleyici kitlesinin erişimine sunduğuna da dikkat çekiyor ve büyük ilgiden, Oscar adaylıklarından çok mutlu.

"Heyecanlıyım. Bir tür geri dönüş yapmış gibi hissediyorum. Gerçekten çok duygulanıyorum. Akademi Ödülleri'ne o kadar çok dalda aday gösterildik ki!"

Ayrıca başarısının, Harvey Weinstein skandalı da dahil Hollywood'da kadına yönelik tacizle ilgili şok edici ifşaatlardan sonra, genel olarak sektörde kadınların konumu açısından bakıldığında daha farklı bir anlamı olduğunun da farkında.

"MeToo hareketinin gerçekten her şeyi değiştirdiğini hissediyorum. 90'ların sonrası bence çok karanlık bir dönemdi. Hatta 2015'e kadar. Derin bir eşitsizlik olduğu gerçeğini kimse duymak istemiyor gibiydi.

"Sonra o cesur hanımlar başlarından geçenleri paylaştılar... herkes uyandı ve 'Bu gerçekten mümkün değil, bu inanılmaz bir eşitsizlik ve bunu istemiyoruz' demeye başladılar.

"Sinema ve televizyonda kadınların bu kadar az temsil edilmesi kabul edilemez. Kadınlar çok başarılı bence. Artık kadınlara iş vermek bir hayır işi değil. Ve bu büyük bir değişim. Hakkımızın teslim edilmesini istiyoruz, çünkü gerçekten işimizi gerçekten iyi yapıyoruz!"

Görüntü yönetmeni Ari Wegner de yarışmaların yükselen yıldızı. Oscar adaylığının yanısıra sinematografi dalında Bafta ödülünü alan ilk kadın da oldu.

BBC'ye verdiği mülakatta "Görünürlük gerçekten önemli bence çünkü herkes kendi yaptığı işin en acımasız eleştirmenidir fakat meslektaşların tarafından çalışmanın beğenilmesi bambaşka anlamlı bir şey" diyor.

Avustralyalı Wegner başlangıçta bu mesleği ilk seçtiğinde çok saf olduğunu anlatıyor.

"Bunun normal olarak kadınların yapmadığı bir iş olduğunun hiç farkında değildim. Sinema okulunda çok daha sonra "kadın sinematograf" terimini duydum. Ve yavaş yavaş ne kadar az olduğumuzu farketmeye başladım. Fakat çok geçti, artık kararımı vermiştim."

Sinema sektöründe kadınların konumuna dair araştırmaların yıldan yıla yayınlandığı son Celluloid Ceiling raporunda, 2020 yılının en büyük gişe yapan 100 filminin yönetmenleri, yapımcıları, metin yazarları, editörleri ve görüntü yönetmenlerinin sadece yüzde 21'inin kadın olduğu, bu sayının 2019 yılına göre yüzde 20 bir artış içerdiği kaydediliyor. Oysa kadınlar sinema izleyicilerinin yüzde 50'sini oluşturuyor.

Campion "Bu yönde ilerlememiz lazım. Eskiye dönülemez. İnsanların kadınların düşüncelerini ya da filmlerini bilmek istemediği karanlık zamanlardan geçildi. Ama artık izleyicilerden gelen gerçek bir talep de var. Kadınıyla erkeğiyle." diyor ve ekliyor:

"Netflix, fiilen kadınlar tarafından üretilen malzemenin oranını yüksek tutmaya çalışıyor. Bu tür tutumlar gerçek değişimler yaratır."