Gündem

‘Tempo24’ gündem yarattı

www.tempo24.com.tr’nin yayımladığı Mustafa Balbay’a atfedilen günlükler Türkiye gündeminde geniş yankı buldu.

19 Mart 2009 02:00
Millliyet'in Genel Yayın Koordinatörlüğü döneminde Türk basınına 'okur temsilciliği' kurumunu kazandıran ilk yönetici olan Umur Talu, Mustafa Balbay'a atfedilen günlüklerin bir bölümünü yayımlayan Tempo24'ün  doğru bir gazetecilik yaptığını vurguladı. Talu, Sabah gazetesindeki yazısında günlüklerin yayınlanmasını 'gazetecilik' olarak değerlendirirken, 'yokmuş gibi davranmak ise iyi gazetecilik değildir' yorumunda bulundu. Umur Talu'nun dışında Türk basınına yön veren birçok köşe yazarı 'Tempo24'ü referans göstererek 'günlükleri' sütunlarına taşıdı. İşte o yazarlar ve yazılarının özetleri.


'Günlükler' ve 'Tempo24' 17 Mart salı günü de medyanın gündemindeydi

Tempo24'ün haberini gazeteler bu başlıklarla duyurdu

Hürriyet:

Mehmet Y. Yılmaz: Gazetecilik faaliyetinin sınırları

Mustafa Balbay'ın, Ergenekon Davası'nda tutuklanmasına neden olan günlükleri www.tempo24.com.tr internet sitesinde yayımlandı. Günlüklerin bu kadar ayrıntılı olarak tutulmuş olması, kişisel kanaatime göre Balbay'ın bu günlükleri, ileride kitap yazmak için tuttuğunu gösteriyor. Bu açıdan bakılınca bir gazetecilik faaliyeti sayılmalı diye düşünüyorum. Ancak günlüklerde konuşulan konuların, üst düzey komutanlar ile kurulan ilişkinin düzeyinin gazetecilik mesleğinin sınırlan içinde kaldığını söyleyebilmem zor. Gazeteci, elbette böyle ortamlarda bulunabilir, mesleğini yaparken görüş açısını genişletmek için muhatapları ile hiç yazmayacağı konuları da konuşabilir. Ancak konu her ne olursa olsun, gazetecinin o konunun bir parçası haline gelmesi, muhataplarına akıl verir durumda olması benim gazetecilik anlayışıma sığmıyor. İzlenimim gazetecilik faaliyetinin sınırlarının aşıldığı yolunda. Şimdi soru, bu günlüklerin Mustafa Balbay'ın bir askeri darbe hazırlığının parçası olduğunu gösterip göstermeyeceğidir. Ben yargıç değilim, savcı da değilim. Bir gazeteci olarak bu konudaki talebim, hızlı ve adil bir yargılamanın gerçekleştirilmesi, suç var ise bunun somut deliller ile ortaya konulmasıdır. Bu davada sanıkların temel haklarının korunduğuna ilişkin kuşkularım olduğunu biliyorsunuz, bunu daha önce de birkaç kez yazdım. Akıldan çıkarılmaması gereken şudur: Suç, mahkemede kanıtlanana kadar kimseye suçlu muamelesi yapılamaz. Gözaltı süreci, bir tür cezalandırma biçimi değildir . İnsanların ne ile suçlandıklarını bile bilmeden aylardır hapiste tutulmaları, normal işleyen bir demokratik hukuk devletinde söz konusu olmamalıdır.

Milliyet

Taha Akyol: Darbe ideolojisi

Mustafa Balbay’ın günlükleri bir gazetecinin haber yapmak ya da kitap yazmak için aldığı notlar mıdır? Bundan öteye, ordu içinde bir grubun Genelkurmay Başkanı’na ve hükümete karşı yaptığı çalışmalara katıldığının belgeleri midir? Elbette meslektaş olarak temennim birincisidir. Nihai kararı yargı verecektir. Ancak bu belli, Mustafa Balbay notlarıyla tarihe önemli bilgiler vermiştir. Günlüklerde adları geçen generallerin ağızlarına kadar siyasete daldıkları... Ordunun yasal hiyerarşik yapısından farklı bir yapılanmaya gittikleri... Sadece hükümet için değil, komutanları olan Org. Özkök ve Org. Başbuğ için de “Gitmesi gerek” diye konuştukları görülüyor. Dahası, “artık gelip 10-15 yıl gitmeden işleri halletmek”ten bahseden yüksek rütbeliler var! Bunlar, daha önceki “günlükler”le de örtüşüyor. (…)

Sabah:

Umur Talu: Hepimiz Albayız!

(…) Birinin “özel” günlükleri onun özel hayatı değil de, memleketin karanlık dünyasına aitse… Anlama, aydınlatma yolunda belge niteliği taşıyorsa “gazetecilik” konusudur. Çarpıtarak koymak da, yokmuş gibi davranmak da “iyi” gazetecilik değildir. (…) ‘Balbay günlükleri'ni, birkaç günlük çalışmayla titiz biçimde gözden geçirerek ilk kez Tempo24 internet sitesinde yayınlayan, ikisi de eski Cumhuriyet çalışanı olan, ikisinin de gazeteciliğine, insanlığına inandığım Doğan Akın ve Aydın Engin'in doğru işçiliklerine güvenirim zaten.

Utanç bu!

Bu girizgâhtan sonra... Gerisi utançtır! Darbecilikleri bile bir yana; üstünde üniformanın en üstünü var diye, kendilerini halktan, Meclis'ten, herkesten üstün gören bir askeri zihniyet, demokrasi de bir yana, "imtiyaz ve zümre egemenliğini reddeden cumhuriyet" için bile başlı başına utançtır! Rektörlerin, bürokratların (sadece bu iktidar döneminde değil) esas duruştaki hali utançtır! Gazeteciliğini "kullandıran" gazetecilik hali utançtır! Patronunu pazarlayan gazeteciler, gazetesini pazarlayan patronlar utançtır! Gazeteciliği kışkırtıcılık, darbe organizasyonu, siyasi tezgâh aracı kılanlar utançtır! "Balbay günlükleri", aslında askeri olanını da sivil olanını da iyi bildiğimiz bu utancı bir kez daha suratımıza fırlattı.(…) Yine de keşke Balbay içeride olmasaydı.

Mehmet Barlas: Dava konusu günlükleri biz okuruz, kararı ise yargı verir

Son olarak yayınlanan "Mustafa Balbay Günlükleri" konusunda bazı meslektaşlar dün benim görüşümü de almak istediler. Balbay'ın kitaplarını imzalamak için Cumhuriyet'teki toplantıya katılmamı da hatırlatarak, "Bu günlüklerde darbe girişiminin kanıtları var... Balbay'la dayanışmanın yanlışlığını kabul ediyor musunuz" diye soru soran da oldu. Öncelikle "Balbay'a ait olduğu ileri sürülen günlükler konusunda onun ve onun avukatının görüşünü almak, benim görüşümü almaktan daha öncelikli bir gazetecilik uğraşı olmalıdır" dedim. Ayrıca, Balbay'a destek vermenin hapisteki bir meslektaşla dayanışma hareketi olduğunu ve bunun Ergenekon adı verilen dava ile bağlantılı bir davranış olmadığını anlatmaya çalıştım.

Nazlı Ilıcak: “Hepimiz Balbayız”!

(…) Öyle bir hava yaratıldı ki, sanki yargı ile hükümet el ele muhalefet edenleri hapse tıkıyor, bizler de günah alıyoruz. www. tempo24.com.tr adresine giriniz ve 1999'dan beri Mustafa Balbay'ın ilhan Selçuk'la birlikte, askerlerle nasıl yakın temas kurduklarını görünüz; darbeye teşvik edici tavırlarını ve alınan bilgiler doğrultusunda Cumhuriyet gazetesinin yaptığı yayınları okuyunuz. Okuduktan sonra, bakalım, "Hepimiz Balbayız" diyebilecek misiniz?

Emre Aköz: Desteklediğiniz Mustafa Balbay'ın kim olduğunu gördünüz mü?

(…) Mustafa Balbay'ın darbecilerle yaptığı konuşmaları kaydettiği günlük, pazartesi günü sızdı. Günlükler, Balbay'ın gazeteci gibi değil, darbe heveslilerinin basın danışmanı gibi davrandığını ortaya koyuyor. Balbay'ın Darbe Günlükleri, ifade ve basın özgürlüğü kavramlarıyla hakikatin kamufle edilemeyeceğini gösterirken, demokratlıkları imajdan ibaret olanları da deşifre etti.

Not 1: Daha ziyade askeriyede kullanılan kamuflaj kelimesi ne de güzel uydu; değil mi?
Not 2: Medyada bomba etkisi yapan Balbay günlükleri, dün bazı gazeteler tarafından okurlarına şöyle sunuldu:

Taraf: İlk sayfanın tamamı dahil, dört sayfa ilave (toplam: 7285 santimetrekare). Milliyet: İlk sayfanın tepesinde ve sağında 501 santimetrekare. Radikal: İlk sayfanın tepesinde 301 santimetrekare. Vatan: İlk sayfanın tepesinde 132 santimetrekare. Cumhuriyet: 18'inci sayfanın altında, 205 santimetrekare. Hürriyet: İlk sayfanın altında 69 santimetrekare. Sabah: 0 (sıfır) santimetrekare.

Radikal

İsmet Berkan: ‘Altın Müselles’

(...) Mustafa Balbay’ın bilgisayarından çıkan notlar, Ankara’da gazetecilik yapmış kişiler açısından hiç de yabancı olunmayan söylemler içeriyor. Bu sözleri, ülkenin seçilmiş iktidarına karşı yapılan ağır eleştirileri dinlemek bir şey, o eleştirileri yapanlarla bir olup hükümetten kurtulma planları hazırlamak başka bir şey. Daha önce bu köşede 2003 sonu ve 2004 başında meydana gelen darbe girişimlerini anlattım. Balbay’ın notlarının can alıcı kısmı da bu girişimler esnasında Cumhuriyet gazetesinin oynadığı rolü aydınlatıyor. Türkiye o günleri daha çok konuşacak. Eteklerdeki taşlar daha yeni yeni dökülmeye başlandı. (...) 


Haluk Şahin: Balbay, gazetecilik, darbe

Mustafa Balbay’ın olduğu öne sürülen günlükler gündeme geldi, ama ben gazeteci-haber kaynağı ilişkisini bu son olaydan ayrı olarak, ilke düzeyinde tartışmak istiyorum.
Şundan:
1) Balbay haberinin kaynağını bilmiyoruz. ‘Gazeteciliğe Giriş’ ders kitapları “Kaynağını bilmediğiniz haberlerden sakının; birileri sizi kullanmak istiyor olabilir” der.
2) Günlükler gerçekten Balbay’a ait olsa bile, ne kadar tırpanlanmış olduğunu bilmiyoruz.
Belki de en can alıcı cümleler çıkartılmıştır. Ya da bazı cümleler eklenmiştir.
3) Balbay şu anda Ergenekon yargılamasının tutuklu sanığıdır. Söylenecekler onun adil bir biçimde yargılanmasını zorlaştırabilir. Adil yargılanma hakkı temel insan haklarından biridir.
Ayrıca, bütün bunları müthiş bir psikolojik savaş bağlamında yaşadığımızı da unutamayız.
İlke düzeyine geçersek...
Muhabir ile haber kaynağı arasında saygılı bir mesafe bulunması gerekir. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı adına bir çeşit kamusal görev yapan muhabir elbette herkesle görüşür. Haber yaratma konumunda bulunan güç odaklarının temsilcileriyle haydi haydi görüşür. Kapalı kapılar arkasında da görüşür. Bunlara askerler de dahildir.
Ama gazeteci olduğunu aklından çıkarmadan, olayları yönlendirme ya da haber kaynağını
kışkırtma gibi yollara sapmadan görüşür. (…)Darbeci olduğu iddia edilen kesimin başarısız olmasının nedenlerini de (eğer doğruysa) Balbay’a söylenenlerde görmek mümkün. Belli ki, darbe hayali kuranlar karşılarındakileri çok küçümsemişler. AKP liderlerini, örneğin, ‘beyninin yarısı çürümüş’ zombiler olarak tanımlamışlar.

Avni Özgürel: Gazetecilik nerede biter?

Hükümet darbesinin ya da ayaklanmanın hangi şartta meşru sayılacağı sorusunun cevabı sır değil. Ölçü, hareketin kime karşı yapıldığı sorusuna, totaliter idareye, diktatörlüğe, zulme karşı cevabı verilip verilemediğidir. Ancak ve sadece o şartla, her sınıf, her meslek grubundan insanlarla birlikte gazeteci için de isyan hak olur. Bunun dışında hiçbir sebep demokrasiyi idare biçimi olarak seçmiş bir toplumda darbe girişimine desteğe ve bu amaçla sürdürülen gizli/açık, askeri/sivil faaliyetlere iştirake hak verdirmez. Gazeteciliğin bittiği, siyasetin başladığı nokta budur. (…)

Taraf

Ahmet Altan: Günlükler

Mustafa Balbay’ın günlüklerini okuyunca içim acıdı. Bu tür olaylarla her karşılaştığımda aklıma takılan o basit soru gene canlandı zihnimde. Niye yetmiyor? Balbay, genç bir gazeteci, Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara temsilcisi, sütunu, okuyucuları, hayranları var, televizyon programları yapıyor. Onun yaşındaki bir gazeteci başka ne ister? Mesleğinde yükselmiş, başarılı olmuş. Fikirlerini her gün, her mecrada söyleme imkânına sahip. Niye gidip darbecilerle işbirliği yapar, toplantılar düzenler, fikirler verir? Düşüncenin sınırları içinde kalmasına engel ne? Aynı soru İlhan Selçuk için de geçerli.

(…) Saygı ancak korkuyla beslendiğinde ortaya çıkıyor galiba burada. Bu ülkenin geleneği, göreneği, eğitimi sadece “devlet gücünü” yükseltiyor, burada kimse “koskoca yazar”,”koskoca şair,” koskoca ressam” olamıyor, burada sadece “koskoca” generaller, valiler, kaymakamlar var. Bu gazeteciler, patronlar, işadamları da o “içi korkuyla doldurulmuş” şişkin saygıyı elde etmek istiyorlar. Sadece saygı görmek değil, korkutacak güce de sahip olmak istiyorlar. Emirler verebilmek, tayinler yapabilmek istiyorlar. Artık hiçbir çağdaş ülkede bulunmayan bir “korkutuculuğun” parçası haline gelebilmek istiyorlar. Bütün bu gizli işler, toplantılar sanırım bunun için. Kendi halkını “korkutarak” bir yere varamaz insan. Varsa da orada fazla kalamaz. Bir yere varılacaksa, oraya ancak halkınızla, insanlarınızla, içinde korkuya hiç yer olmayan bir saygınlıkla varabilirsiniz. Buna inanmadınız mı her şeyi, elinizdeki o hak edilmiş saygınlığı da kaybedersiniz.


Yasemin Çongar: Balbay’ın günlüklerini okumanın hüznü

(…) ilkin Tempo24 ün yayınladığı, Taraf’ınsa "Sivil Darbe Günlükleri" başlığıyla okurlarına sunduğu notlara, aydınlanma felsefesinin olabilecek en sığ yorumuyla beslenmiş halk düşmanı bir zihniyet ve o zihniyetle palazlanmış bir darbe tutkusu egemen. Notları okuyunca görüyorsunuz ki, bu memleketin birtakım generalleri ve birtakım yazarları, 2000'ler Türkiye'sinde 1920'ler Türkiye'sini özleyen; insanlığın son iki yüzyılda yaşadığı siyasi ve kültürel dönüşümlerden büyük ölçüde bihaber; dünyanın dengelerini, gidişatını, değişimin yönünü anlamaktan aciz adamlar. Görüyor ve üzülüyorsunuz (…)

Zaman

Mustafa Ünal: Sevgili günlük…

Gazeteciler ileride değerlendirmek üzere özel notları bir ajandaya kaydeder. Bunlar genellikle de zamanı gelince bir kitabın malzemesi olur. Olayların perde arkasını, sıcağı sıcağına yazılamayan günlüklere düşülen o notlar aydınlatır. Günlükler iyi niyetlerle kaleme alınsa da bazen farklı amaçlar için kullanılır. Sözgelimi ünlü devrimci Che Guevara'nın 'Gerilla Günlüğü' hükümet kuvvetlerinin eline geçince çok arkadaşının başını ağrıtmıştır. (…) Gazetecinin günlüğünü dikkatle okudum. AK Parti iktidara geldikten sonra Ankara kulislerinde fısıldanan senaryoları doğruluyor. Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ve Adli Müşavir Erdal Şenel'le yaptığı görüşmelerin hepsinde 'AK Parti hükümeti'ne karşı bir şeyler yapmak lazım' cümlesi geçiyor. Bir şeylerden kasıt da darbe... Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere siyasiler için çirkin ifadeler kullanıyor. Özel sohbette de olsa en üst rütbeye kadar yükselmiş Türk askerine bu üslup yakışmıyor. Hükümetin ilk yıllarında Cumhuriyet'in manşetine taşınan 'Genç subaylar tedirgin' haberinin ordu içinde sıkıntıya yol açtığını da öğreniyoruz. Öyle görünüyor ki gazetecinin günlüğünü daha çok tartışacağız..

A. Turan Alkan: Kumaşçılar da tedirginmiş meğer

Hatırlarsınız, ara sıra gündemdeki konular hakkında bazen hayali diyaloglar kaleme alırdım; öyle bir üslûp. Mustafa Balbay'ın 14 punto hurufat ile 66 bilgisayar sayfası tutan not defteri; daha doğrusu bilgisayarla tuttuğu kayıtların metni, dün DMG'ye bağlı iki web sitesinde birden yayınlandı. Öyle şeylerden bahs ediyor ki, her gazeteci böyle ayrıntıları bilmek, onlara sahip olmak için can atar. (…) "Notlar" hakkında şimdilik söylenebilecek en isabetli söz, bu metne bakarak askerlik ve gazetecilik hakkında doğru bilgi edinilemeyeceğidir. Dedik ya, kendilerince "Devlet sohbeti" yapmışlar...


Akşam

Oray Eğin: Mustafa Balbay’ın günlüklerini okudum

Ergenekon soruşturmasındaki haber kirliliği ve sızdırılan belgelere son olarak Mustafa Balbay'ın günlükleri eklendi. İçeriği bir yana, önce bu günlüklerin algılanış biçimi üzerine birkaç şey söylemek gerekiyor. Hepimiz bu mesleği yaparken siyasetçi, asker, işadamı çevrelerinden önemli isimlerle buluşuyoruz. Bu buluşmaları kendimize saklamak, 'off the record' konuşmaları unutmamak ve ileride faydalanmak için notlar tutuyoruz. Not tutmayan, günlüğü olmayan gazeteci değildir zaten.(…) Peki, Mustafa Balbay'ın günlüğünde bu kadar fırtına kopartacak ne var? Doğrusunu isterseniz bu konuşmaları okuyup da bir darbe planı, bir örgütlü hareket olduğunu düşünmek biraz zorlama olur. Ancak bu günlüklerde ortaya çıkan bir 'üslup' sorunu var. Açıkçası bir askerin görev tanımının dışına çıkıp olur olmaz konularla ilgili görüş beyan etmesinin tartışmalı bir durum olduğunu düşünüyorum. Şener Eruygur'un kalkıp da medya, siyaset, ekonomi üzerine görüşlerini açıklaması, üzerine vazife olmayan konulara girmesi ne derece doğru? Sonuçta Şener Eruygur sadece bir asker.Bana kalırsa asıl tartışmamız gereken nokta bu. Onun ötesinde Mustafa Balbay iyi gazetecilik yapmıştır. Bir dönemi anlamak için, ileride aktarmak için önemli aktörlerle görüşmüş, notlar tutmuştur. Nasıl Hasan Cemal'in günlükleri sayesinde bir dönemi anladıysak, belki de bu notlar kitaba dönüştüğünde tarihimizde bir başka döneme ışık tutulacaktı. Ben bu günlükleri bu şekilde okudum.

Cumhuriyet

Deniz Som: Balta

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti Ankara temsilcimiz ve yazar arkadaşımız Mustafa Balbay'ın tutukluluğuna yapılan itirazı reddettikten bir saat sonra "tempo24" diye bir internet sitesinden medyaya Balbay'ın "darbe günlükleri" servis edildi.

Deniyor ki, Balbay'ın sekiz ay önceki polis baskınında müsadere edilen bilgisayarında; Balbay'ın sildiği "notlar"ına ana bellekten iz sürülerek ulaşılmış. Balbay'a ait olduğu iddia edilen "notlar"dan nasıl bir darbe planlandığını anlamadığınız gibi örneğin henüz açıklanmayan iddianamenin ikinci cildinde yer alması beklenen bu iddiaların savcılıktan veya polisten nasıl çıkıp "tempo24"e ulaştığını anlamak da olası değil. Anlaşılabilir olan bir tek gerçek var; "tempo24"e savcılık veya polisten servis olasılığının yüksek olduğu.

Tempo24 adındaki internet sitesi Alman ortaklı sermaye yapısına sahip. İnternet sitesinin sahibi; Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A. Ş. Sitenin tepe yöneticisi Hürriyet'te yazan Mehmet Yakup Yılmaz; genel yayın yönetmeni Doğan Akın! Tempo24, "Balbay'ın darbe günlüklerini servise koyarken" bunların bir gazetecinin notları mı, yoksa darbe girişimi içinde bulunmak mı olduğunu okurların yorumuna" bırakmış . Tempo 24'ün açıklamasında, yaptıkları yasadışı işi savunmak için Mustafa Balbay'ın özel hayatına ilişkin bilgileri servis etmediklerini söylüyorlar! Eksik olmasınlar... Kendilerini tatmin etmeye çalışıyorlar ama nafile.

Bu arada Tempo24'ün genel yayın yönetmeni Doğan Akın'ın ne diyeceğini ise doğrusu kimse merak etmiyor. Doğan kardeş, bir zamanlar Cumhuriyet'in Ankara Bürosu'nda haber müdürü olarak çalışırdı. Bir gün, Anavatan Partisi'nin kontenjanından Anadolu Ajansı yönetim kuruluna atandı. Ankara Temsilcimiz Mustafa Balbay, yeni görevinden dolayı kutladı fakat Doğan kardeşin Cumhuriyet'teki görevine son verildi. Atasözündeki gibi; ağaca balta vurmuşlar, "neyleyim sapı bendendir" demiş!


Yeni Şafak

Ali Bayramoğlu: Balbay'ın günlükleri ve diğerleri…

Mustafa Balbay'ın günlüklerini, okuyorum. Aynı Özden Örnek'in günlüklerini okuduğum gibi… Ayışığı, Sarıkız operasyonlarını, darbe hazırlıklarını anlatıyor bu günlükler ve birbirini tamamlıyor. Sayfalar akıp gidiyor… Mustafa Balbay-Şener Eruygur… Şener Eruygur-İlhan Selçuk… Levent Ersöz, Şener Eruygur ve kalabalık bir gazeteci topluluğu… Konu hep aynı, toplumu ve devleti siyasi iktidara karşı nasıl seferber etmek gerek, bunu konuşuyorlar… Sadece tartışmıyor, plan yapıyorlar, somut önerilerde bulunuyorlar… Balbay, Ergenekon davasından tutuklu, hükümeti silah zoruyla devirmek için teşekkül kurmaktan suçlanıyor… (…) Kimi köşe yazıları Balbay'ın tutuklanmasını, anlaşılması zor bir "düşünce özgürlüğü" meselesi ilan ettiler ve onun imza gününe onun adına katıldılar. Anlaşılması gerçekten zor… Değil mi ki o gün bugün kimi yazarlar o dayanışmaya neden katıldıklarını anlatmak zorunda hissediyorlar kendilerini…

Abdullah Muradoğlu: Darbecilere gaz vermek gazetecilik midir?

(…) Madem yeri geldi, Mustafa Balbay'a atfedilen 'darbe günlükleri' hakkında bir iki laf etmek istiyorum. Günlükleri hem bir okur, hem de bir gazeteci olarak yorumladım. Bir okur olarak günlüklere baktığımda darbe yapmaya hevesli generallerle düşüp kalkan, dahası onlara hem gaz hem akıl vermeye çalışan bir adam gördüm. Bir gazeteci olarak baktığımda ise, ortada herhangi bir gazetecilik faaliyeti göremedim. Nesi gazetecilik bunun? Bu yüzden Ahmet Kekeç gibi, "Balbay, her şeye rağmen, bir gazetecidir. Fikrine katılırsınız, katılmazsınız... Elinde kaleminden başka bir silah, bir tamamlayıcı bulunmamaktadır” diyemiyorum. Kalem, her zaman masum bir aparatçık değil çünkü. Bu aparat yeri geliyor andıç olabiliyor, yeri geliyor masum insanların hayatını karartabiliyor. Düşünüyorum da söz konusu darbe heveskârlığı teşebbüs aşamasında kalmasaydı belki de bu yazıyı kaleme alacak bir gazete bile bulunmayacaktı ortada. Bunda darbeci yazarların rolü olmayacak mıydı? Tekrar ediyorum, suçu kanıtlanana kadar kimse suçlu değildir.

Vatan

Reha Muhtar: Mustafa’yla ilgili ‘belge’lerden sonra, onunla dayanıştığıma pişman mıyım?

Dün Radikal Gazetesi’nden başladı, Zaman ve Bilgi Üniversitesi’nin haber sitesine kadar bilumum yerden gelen telefonlar susmadı... Herkes aynı şeyi merak ediyordu: “Mustafa Balbay’ın Şener Eruygur’la olduğu ileri sürülen konuşma notlarının ortaya çıkmasından sonra, Mustafa’ya verdiğim destekten dolayı pişman mıydım?..” Ben hüküm verilene kadar bir insanı suçsuz sayan bir ekolden geliyorum... (…) Ancak bunlar mahkemenin safahatıyla ilgili mülahazalar... Benim insanlık değerlerim mahkemenin dışında... Ne yani?.. Mustafa hiç arzu etmesem de, suçlu çıksa o Mustafa benim tanıdığım Mustafa olmayacak mı?.. İnsanın babası suçlu olsa, hırsız çıksa, “O insan senin baban olmayacak mı?..” Hukuk hukuktur... Dostluk, arkadaşlık, insanlık, zor zamanda, tanıdığını yaprak gibi ortada tek başına bırakmamak ise bir fazilet... Mustafa suçlu da çıksa, suçsuz da benim tanıdığım ve yakınım bir insan... Benim kitabımda, zor günlerinde bir adamı hiç tanımıyormuşum gibi basıp kaçmak yazmaz... Darbeler faziletsiz girişimler olabilir... Ancak insanlık ve dostluk darbelerden maada bir fazilettir... Asalet insanlıktan ve arkadaşlıktan utanılacak kadar “ödlek” değildir...

Can Ataklı: Bu günlüklerden darbe çıkmaz

(…) Asker eğer darbeye karar verdiyse bunu gazetecilerle, sendikacılarla konuşmaz. Asker 27 Mayıs’ta da, 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de kimseyle uzun konuşmalar yapmadı, fikir alışverişinde bulunmadı. Şartların hazırlanmasına olanak sağladı ve günü gelince de balyoz gibi indi. Balbay’a atfedilen günlüklerden anlıyoruz ki, asker böyle bir hazırlık içinde değil. Tam tersine bunun demokratik yoldan nasıl halledilebileceğini sorgulamaya çalışıyor. Bu nedenle medyanın, sivil toplum kuruluşlarının, hatta iş dünyasının nasıl bir araya getirilebileceği konuşuluyor. Günlükleri okurken dikkat ettim, darbe çağrısı olarak algılanacak konuşmaları askerler değil diğerleri dile getiriyor. Hatta askerler “bir darbenin mümkün olamayacağını” söylüyor.

Star

Mehmet Altan: ‘Balbaylar’

(…) İlhan Selçuk gibi kendisi de Ergenekon sanığı olan Mustafa Balbay’ın 2002-2005’te darbeci generallerle yaptığı görüşmelerin notları Türkiye’nin darbe eşiğinden döndüğünü kanıtlamakta. Tabii bu belgeleri Oramiral Özden Örnek’in günlükleriyle birlikte okumak gerek. O zaman, bugünkünden çok daha devrimci, atılımcı, reformcu bir AKP var... AB sürecinde hızlı ve samimi bir şekilde koşarak olağanüstü yeniliklere imza atıyor. Statükonun Kıbrıs kelepçesini kırıyor... Ankara İttihatçıları da bundan son derece rahatsız oluyor... Çünkü AB tam üyeliği demek, eskinin tümden ölümü demek. Zaten cuntacılar da bunca uğraşıp darbeyi başaramamalarının nedenini ‘AB sürecine’ bağlıyorlar. Dilerim, AK Parti de bu günlüklerden gerekli dersleri alarak, üstüne çöken ataleti bir yana koyar. (…)

Aziz Üstel: Balbay’ın darbe günlükleri

(…) Benim anlamadığım bir şey var. Sen 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşamışın. Bunların acılarını görmüşün. İnsanların nasıl un ufak edildiğine tanık olmuşun. Şimdi kalkıp da nasıl yeni bir darbeye, hem de 10-15 yıl halkın üzerinden silindir gibi geçmeyi tasarlayan insanlara destek verirsin? Ondan sonra da demokrasi üzerine ahkam kesersin! Varsa yoksa Cumhuriyet Gazetesi. Bunun dışında herkes hain, ahlaksız, çıkarcı, yandaş... Ha Cumhıriyet Gazetesi’nin de tümü değil. Sadece üç beş kişi. ‘Diğerleri yaramaz!’ Bu günlük son sözü Atilla Ateş’e bırakalım. Günlüklerden aldığımız: ‘Bunlara sopa gerek sopa!’

Şamil Tayyar: Balbay görevini yaptı

Günlükler gösteriyor ki, 2003 ve 2004 yıllarında darbe planları hazırlamakla suçlanan Şener Eruygur, o dönemde Cumhuriyet Gazetesi ve bazı yazarların izlediği politikadan çok memnun. Hele Mustafa Balbay’a bayılıyor. 23 Mayıs 2003 günü Cumhuriyet’in manşetindeki ‘Genç Subaylar Tedirgin’ manşetinden dolayı Balbay’ı arayıp teşekkür ediyor: ‘Siz görevinizi yaptınız...’

Balbay, bundan cesaret aldığı için midir, bilinmez, daha sonra görüştüğü ve ‘Ne yapmalı?’ diye soran komutanlara, ‘28 Şubat benzeri durum diyorsunuz ama bu kez atılacak adım sonuç alıcı olmalı, süreye yayılınca görünen ortada’ diyebiliyor. Yani, 28 Şubat denenen post modern darbe yöntemini yeterli bulmuyor ve ‘vurunca ses getirin’ dercesine çözüm yolu olarak darbeyi işaret ediyor.

Mustafa Karaalioğlu: Çıkarın kalemi kâğıdı, sınav var

Tekrarlayalım... 28 Şubat’ta rol alan, aracılık yapan, yardım ve yataklık suçunu işleyen; hasılı bir şekilde o suça karışan herkes tasfiye oldu. O günlerin kibri, istihzası ve kudretinden eser taşımaksızın bugün insan içine çıkamaz duruma düştüler. Silinip gittiler... Tarihe de kötü bir nam bırakarak. Askeri ve bürokratik kadrolar, siyasi parti liderleri, transferci milletvekilleri, sözümona sivil toplum örgütü liderleri, sonradan birer hortumcu oldukları anlaşılan işadamları... Hepsi silindi. Peki kim kurtuldu o faturayı ödemekten?. Hangi sınıfa bir şey olmadı, kimler hala hiçbir şey olmamış gibi işlerinin başında? Medya... (…) Balbay günlüklerinde ‘bazı gazeteciler’den söz ediyor. En az kendisi kadar o isimler de önemli. 12 yıldır hiçbir şey gizli kalmadı, o isimler de çıkar, üç vakte kadar öğreniriz içimizdeki silahşörleri. (…)

Bugün:

Ali Atıf Bir: Tempo24 nasıl "Taraf" oldu...

İlk defa Doğan Grubu'nda bir mecra (tempo24.com.tr) Mustafa Balbay'ın günlükleri ile Ergenekon Davasında kamuoyunun aklını "Ergenekon gerçekmiş" duygusu yaratacak şekilde etkiledi... Yani ciddi şekilde "Taraf" oldu... Aynı gruptaki diğer mecralar da haberi Tempo24'ten alarak başka türlü Taraf oldu… Herkes bu Taraf olma olayına şaştı kaldı... "Nasıl ya? Bu resmen Ergenekon'un onaylanması demek... Nasıl olur da Mustafa Balbay'ın günlükleri Doğan Grubuna ait bir mecrada yayınlanır?" diye soranlar çoğunlukta... Aynı sorular benim de kafamı kurcalamadı değil... Bu nedenle Balbay'a ait olduğu söylenen günlükleri dikkatlice okudum... Sanırım aradığımı aşağıdaki konuşmalarda buldum.

ŞE: ... Bir şeyler yapmamız lazım arkadaşlar. Bu medya çok önemli.
-: Paşam bu konuda sizi anlıyoruz ama inanın bu iş yazarlardan çok gazete politikalarının işi... Mesela genel yayın yönetmenleri ile de görüşün, patronlarla konuşun...
ŞE : Doğru da bu Ertuğrul Özkök'le ne konuşulur, konuşulur mu?
-: Haklısınız
ŞE: (Gülerek, Özkök soyadını kastederek ) Soyadlarda sakatlık var.

Burada Ş.E. dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur, soyadında sakatlık bulunan kişi ise günlüğün diğer kısımlarında askeri darbeye karşı olduğu söylenen dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök... Dolayısıyla Balbay'ın günlükleri son dönemde "yandaş medyada" adı "Ergenekoncu Genel Yayın Yönetmenine" çıkan Ertuğrul Özkök’ü aklıyor. Bu nedenle de… Sanırım ne demek istediğimi anlattım... Başka sorum yok.

Vakit

Ali İhsan Karahasanoğlu: Balbay ve yardakçıları, buyursun açıklasın!

Mustafa Balbay üzerinden “Basın özgürlüğü kısıtlanıyor” propagandası yapanlar, bakalım şimdi ne diyecekler? Ülkenin polisi, savcının emri ile bir gazeteciyi gözaltına almış.

Hasan Karakaya: Arınç haklıydı... Şimdi daha da haklı!

Aynı zamanda bir “asker çocuğu” olan TBMM eski Başkanı Bülent Arınç, AK Parti’nin Van seçim bürosunu ziyareti esnasında, “Ergenekon Terör Örgütü”ne “üye” ve “yönetici” oldukları gerekçesiyle tutuklanan ve haklarında “ikinci iddianame” hazırlanan “generaller” için, “İyi ki bu paşalarla savaşa girmemişiz” demiş ve “gerekçe”sini de şöyle açıklamıştı:

Abdurahim Karakoç: Atasagun’u bırak-Balbay’a bak

Bir manşet haberle başladı merakım... Hayatımda hiç para verip almadığım Hürriyet isimli gazeteyi aldım... Çünkü haber orada yayınlanmıştı... Bırakın Atasagun’u da, siz, Sezer’in çok sevdiği, arada bir halvet olduğu Mustafa Balbay’ın notları ve o notlardaki darbe muhtevaları Hürriyetçileri hiç mi ilgilendirmiyor? Amma herkes sizi darbeci yandaşı zanneder…

Evrensel

İhsan Çaralan: Mustafa Balbay’ın günlükleri!

(…) İki önemli sorunu gündeme getiriyor: Bunlardan birincisi, “günlükler”in basına servis edilmesidir. Bunlar servis edilmiştir; çünkü, bu bilgiler savcılığın elindedir. Sadece bu sefer, “yandaş basın”dan değil de Doğan Grubu üstünden servis edilmesi düşünülmüş görünüyor. Bu elbette “sanığın hakları” ve benzeri pek çok hukuk konusunu, suç ve ceza konusunu gündeme getirmektedir. Bu belgelerle ortaya çıkan ikinci şey ise “Balbay’ın günlükleri”nde yansıyan bilgilerin gazetecilikle, bir gazetecinin bir olayı izleyip haberleştirme ya da kitap yazma hazırlıklarıyla ilgili olamayacağının apaçık olmasıdır. Günlüklerde görüldüğü gibi; Balbay’ın, katıldığı toplantılarda önerilerde bulunması, strateji tartışmalarına aktif katıldığını gösteren notlar alması, kendi fikirlerini açıklaması, yapılacak olanları yönlendirmeye kalkması, gazetecilik ya da “araştırmacı gazeteci-yazar”lıkla açıklanabilir değildir. (…)“Balbay günlükleri” eğer samimi Kemalist çevrelerde, cumhuriyetin ileri değerlerini savunma gayreti içindeki kesimlerde uyarıcı olursa, demokrasi mücadelesiyle onların birleşmelerini kolaylaştıran bir rol oynarsa, kötülükten iyilik doğabilir.

Fatih Polat: Darbe mihmandarlığı mı gazetecilik mi?

(…) Darbeyi ısındıran haberler yapan ve bunu yaparken de darbe tezgahı içindeki generallerle sıkı fıkı olan bir gazetecinin bu gayretkeşliği, mesleki etik açısından tolere edilebilir mi?
Darbe mihmandarlığı ile gazetecilik arasındaki derin farkı, girdiği derin ilişkilerle silikleştirenlere sessiz kalan da, bir ucundan bu değersizleştirme, silikleştirme eylemine ortak olacaktır. Eğer bu günlüklerin gerçek değil de daha önce örnekleri görüldüğü gibi bir ‘andıç’ ürünü olduğu ortaya çıkarsa, elbette ki bu durumda Balbay’ı iç rahatlığıyla savunabiliriz. Aksi durumda bizim tutumumuz, darbe mihmandarlığına karşı gazeteciliği savunmak şeklinde olacaktır.