Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti'nin ev sahipliğinde, muhalefet partisi liderleriyle 3'üncü kez bir araya geldiklerini belirterek, "İlk başladığımız günden bu güne çok ciddi mesafe aldık. Her geçen gün daha da samimi bir ortamda gerçekleştirdiğimiz bu toplantılar, kararlılığımızı kavileştirmektedir" dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, genel merkezde basın toplantısı düzenledi. Karamollaoğlu, Demokrat Parti'nin ev sahipliğinde, muhalefet partisi liderleriyle 3'üncü kez bir araya geldiklerini hatırlatarak, "İlk başladığımız günden bu güne çok ciddi mesafe aldık. Her geçen gün daha da samimi bir ortamda gerçekleştirdiğimiz bu toplantılar, kararlılığımızı kavileştirmektedir. Bizler, her birimiz; sorumluluklarımızın, insanımızın talep ve beklentilerinin çok iyi farkındayız. Bu masanın vatandaşlarımıza umut olduğunu ve güven verdiğini görüyor; bunu boşa çıkarmamak adına adımlarımızı gayet ciddi atıyor, süreci hassasiyet ve titizlikle yürütüyoruz. Aldığımız kararların ve bundan sonra atacağımız adımların ülkemiz ve insanımız için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum" dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Gezi Parkı Davası’nda verilen kararı; “Bir yerde hukuk, adalet olmadan orada huzur olmaz. İktidar kendisinin ve gerçeklerinin dışında karar veren hakimleri değiştirip, geçmişte kendisinden aday olan, kendisi ile menfaat ilişkisi içinde olanları mahkemelere atayıp sonra onların kararlarını adaletin tecellisi olarak görüyor. Kavala meselesine hiç girmedim, çarpıtıldığı için. Ama gidişat bizi korkutuyor. Yeni tayin edilen hakim, alınan karara itiraz eden başka bir hakimden farklı düşünüyor. Ama kararı yeni tayin edilen bir hakim vermiş oluyor. Biz buna itiraz ediyoruz. Bu yüzden yarın seçim kurulları yasasında yapılan değişiklik neticesinde iktidarın menfaatlerini kollayacak hakimlerden endişe ediyoruz, açıkça söylüyorum” dedi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Karamollaoğlu’nun açıklamaları şöyle:
"Bu toplantı kararlılığımızın bir neticesi"
“Liderler zirvesinde, Demokrat Parti'nin ev sahipliğinde, saygıdeğer genel başkanlarla üçüncü kez bir araya geldik. Hemen şunu ifade etmeliyim ki; ilk başladığımız günden bugüne kadar birçok kez gündeme getirilen şüpheli ifadelere rağmen bu toplantının bir istikrar oluşturduğunu ve bu istikrarın da ülke geleceği için umut doğurduğunu ifade ediyorum. Bu toplantı kararlılığımızın bir neticesi çok ciddi mesafe aldık. Her geçen gün daha da samimi bir ortamda gerçekleştirdiğimiz bu toplantılar, kararlılığımızı kavileştirmektedir. Bizler, her birimiz; sorumluluklarımızın, insanımızın talep ve beklentilerinin çok iyi farkındayız. Bu masanın vatandaşlarımıza umut olduğunu ve güven verdiğini görüyor; bunu boşa çıkarmamak adına adımlarımızı gayet ciddi atıyor, süreci hassasiyet ve titizlikle yürütüyoruz.
"İktidar cephesinde büyük laflar var, icraat yok"
Gönül isterdi ki Ramazan ayını geride bırakırken insanımızın hayatında gözle görülür iyileşmeler olsun, bir nebze yüzünü güldürecek güzel haberler verilsin. Ülkemizin problemlerine çözümler üretilsin, hiç olmazsa bu yolda bir gayret ortaya konulsun. Fakat iktidar cephesinde büyük büyük laflar var; fakat icraat yok! Gözlerinden ışık saçarak ekonomiyi düzeltemeyeceğini anlayan Bakan, şimdi de gemileri karadan yürütmeyi denemeye karar vermiş. Sultan Fatih olabilmek öyle her kişinin harcı değildir, sizin hiç ama hiç değildir! Siz bırakın bu beylik lafları da kara yolunda gidip gelmesi gereken araçlar akaryakıt fiyatları nedeniyle kaldırımlarda, otoparklarda yatıyor; buna çözüm bulun. Fiyat artışlarına çözüm bulun. Aileler ve özellikle üniversite öğrencileri, bayram gelirken kara kara nasıl memleketine gideceğini düşünüyor; bilet fiyatları can yakıyor çünkü. Biletler almış başını gitmiş. Olağanüstü mucizelere gerek yok; iktidarın yapması gereken işinizi düzgün yapın, doğru yolda dosdoğru gidin; sizden beklenen budur.
"Erdoğan iktidarının inat uğruna Türkiye’yi getirdiği noktada..."
Vatandaşımızın son günlerde en mustarip olduğu konuların başında zannederim ev-araba fiyatları ve kiralarda yaşanan artışlardır. Parti çevresinin çıkarlarını, milletin çıkarlarının önüne koymuş bir yönetim anlayışı nedeniyle; insanımızın hayat kalitesi her geçen düşüyor. Sağlıklı beslenme, nitelikli eğitim, ulaşım ve hatta barınma gibi en temel ihtiyaçlar orta sınıf ve dar gelirli kesim için büyük bir lüks oldu. Erdoğan iktidarının inat uğruna Türkiye’yi getirdiği noktada; insanlar bırakın ev sahibi olmayı, artık kiralık ev bile bulamıyorlar. Giderek daha büyük bir sorun haline gelen ve önümüzdeki süreçte daha da fazla gündemimizi işgal edecek konut sorununa değinmeyi bu nedenle bir vazife olarak görüyorum. İktidarın ‘Herkesin evi-arabası var’ iddiasının aksine; ülkemizde konut sahipliği oranı 2014 yılından beri düzenli olarak düşüyor.
"Dünya çapında ev fiyatları 2021'de ortalama yüzde 10 civarında yükselirken; Türkiye’de bu artış yüzde 108 olarak gerçekleşti"
İktidarın son yıllarda ülkemizi içine sürüklediği ekonomik kriz nedeniyle ise, son iki yılda konut fiyatları daha hızlı arttı. Her olumsuz istatistikte olduğu gibi, konut fiyatlarında da ülkemiz yine ‘parmakla gösterilen ülkeler’ arasında yer alıyor. Dünya çapında ev fiyatları 2021'de ortalama yüzde 10 civarında yükselirken; Türkiye’de bu artış yüzde 108 olarak gerçekleşti. Konut fiyatlarının bu kadar arttığı ülkemizde, vatandaşların konut bulamama sorununa rağmen; TÜİK verilerine göre ise 1.5 milyondan fazla boş konut bulunuyor. 2013 yılında bu sayı sadece 200 bin civarındaydı. Yeni konut için alınan kullanım izinleri ve inşaat için alınan ruhsat sayıları da dikkate alındığında; boş konut sayısı önümüzdeki yıl 2 milyona yaklaşacak. İşte bu tablo bize iktidarın konut ve yapı politikasının halkın çıkarlarına göre değil; rant çevrelerinin isteklerine göre şekillendiğinin en net göstergesidir.
"Kira öder gibi ev sahibi olmak deyimi yerini, şimdilerde ev sahibi olur gibi kira ödemeye bıraktı"
Türkiye'de yıllık konut fiyatı artışı yüzde 134 iken, İstanbul'da yüzde 159 oranında gerçekleşiyor. Şu an kira fiyatları Türkiye genelinde 3-4 bin lira aralığında iken; İstanbul’da bu rakam 6 bine çıkmış durumda. ‘Kira öder gibi ev sahibi olmak’ deyimi yerini, şimdilerde ‘ev sahibi olur gibi kira ödeme’ye bıraktı. Eski kiracılara hukuken enflasyon ortalamasına göre artış yapıldığı dikkate alındığında ise; önümüzdeki bir yıl içerisinde kiraların daha çok ve hızla arttığına şahit olacağız. Geçtiğimiz hafta yayımlanan Resmi Gazetede; yurt dışına konut satışı yapacaklara devlet desteği verileceği ilan edildi. Gayrimenkul satışı da ihracat kabul edilecekmiş bundan sonra. İktidarda bulunan parti AKP olunca, ihracat denilince gayrimenkul akla gelmesi de gayet normal kabul ediliyor tabi artık.
"Başlarını sokabilecekleri evleri de ellerinden alıyor"
Gençlerimiz, memurlarımız, asgari ücretle çalışan emekçilerimiz tüm hayatı boyunca çalışmanın karşılığında 1+1 ev alabilmenin hayalini kurmaktan bile vazgeçmişken, iktidar yurt dışına konut satışını teşvik ediyor. Bu da yetmezmiş gibi 400 bin dolarlık konut karşılığında Türk vatandaşlığı veriyor! Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır. Geleceğini bu ülkede kurmak isteyen, umutlarını bu ülkede yeşertmek isteyen insanların vergisiyle; yine bu insanların mülk edinme hakkı ellerinden alınıyor. Türk lirasını neredeyse pul haline getirerek, vatandaşların birikim yaparak ev sahibi olma imkanını yok eden Erdoğan iktidarı, başlarını sokabilecekleri evleri de ellerinden alıyor. Vatandaşlarını kendi ülkesinde göçebe hale getiren iktidar, derhal bu kararından vazgeçmelidir. Zira, ülkeye birkaç kuruş döviz girmesi için satılan her konut; vatandaşlarımızın barınma hakkını elinden alıyor. Satılan her konutla gençlerin hayalleri yok oluyor.
"Biz herkes için insanca yaşamı mümkün kılmak istiyoruz"
Biz iktidara geldiğimizde sizin yaptığınız bu yanlışı mutlaka ve ivedilikle düzelteceğiz, ama geç olmadan bunu siz düzeltin diye bugün çağrıda bulunuyorum. Yoksa bu düzenlemeyi iptal etmek ilk işimiz olacak zaten ve konut satışı karşılığında vatandaşlık verme işine de kesinlikle son vereceğiz. Vatandaşlık için sıkı kriterler getireceğiz. Ülkemizi, döviz karşılığında konut ve vatandaşlık satmak zorunda bırakan bu muhtaçlıktan hızla kurtaracağız. Çünkü biz herkes için insanca yaşamı mümkün kılmak istiyoruz. İnsanca yaşamın ilk şartı da insanların huzurla barınabilmelerini sağlamaktır. İşte biz bu hakkı tüm vatandaşlarımız için mümkün kılacağız. Bunu başarmak inanın hiç zor değil. Bu bir öncelik ve tercih meselesidir. Beton ve rant merkezli bakan bu iktidarla, insan, çevre ve temel haklar odaklı bakan Saadet Partisi'nin öncelikleri ve tercihleri bu kadar birbirinden farklıdır işte.
"Elinden damlayan kanları temizleyebilirsen temizle de öyle konuş derler adama"
24 Nisan 1915'in yıl dönümünde, birtakım çevreler tarafından ifade edilen gerçeklikten uzak, tarihi hadiseleri günlük siyasetin mezesi yapmaya çalışan hadsiz ve yersiz açıklamalara da değinmek isterim. Öncelikle tarihi ve hatta bugünü soykırımlarla dolu ABD'nin, bu konuda cümle kurmak haddi de hakkı da değildir. Hakikatleri açıkça çarpıtan Joe Biden'ı şiddetle kınıyoruz. Önce bir dön, aynada kendine bak; elinden damlayan kanları temizleyebilirsen temizle de öyle konuş derler adama. ABD ve başta Batı ülkeleri olmak üzere, diğer tüm ülkeler bilmelidir ki; Türkiye'nin bu konuda veremeyeceği hesabı yoktur. Fakat bu konuda bizi hesaba çekmeye çalışanlar, önce kendi döktükleri kanların ve yerlerinden, yurtlarından ettikleri mazlumların hesabını vermelidir.
"İktidarın sürekli zikzak çizen dış politika anlayışı ülkemize pahalıya mal oluyor"
Ayrıca içerden birtakım kimselerin de; günlük siyasetin diline kendini kaptırarak, bu konu hakkında gerçeklikten uzak değerlendirmeler ve haksız iddialarda bulunduğunu görüyoruz. Biz batının bu ithamlarına muhatap olacak bir ülke değiliz, hiçbir zaman bu manzara ile geçmişte karşı karşıya kalmadık. 1915 hadiseleri bir tehcir, hicrete zorlama, kendi ülkesinin ordusunu arkasından vurmaya çalışanları göçe zorlama politikasıdır. Yanlışlıklar yapılmış olabilir ama günkü Osmanlı tarafında bu kabul edilip yapanlar cezalandırılmıştır. Soykırım bunun içine girmez o yüzden hükümetin bu konudaki tavrını yeniden özden geçirmesini istiyoruz. TBMM çatısı altında bunları dile getirenleri de ayrıca kınıyor, kendilerini tarihi yeniden okumaya davet ediyoruz. İktidarı da bu mesele başta olmak üzere, dış politikada ciddiyete davet ediyoruz. ABD başkanları ile ‘dostum ve küstüm’ hitapları arasında sürekli zikzak çizen bir diploması yürüten iktidarın bu tutumu ve Erdoğan'ın sürekli değişen söylemleri ülkemize pahalıya mâl olmaktadır. Dostum dostça olur, dostum olmayana küstüm demek çözüm olmaz. İçerde birtakım kimselerin bizleri asla bağlamayacak açıklamaları üzerinden 6'lı masaya ve muhalefet partilerine iftirada bulunan iktidar ve ortağı; öncelikle dış politikada iktidarın yönsüz ve tutarsız politikalarını şahsiyetli bir dış politikayla değiştirmesi gerekir. Ne tarihi gerçeklerin başka ülkelerin siyasetçileri tarafından çarpıtılmasına; ne de bu konu üzerinden iktidar ve ortaklarının içerde oy devşirme çabasına göz yumamayız.
"Türkiye'de adalet olduğunu düşünmüyorum"
Bir yerde hukuk adalet olmadan huzur olmaz iktidar kendisini ve gerçeklerinin dışında karar veren hakimleri değiştirip geçmişte kendisinden aday olan geçmişte kendisi ile menfaat ilişkisi içinde olanları mahkemelere atayıp sonra onların kararlarını adaletin tecellisi olarak görüyor. Kavala meselesine hiç girmedim, çarpıtıldığı için. Ama gidişat bizi korkutuyor. Yeni tayin edilen hakim, alınan karara itiraz eden başka bir hakimden farklı düşünüyor ama kararı yeni tayin edilen bir hakim vermiş oluyor biz buna itiraz ediyoruz bu yüzden yarın seçim kurulları yasasında yapılan değişiklik neticesinde iktidarın menfaatlerini kollayacak hakimlerden endişe açıkça söylüyorum bu memlekette hukuku üstün tutan hakimler olamaz bunlar, eğer mahkemeler iktidar partisinin menfaatlerine zıt kararlar alıp itham altında kalmazlarsa bu ülkede adalet vardır ama karar verirken yetkililerin ağzına bakarak karar verirlerse orada adalet olmaz hakimleri bu şekilde değiştirdikleri için Türkiye’de adalet olduğunu düşünmüyorum adalet mülkün temelidir buna inanıyorum ama ülkemizde hakimler özellikle seçilip belli makamlara getiriliyor iktidarın istemediği kararlar alınmasın diye.
"Benim söylediğimi bir AKP'li söylüyor ve cezalandırılma yoluna gidiyorsa burada bir yanlışlık vardır"
Ben Kavala’yı tanımam fikirlerini bilmem, merak edip araştırmadım da. Ama usule bakınca verilen kararların isabetli olamadığı gerçeği var. Bir hakim ve yüzlerce hukukçu bunun yanlış olduğunu ifade ediyor. Nedendir bilinmez ama arada bir husumet olduğunu düşünüyorum ben. Dört yıllık tutukluluktan sonra casusluk suçu ile suçlanıyor. Ben bu yaklaşımda bir yanlışlık olduğu kanaatindeyim. Benim söylediğimi bir AKP’li söylüyor ve cezalandırılma yoluna gidiyorsa burada bir yanlışlık vardır, iktidar şaşırmış demektir. Ben olsam o partiden bugün istifa ederdim.
"Bu günler geçecek, gerçeklerin tereddütsüz konuşulduğu günler gelecek"
Hukuk dediğimiz nosyonun en açık tehdidi be bugün Türkiye’de adalete güvenmiyorum iktidarla ilgili karar verirken iktidarın gözünün içine bakarak karar veriyorlarsa ondan doğru karar çıkmaz güvenmem. Bu günler geçecek gerçeklerin tereddütsüz konuşulduğu günler gelecek. Hakimler de hesaba çekilecek herkes verdiği kararla ilgili hesap verecek, her hakim vereceği kararı vermeden önce düşünmek zorunda. Siz basit bir menfaat için fikrinizi kararınızı değiştirir yanlış karar verirseniz bunun hesabını verirsiniz, bunu hem hakimlere hem onları tayin edenlere söylüyorum yetkililere rağmen bir hakim verdiği karar adalettir.”