Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik olarak başlatılan soruşturmalarla ilgili olarak "Bugün yurtdışında telefonlarında ByLock bulunan kişiler benim ya da sizin telefonunuzu aramaya başlasa, sms’lerle bombardımana tutsa tutuklanmak işten değil. Bu kadar basit" dedi.
Özgür Mumcu'nun "Sadece damatlar mı vatandaş" başlığıyla yayımlanan (14 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırıyı hele iddianamesi çıktıktan sonra iktidar medyasında dahi bir iki meczup haricinde savunabilen kalmadı. Davaya ilişkin her yeni gelişme yakın bir gelecekte bu davayı savunanların fena halde rezil olacağını gösteriyor. Cumhuriyetçileri tutuklatan savcının “FETÖ” üyeliği sebebiyle ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmasından tutun, bilirkişi diye atanan kişinin vasıfsızlığına kadar sapır sapır dökülen bir süreç.
Hele iddianamedeki iddialar? Parke döşetmişsin, parkecinin oğlu “FETÖ”cü şirketle iş yapmış. IMC TV’de çalışan meslektaşına 600 lira göndermişsin. Otel ayırtmak için turizm acentasını aramışsın, telefonlarında ByLock varmış. O haberi neden yaptın, şu manşeti niye attın? Böylesi bir iddianame ya buna mecbur bırakıldıkları için ağlayarak ya da yaptıklarının tuhaflığının zevkini çıkararak kahkahalarla kaleme alınmış olabilir.
İddianamedeki sözüm ona en önemli iddialardan biri ByLock bulunan telefonlarla “irtibat” halinde olmak. En dikkat çeken ise gazetecilik kariyeri Gülen cemaatine karşı uyarı ve eleştirilerle dolu olan Kadri Gürsel’in irtibatları. Az buz değil 92 ByLock kullanıcısıyla irtibatta olduğu ileri sürülüyor.
Tabii bu öyle bir iddianame ki, irtibattan ne kastedildiği belirsiz. Lehte ve aleyhte delilleri toplamak yükümlülüğü bulunan savcılık makamının söz konusu belirsizliği bilerek yarattığı ortada. Savcılığın yapması gerekeni Kadri Gürsel yaptı ve “irtibat”ın iç yüzünü açıkladı.
“Operasyon mağduru polis yakını” oldukları gerekçesiyle iki kişi Gürsel’i aramış. Gürsel aramalara cevap vermemiş. Sonrasında 27 Temmuz -1 Ağustos tarihleri arasında beş gün boyunca 79 kişi Kadri Gürsel’i sms bombardımanına tutmuş.
Mesajların hiçbirine cevap verilmemiş. Geri kalanlar ise kamuoyunda cemaatçi oldukları bilinen ve zamanında AKP’nin el üstünde tuttuğu gazetecilerle, meslek icabı yapılan görüşmeler.
Gülen cemaatiyle mücadele adı altında yürütülen Cumhuriyet davası gibi mesnetsiz davalar, cemaate müthiş bir imkân sağlıyor. Cemaatle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilerin hapse atılması, özellikle yurtdışında cemaatin mağduriyet kartını rahatlıkla kullanmasına yol açıyor. İşin siyasetteki önemli isimlerine dokunulmayıp cemaatin alt kademesindeki darbe girişiminden bihaber binlerce insanın hakikaten mağdur edilmesi de cabası.
Bugün yurtdışında telefonlarında ByLock bulunan kişiler benim ya da sizin telefonunuzu aramaya başlasa, sms’lerle bombardımana tutsa tutuklanmak işten değil. Bu kadar basit. Hukuk devleti yıkılmış, hukuki güvenlik ilkesi yerle bir. Cemaat mensuplarının hukuksuzluğu iyice pekiştirmek için ya da düşerken sizi de yanına çekmek için yapması gereken sadece bu. Telefonunuzu bulup sizi aramak.
Onlara bu imkânı sunan ise işlemeyen adalet mekanizması. İddia olmayan iddialarla iddianame hazırlayanlar, bu anlamsız metinlere hukuki bir belge muamelesi yapanlar. İnsan, Cumhuriyet davasının ortalığı toza dumana bulayıp cemaati korumak için açılıp açılmadığını merak ediyor. Özellikle süreci başlatan savcının “FETÖ” sanığı olduğu göz önünde bulundurulursa.
Tekrar edelim. Bu iddianamede ilaç için bir adet bile iddiaya benzer bir iddia bulunmamaktadır. Siyasi kumpas davalarına alışık yargımız için dahi fantastik bir örnektir Cumhuriyet iddianamesi.
ByLock’çuların dilediğini arayarak hapse attırabildiği bir anlayış adalete değil cemaat çetesine hizmet eder. Tutuksuz yargılanmak için damat değil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın yettiği bir ülke istemek, herhalde aşırı bir talep değildir.