Serhat Erkmen*/Al Jazeera
Telafer'in düşmesi sadece bir yerleşim biriminin IŞİD'in eline geçmesi olarak görülemez. Türkiye'nin Irak politikasını, Iraklı Kürtlerin belli il ve ilçelerle sınırlı tuttuğu savunma refleksini ve Irak'ın güneyindeki tepkiyi farklı yönlere sürükleyebilecek bir sürecin tetiklendiği söylenebilir.
Irak’ta Ninova Vilayeti'nin merkezi olan Musul’un 60 km. batısında bulunan Telafer ilçesi, Irak’ın nüfus ve coğrafi büyüklük açısından en büyük yerleşim birimlerinden biri konumunda. Telafer, pek çok açıdan kritik öneme sahip. Öncelikle merkezi itibarıyla Irak’ta nüfusun tamamının Türkmen olduğu tek ve en kalabalık yerleşim birimi. 500 bini aşkın bir nüfusu bulunan Telafer ilçesinin, merkezi ve Iyaziye nahiyesinin tamamı Türkmenlerden oluşuyor.
Telafer'in stratejik önemi dört ana noktada toplanabilir:
1) Telafer, Musul'da Türkmen siyasi varlığı ve kimliğinin en belirgin olarak gözlemlendiği yerdir.
2) Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) açısından Telafer, Sincar ile Erbil arasındaki stratejik güzergahtadır. Sincar Rabia-Telafer üçgeni, hem Haseke-Musul hattının hem de Musul'un kuzeybatısındaki geçiş noktalarının kontrolü için stratejik bir noktadır.
3) Geçmişte Ovaköy üzerinden açılacak bir sınır kapısıyla Telafer’in, Türkiye ile Musul arasında doğrudan bir köprü rolü oynayacağı düşünülmüştü.
4) Musul'da, IKBY dışında kalan, yoğun Şii nüfusun bulunduğu tek yerleşim birimidir. Bu nedenle Iraklı Şiiler arasında da psikolojik bir öneme sahiptir.
Telafer ve Türkmenlik
Telafer'in Irak'taki Türkmen kimliğinin oluşumunda önemli bir yeri var. Irak'ta Türkmen denilince akla Kerkük ve Erbil vilayetleri gelse de Telafer, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeden çekilmek zorunda kalmasının ardından gerçekleşen ilk işgal karşıtı ayaklanmaya ev sahipliği yapmasıyla ünlüdür.
1920 yılında meydana gelen ve Irak'ta ilk İngiliz karşıtı ayaklanma olarak bilinen olay, Telaferliler tarafından Kaçakaç olarak adlandırılır. Kısa sürede bastırılsa da daha sonra Irak'ın geri kalanını etkileyen bu isyan, Telaferlilerin farklı bir kimliğe sahip olmasında da önemli rol oynamıştı. Nitekim Irak'ın 2003 yılında ABD tarafından işgal edilmesinin ardından bölgeye gelen Amerikan askerleri ve IKBY'ye bağlı peşmergeler, Telafer’e sokulmamış ve ilçe kendi kendini yönetmişti.
Telaferliler arasında Kaçakaç ruhunun yeniden canlandırılması olarak bilinen bu olay ile beraber ilçede şiddet hiç eksik olmadı. Hâlâ nasıl başladığı tartışmalı olan bir dizi olay üzerine Telaferliler arasında mezhepçiliğin tohumlarını yeşerten bir çatışma başladı.
Musul bölgesindeki ABD askerlerine karşı direnen ve ilçeyi teslim etmeyen Telafer'de baş gösteren iç çatışma, yaklaşık beş yıl sürdü. Bu süre zarfında Irak'taki iç savaşın en kanlı bazı sahnelerine Telafer ev sahipliği yaptı. On yıllar boyunca aralarında bir fark gözetmeden yaşayan Sünni ve Şii Türkmenler, çatışmalardan sonra öylesine bölündüler ki, ilçede büyük bir iç göç yaşandı.
Aşiret yapısının güçlü olduğu Telafer'de her aileden pek çok kişi iç savaşa kurban gitti. Aşiret reisleri üzerinden gerçekleştirilen barış çabaları sonuçsuz kaldı. Telafer'de çatışmalar 2009 yılına girildiğinde azalmıştı. Fakat hiçbir zaman tam olarak bitmedi.
Barış isteyen Sünni Türkmenler de ilçeye sızan El Kaide tarafından ya tehdit edildi ya da öldürüldü. Bir yandan gerilim Sünni-Şii çatışması halini alırken, diğer yandan 2010'da çatışmanın bittiği sanılsa da ilçede suikast ve saldırılar sessiz sedasız devam etti.
Musul'un düşüşü ve Telafer
Musul'un Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün eline geçmesiyle,Telafer'i endişeli bir beklenti kapladı. Nitekim Musul'un düştüğü ilk tarih olan 11 Haziran 2014 günü, Telafer yolu ve Telafer'deki Türkmen aşiretlerin akrabalarının yaşadığı Muhallebiye nahiyesinin IŞİD militanlarının eline geçtiği açıklanmıştı.
Musul'daki çöküşe paralel olarak geri çekilen Irak ordusundan küçük bir birliğin kaldığı ilçede, güvenliği yerel polis gücü ile silahlanan halk sağlamaya çalıştı. Polisin tamamına yakınının ilçede yaşayan insanlardan oluştuğu Telafer'de, ilk günler önemli bir sorun yaşanmadı. Lakin 13 Haziran'dan itibaren IŞİD militanları ilçeye saldırmaya başladılar.
Yaklaşan tehlike nedeniyle Telaferli yetkililer ile IKBY'ye bağlı güçler arasında görüşmeler yapıldı. Yerel kaynaklara göre Telaferliler, IKBY'nin ilçenin çevresindeki bölgelerde güvenlik kordonu oluşturmasını talep ettiler. IKBY ise Telaferlilerin silahlarını teslim etmesi koşuluyla güvenliği sağlayabileceğini iletti.
Telaferli Türkmenler, geçmişte IKBY güçlerine teslim etmedikleri şehri bu sefer de teslim etmeyeceklerini söyleyerek, kendi imkanlarıyla IŞİD'e karşı koymaya karar verdiler. Yaklaşık 2500 polis ve hafif silahlı birkaç bin sivilin Telafer'i uzun süre koruması pek mümkün değildi.
Telaferlilerin bu kararlarının ardında, Irak ordusundan beklenen yardım ile Kerkük ve Tuzhurmatu'da yaşanan gelişmelerin önemli bir payı bulunduğundan bahsedilebilir. Irak ordusunun Telafer Havaalanı üzerinden yardım getireceği söylentisi, yerelde bir beklenti yarattı.
Bunun yanı sıra Kerkük ve Tuzhurmatu'nda şehre peşmergelerin girmesi, bu yerleri IŞİD saldırısından korumasına rağmen, yerel Türkmen yetkililerin bu durumun kalıcı olacağını düşünerek itiraz etmeleri de Telafer'de etkili oldu.
Aslında Türkmen yetkililerin verdiği ifadelere dayanarak, söz konusu düşüncenin IŞİD saldırısına uğrayan tüm Türkmen bölgelerinin ortak endişesi olduğu ifade edilebilir. Sonuçta 15 Haziran gecesi ile 16 Haziran sabaha karşı yaşanan çatışmaların ardından Telafer'in önemli bir kısmı IŞİD'in eline geçti. İlçeden Türkmenlerin güvenli olarak gördükleri Sincar'a doğru büyük bir kaçış başladı.
Telafer'deki durumun önümüzdeki dönemde Türkmenler kadar Ankara ve Bağdat'ın tavırlarını etkileyeceği de söylenebilir. Ankara, Irak'taki çatışmalardan Türkmenlerin de olumsuz etkilenmesi nedeniyle ek tedbirler alma ihtiyacı hissedilebilir. Ancak gerçekçi olmak gerekirse, IŞİD'in elinde en az 80 Türk vatandaşının bulunduğu düşünüldüğünde şu aşamada Türkiye'nin askeri bir çözümü devreye sokması ihtimali çok düşük. Buna karşılık Türk kamuoyunda Telafer'in düşmesi büyük bir etki yarattığından, konuya doğrudan müdahil olabilmek için yeni yol arayışlarına girilmesi beklenebilir.
Telafer’in düşüşü, Bağdat'taki tepkileri daha da artırabilir. Çatışmanın her geçen gün mezhepsel bir nitelik alması, Bağdat'ta halihazırda büyük bir karşı tepki yarattı. Bunu Telafer'de yaşayan Şii Türkmenlere yönelik bir katliamın da izlemesi halinde olaylar iyice kontrolden çıkabilir.
Telafer'in bir sonraki adımı olarak da Yezidilerin çoğunluğunu oluşturduğu Sincar ilçesinin hedef olması ihtimali, Kürtleri de harekete geçirebilir. Sincar'da bir haftadır IŞİD saldırısına karşı tedbir alınmaya çalışılsa da IKBY'den gelecek peşmerge desteği olmaksızın bu ilçe de çok fazla dayanamayabilir.
Bu nedenle Telafer'in düşmesi sadece bir yerleşim biriminin IŞİD'in eline geçmesi olarak görülemez. Tersine Türkiye'nin Irak politikasını, Iraklı Kürtlerin belli il ve ilçelerle sınırlı tuttuğu savunma refleksini ve Irak'ın güneyindeki tepkiyi farklı yönlere sürükleyebilecek bir sürecin tetiklendiğini söylemek pek de yanlış olmayacaktır.
*Serhat Erkmen, Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.YY Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Masası Başkanı. Ümit Özdağ ve Sedat Laçiner ile birlikte 'Irak Krizi (2002-2003)' kitabını derleyen Erkmen, 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler Dergisi'nin editörlüğünü yürütüyor.