Ekonomi

Tekstilde 7 ayda 12 milyon kişi işsiz kaldı

Geçen Eylül ayından bu yana dünyada, deri, tekstil ve ayakkabı sektöründe 12 milyon kişi işsiz kaldı ve 8 bin 500 fabrika kapandı.

03 Nisan 2009 03:00
Geçen yıl Eylül ayından bu yana dünyada, deri, tekstil ve ayakkabı sektöründe 12 milyon kişi işsiz kaldı. 8 bin 500 fabrika da o tarihten bu yana kapandı.

Uluslararası Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileri Federasyonu Genel Sekreteri Neil Kearney, "Yaptığımız araştırmaya göre, geçen yıl Eylül ayından bu yana dünyada deri, tekstil ve ayakkabı sektöründe 12 milyon kişi işsiz kaldı. 8 bin 500 fabrika da o tarihten bu yana kapanmış durumda" dedi. Dünyanın 110 değişik ülkesindeki 217 sendika ile 10 milyon tekstil ve deri işçisini temsil eden Uluslararası Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileri Federasyonunun Genel Sekreteri Neil Kearney, dünyada bütün sektörleri etkileyen çok ciddi bir ekonomik krizin yaşandığına dikkati çekti.

Bu krizin tüm dünyada deri, tekstil ve ayakkabı sektörünü çok fazla etkilendiğini ifade eden Kearney, "Aslında bu sektörde kriz şu anda yaşadığı gibi yaşanmazdı. Tekstil, deri gibi sektörler vazgeçilemez olduğu için genelde krizin en son vurduğu sektörlerdi" diye konuştu. Geçen Eylül ayına kadar dünyada küresel anlamda bu sektörlerde çalışan işçi sayısının arttığını anlatan Kearney, fakat o tarihten sonra muazzam bir çöküş yaşandığını belirtti. Tekstil sektörünün bu krizden çok etkilendiğini ifade eden Kearney, şöyle devam etti:

"Krizden sektörümüz çok ciddi bir şekilde etkilendi. Yaptığımız araştırmaya göre, geçen yıl Eylül ayından bu yana dünyada, deri, tekstil ve ayakkabı sektöründe 12 milyon kişi işsiz kaldı. 8 bin 500 fabrika o tarihten bu yana kapanmış durumda. 3 milyon işçinin de tehlikede olduğunu görüyoruz. Ancak, gözlemlerimize göre, fabrikaların tamamı ekonomik kriz nedeniyle kapanmadı. Bu dönemi fırsat olarak kullanan belli işverenler de var. Krizde, durgunluk nedeniyle firmalar stoka çalışmayı tercih etmiyor. Stoksuz çalışma eğilimindeler. Bu da işçi sayısının azalamasında, iş kayıplarında ciddi bir neden oluşturuyor. Kapanan fabrikaların birçoğunun çalışma koşulları son derece kötü. İyi olanlara bir şey olmadı."

"Bankalara para aktarılmamalı"

Krizin aşılacağına inandığını belirten Kearney, bu iniş çıkış dönemlerinde birinci önceliklerinin, bu sıkıntılardan muzdarip olan insanların haklarını nasıl koruyacakları olduğunu vurguladı.

Krizden çıkış dönemine nasıl geçileceğini bildiklerini ve bu süreçten geçerken yeni stratejilerin ne olacağının çalışmasının bu dönemde yapılması gerektiğini anlatan Kearney, "Tarih bizim tanığımızdır. Ne zaman ki işçi sınıfı birliğini bozmadı, birlik ve kararlılık içinde mücadelesini verdi, mutlaka kazanmıştır. Belki bu bazen zaman almıştır ama her zaman kazanmıştır" dedi.

Kearney, kriz yaşayan ülkelerde hükümetlerin, ekonomik paket tedbirleriyle kendi ekonomilerine para aktardığını hatırlattı. Kearney, "Bize göre bankalara, finans kuruluşlarına para aktarmak yerine bu paraların yeni iş yaratma ve mevcut iş yerlerini korumaya yönelik programlara aktarılması krize ciddi bir çözüm olabilir" diye konuştu:

Son 20-25 yıllık dünya deneyimlerine göre, liberal politikaların tamamen çöktüğünü ifade eden Kearney, artık devletin, daha merkezi bir konuma gelerek ve korumacılığın, belli tedbirlerin uygulandığı bir döneme girerek krizin aşılması gerektiğini söyledi.

Ulusal hükümetlerin öncü pozisyona geçerek politikalarda belirleyici bir döneme geçmesinin doğru olacağını ifade eden Kearney, şöyle konuştu:

"Devlet, talebi artıcı politikalara yönelmeli. Üretici sektörle, sanayi sektörleri, ekonomik hayatın temelini oluşturan yapılardır. Finans sektörü değil, reel sektöre bir dönüş olmalı. Bu politikalar şunu gündeme getirdi. Krizi aşmak için yalnızca ihracata yönelik pazarlar düşünülmemeli, artık iç pazara yönelinmeli. Böylece ülke içinde de bir alım gücü yaratılacak. Buna odaklanmak da şu sonucu doğuracak. Bir ülkeyi yönetenlerin üretime ağırlık vermesi ve bunu iç pazar için yapması, ülke içinde talebi artıracaktır. Ülke içinde bir talep yaratılması için bu politikalarda da değişiklik olmalı. O nedenle hükümetlerin yalnızca ihracat yönelik değil, iç pazara da ciddi anlamda ağırlık vermesi gerekiyor. Bu nedenle son günlerde ortaya attığımız bir görüş var. Yaşayabilir ücret. Yaşam ücretlerini talep ediyoruz. Örneğin Ford'da (1929 krizine çözüm olarak ben işçilerime 5 dolar daha fazla maaş vereceğim) dediği anda işverene (sen çılgın mısın?) dediler. Ama Ford bunu şöyle açıkladı. (Ben işçime vereceğim ki satın alabilsin. Onun mal satın alması benim üretimimin devam etmesi demek. Benim mallarımı satın alacak kimse olmazsa üretim yapmamın anlamı yok.) Bu nedenle şu anda bizim de talep ettiğimiz yaşam ücreti tam da bu gerçeğe denk düşüyor. İşçiler yaşayabilir düzeyde bir ücret alabilecekler ki ekonomi canlanacak. Bunu şu anda kendi etkin sektörlerimizde, tekstil, hazır giyim, deri ve ayakkabı sektörlerinde gündeme getiriyoruz."

"Türk işverenlerin tavrını anlamıyoruz"

Kearney, Türkiye'de işverenlerin sendikaya karşı çok katı bir tutum içinde olduğunu belirtti. Avrupa'da durumun böyle olmadığını ifade eden Kearney, şunları kaydetti:

"Avrupa'nın bir geleneği var. Avrupalı sanayici daha çok, yüksek kaliteli, verimli, zamanında teslim gibi kavramlara odaklı. Bunun da yolu sosyal diyalogdan geçiyor. Bunun için Avrupa ülkelerinde sendikalara böylesine şiddetli bir karşı çıkış yok. Eğer amaç buysa bunun kimle ve nasıl yapılacağı belli. Fakat özellikle son 2 yıla yakın süredir Türkiye'de çok ters bir süreç var. Biz bunu anlayamıyoruz. Özellikle de tekstil, giyim ve deri üretiminde yaşanıyor. İşverenler tam tersine bir eğilime girmeye başladı. Bu geçmişte de vardı ama şimdi daha da şiddetlendiriyorlar. Bu yanlış bir şey."