Dünya

Teknolojiye evet, demokrasiye hayır

Çin'de devam eden Ulusal Halk Kongresi'nde ekonomi, çevre ve yolsuzluk gibi konular öne çıkıyor. Batılı uzmanlar ise demokratikleşme yönünde bir atılımın gündemde olmadığı eleştirisinde bulunuyor.

06 Mart 2015 13:48


Berlin Mercator Enstitüsü Direktörü ve Çin uzmanı Sebastian Heilmann, Komünist Parti Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı Şi Cinping'in güçlü bir iktidar oluşturmanın yanında iktidarını günümüzün gereksinimlerine uygun olarak modern teknolojilerle de donatmakta kararlı olduğunu söylüyor. Ancak teknolojik alanda sergilediği yenilikçi tutum devlet idaresinde şimdilik kendini göstermedi.

2012 yılında Komünist Partisi Genel Sekreteri ve aynı zamanda Devlet Başkanı olan Şi Cinping yeniliklere açık bir kişi olarak biliniyor. Bu nedenle Çin'i dünyaya açması, Çin'deki katı rejimi yumuşatması bekleniyordu. Hatta ona Çin'in Gorbaçov'u olarak bakanlar bile vardı.

Heilmann, Şi Cinping'in özellikle Avrupa ve ABD'nin bu yöndeki beklentilerini karşılamadığı belirterek, "Batı bu konuda çok iyimserdi. Şi Cinping kendini 21.YY'da Komünist Parti'nin kurtarıcısı olarak görüyor. Yani bu sistemi değiştirmek yerine, modern teknolojilerle donatmayı Çin Halk Cumhuriyeti için en doğru yönetim biçimi olarak görüyor" diyor ve ekliyor, "Kendini, Sovyet lider Gorbaçov ile kıyaslıyor. Halbuki Komünist Parti'deki çürümenin devam etmesine izin vermeyip buna karşı koyan Gorbaçov şu an Çin yönetiminin tam zıt örneği."

İnternet liberalleşme belirtisi mi

Özellikle internet kullanımının Çin'de çok kapsamlı bir hale geldiği biliniyor. Ancak Heilmann, internete verilen önemin bir liberalleşme belirtisi olarak görülmemesi gerektiğini söylüyor. Çin'in internet alanında son derece büyük gelişmeler kaydettiğini vurgulayan Heilmann, bu adımların daha çok kontrol mekanizmaları olarak karşımıza çıktığını belirtiyor.

Özellikle görüntülerin anında karşıya iletildiği kamera sistemleri yoğun bir denetim imkanı sağlıyor.

Sadece kontrol amacıyla kullanılmıyor internet. Aynı zamanda rejim propagandasına aracılık yapıyor.

Çin'in internetten çekindiği, yaygınlaşmasına izin vermediği şeklindeki görüşlerin yanlış olduğunu ifade eden Sebastian Heilmann sözlerini şöyle sürdürüyor:

"İnternet korkuları olduğu doğru değil. O eskidendi. Başlangıçta vardı. Ama son 10 yıl içinde parti kendini bu konuda hazırlayarak, interneti bir propaganda ağına dönüştürdü. Yani bir çok parti yöneticisi için internet denetim alanında ve kamudaki algıyı yönlendirmede büyük bir fırsat."

Batı'ya yakın, demokrasiye uzak

Tüm bu olumsuzluklara karşın, ekonomik alanda kaydettiği olağanüstü ivmeyle Çin, Batı Avrupa ve ABD'de giderek daha da önemsenen bir konuma geliyor. Çin artık Batı ile daha yakın. İlişkiler daha yoğun seyrediyor. Peki bu durum Çin Ulusal Kongresi'nde demokratikleşme yönünde itici güce dönüşebilir mi? Kongrede Batılı demokrasi kültürünün benimsenmesine yönelik bir takım adımlar atılabilir mi? Sebastian Heilmann'a göre bu pek mümkün değiil.

"Bu konuda emin değilim. Şimdiye kadar daha çok misyonerlik faaliyetlerini anımsatan bu kongre Çin'in dış siyasetini çok az etkiledi" diye konuşan Heilmann, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Çin Batıya politik anlamda yakınlaşıp, 'bizim burada yaptıklarımız sizin orada yaptıklarınızdan daha iyidir' diyecek konuma henüz gelmedi. Böylesi bir durum söz konusu değil, yani istek yok."

Heilmann, ekonomik alanda büyük atılım sergileyen Çin'in global bir güce de dönüşebilmesi için demokratik değer yargılarını geliştirmesi gerektiğini vurguluyor.