CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, TBMM Hükümlü Ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu üyesi olarak incelemesine katıldığı Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumları Taslak Raporu’na verdiği muhalefet şerhinde çözüm sürecinin bitmesinin mahkûmlara olumsuz yansımalarını gündeme getirdi. Cezaevindeki görüşmelerde mahpusların çözüm sürecinin bitmesi ile cezaevi genelinde baskıların yoğun şekilde arttığını, daha önce uygulanmayan disiplin cezalarının uygulanmaya başlandığını, havalandırma saatlerinin düşürüldüğünü, yemek kalitesinin bozulduğunu, bozulan muslukların bilinçli bir şekilde tamir edilmediğini ifade ettiklerine dikkat çekti. Ağbaba, “Bir mahpus, daha önce sahibi olduğu flütü cezaevinde çalabildiğini, ancak çözüm süreci sonrası değişen tutum ile tamire gönderdiği flütü geri alamadığını belirtmiştir. Bu örnek, cezaevi yönetiminin siyasi konjonktüre göre sergilediği keyfi tutumu göstermesi açısından dikkat çekicidir” dedi.
TBMM Tutuklu ve Hükümlü Hakları Alt Komisyonu üyesi CHP’li Ağbaba, ‘Hükümlü Ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu’nun’ incelediği Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporu’na muhalefet şerhi verdi. Cezaevinde disiplin adına çok yoğun insan hakkı ihlalleri, insan onurunu zedeleyici muameleler ve keyfi tutumlar sergilendiğini belirten Ağbaba, “Görüşülen mahpuslar, cezaevi idaresinin keyfi tutumlarından şikayetçi olmakla birlikte, başka cezaevlerinde yasak olmayan uygulamaların Tekirdağ Cezaevinde yasak olduğunu belirtmişlerdir” dedi.
Ağbaba’nın Muhalefet şerhi şöyle:
‘Kelepçeli muayene çok açık insan hakkı ihlali’
Sağlık sorunu olan hükümlü ve tutukluların hastanelere sevkleri hususunda sıkıntılar yaşandığı tarafımıza iletilmiştir. Konuştuğumuz mahpuslardan bazıları, hastaneye sevk istemelerine rağmen bu konuda da bir keyfiyetin yaşandığını, bir yıldan uzun süredir işlemin yapılmadığını, sağlıklarının kötüye gittiğini ifade etmişlerdir. Kelepçeli muayene ise çok açık bir insan hakkı ihlalidir ve ne bir doktorun ne de cezaevi yönetiminin takdir yetkisinde olmaması gereken bir husustur.
Mahpusların yaşam koşulları raporda belirtildiğinden farklıdır. Hükümetin terör örgütü ile yürüttüğü çözüm sürecinin bitmesinden ve 7 Haziran seçimlerinden sonra söz konusu cezaevindeki tüm mahpuslara yaklaşım ve uygulamalarda ciddi değişikliklerin gözlendiği tarafımıza defaatle iletilmiştir. Mahpuslar sürecin bitmesi ile cezaevi genelinde herkese yönelik baskıların yoğun şekilde arttığını, daha önce uygulanmayan disiplin cezalarının uygulanmaya başlandığını, havalandırma saatlerinin düşürüldüğünü, yemek kalitesinin bozulduğunu, bozulan muslukların bilinçli bir şekilde tamir edilmediğini ifade etmişlerdir.
‘Çözümden önce mahpusun çaldığı flüt’
Bir mahpus, daha önce sahibi olduğu flütü cezaevinde çalabildiğini, ancak çözüm süreci sonrası değişen tutum ile tamire gönderdiği flütü geri alamadığını belirtmiştir. Bu örnek, cezaevi yönetiminin siyasi konjonktüre göre sergilediği keyfi tutumu göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Cezaevinde yaşanan en büyük sorunlardan biri mektuplar ve mahpusların yaptıkları resimler ile ilgilidir. Mektuplara içinde siyasi değerlendirme olduğunda el konulduğunu belirten mahpuslar, hükümete yönelik eleştiriler içeren mektupların el konularak imha edildiğini ifade etmişlerdir. Terör örgütü IŞİD’i ve eylemlerini eleştiren mektupların “halkı paniğe sevk etmek” iddiası ile gönderiminin engellendiği, dolayısıyla Tekirdağ Cezaevinde IŞİD’i eleştirmenin bir manada yasak olduğu tarafımıza iletilmiştir. Kürtçe metinlere izin verilmediğini belirten hükümlü ve tutuklular, Mesud Barzani’nin eleştirildiği bir mektubun, devlet büyüğünü eleştirmesi nedeni ile, ilgili yerlerin karalandığını ifade etmişlerdir.
"Mahkeme Che’ye ‘Terör örgütü üyesi değil' deyince yasak kalktı"
Mahpuslar cezaevinde yalnızca kara kalemin serbest olduğunu, kuru boya, sulu boya, pastel boya ve akrilik boyaya izin verilmediğini ifade etmişlerdir. Keza kara kaleme uygulanan serbestlik, kara kalemle çizilenler için geçerli değildir. Mahpusların kara kalemle çizerek hazırladığı, Ernesto Che Guevara’nın da resmi olan takvime cezaevi yönetimince “Che’nin terör örgütünün sembolü” olduğu gerekçesi ile izin verilmediğini, ancak mahkemenin Che’nin terör örgütü üyesi olmadığına karar vermesi ile takvimi geri aldıklarını ifade etmişlerdir. Panoya bayrak ya da Atatürk dışında resim asmanın yasak olduğunu, kuş resimlerine dahi izin verilmediği, Mahir Çayan resmi asıldığı için cezaevi yönetimince hücre cezası verildiği mahpuslarca belirtilmiştir.
"Sadece hükümet yanlısı gazetelere izin"
Cezaevindeki baskı uygulamalarından biri de televizyon hususunda yaşanmaktadır. Türkiye’de tüm cezaevlerinde görüldüğü üzere Tekirdağ Cezaevinde de yalnızca hükümete yakın televizyon kanalları izlenebilmekte, muhalif nitelikteki hiçbir yayın mahpuslarca izlenememektedir. Aynı şekilde günlük gazeteler konusunda da cezaevi yönetimi, hükümete yönelik eleştiri içeren hiçbir yayına izin vermemektedir. Mahpuslar yalnızca hükümet yanlısı gazetelere ulaşabilmektedir.
"Çıplak arama keyfi şekilde uygulanıyor"
Raporda belirtilen haliyle, çıplak aramanın genel bir kural haline getirilmiş olmadığı ve yalnızca şartlar oluştuğunda uygulandığı şeklindeki ifadeler gerçekleri yansıtmamaktadır. Çıplak arama hususu hem Tekirdağ Cezaevinde hem de ülkemizdeki tüm cezaevlerinde, idarelerin keyfi tutumlarının yansıdığı bir alan olarak genel bir kurala dönüşmüş ve şartlar oluştuğunda değil genellikle her daim uygulanmakta olan bir hale bürünmüştür. Çıplak aramanın keyfi şekilde uygulanıyor oluşu, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzük’te yer alan, çıplak aramanın insan onur ve haysiyetine saygılı olması gerektiği konusundaki düzenlemelere açık şekilde aykırılık teşkil etmektedir.
Tüm bu nedenlerle, hazırlanan raporun, cezaevlerinde yaşanan insan hakkı ihlallerini, insan onuruna ve haysiyetine yakışmayan uygulamaların varlığını, hükümlü ve tutuklulara uygulanan psikolojik baskıyı, cezaevi idaresinin siyasi konjonktüre göre değişen keyfi tutumlarını tespit etmesi ve sorunlara çözüm üretmesi gerekirken, tüm bunların aksine bir görüş ortaya koymaktadır. Raporda birçok hak ihlalinin ve baskı uygulamalarının görmezden gelinmiş olması ve yararlı çözüm önerileri getirilmemiş olmasının kabul edilmesi mümkün değildir. Raporda oluşturulan algının aksine, ülkemiz çok kapsamlı ve insan haklarına dayalı bir ceza infaz sistemi reformuna ihtiyaç duymaktadır.