Gündem

Tekin: İddianame Kurtlar Vadisi'yle örtüşüyor

Ergenekon davasının 14. duruşmasında savunma yapan Muzaffer Tekin, iddianamenin Kurtlar Vadisi dizisiyle örtüştüğünü ileri sürdü

14 Kasım 2008 02:00
Ergenekon’un tutuklu sanıklarından emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin bugün yaptığı savunmasında, Ergenekon İddianamesi’nin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi. Salonda tartışan dört sanık dışarı atıldı.

Silivri Cezaevi İnfaz Kurumları Kampüsü’nde görülen Ergenekon Davası’nın 14. duruşması saat 09.30’da başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tutuklu ve tutuksuz sanıklar yerlerini aldıktan sonra yoklama yapıldı. Daha sonra tutuklu sanıklardan Muzaffer Tekin dün yapmaya başladığı savunmasına bugün kaldığı yerden devam etti.

Ergenekon’un tutuklu sanıklarından Muzaffer Tekin bugün yaptığı savunmasında Ergenekon İddianamesi’nin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi. Tekin, hayatının hiç bir döneminde bırakın gayrı yasal bir yapılanma içinde olmayı, yasal bir yapılanma içinde dahi yer almadığını ifade etti.

'Lakabım, kod adım oldu'

Aile içinde kendisine “zafer' diye hitap edildiğini belirten Tekin bunun iddianameye kod adı olarak konulduğunu kaydetti. Soruşturma Savcısı Zekeriya Öz’e yardımcı olmak amacıyla 2007 Eylül ayına kadar çok sayıda mektup yazdığını belirten Tekin, şunları söyledi:
“Savcının şahsına gönderdiğim mektuplar soruşturma gizliliği olmasına rağmen bizzat savcının eliyle yandaş medyaya servis edildiğini ve tahrif edilerek yayınlandığını gördükten sonra yazmaktan vazgeçtiğim gibi, daha önce gönderdiğim mektuplar için de büyük pişmanlık yaşadım.
17 aylık tutukluluk dönemimde suçsuz bir insana suç yapıştırma adına her türlü hukuksuzluk yapıldı. Göz altına alınan insanların bir kısmı ile şahsım aleyhine ifade vermeleri karşılığında pazarlıklar yapıldı. En temel hukuk kuralı, delilden şüpheliye gitmek yerine delil imal etmek yöntemi uygulandı. En büyük teessürüm bu senaryonun savcı Zekeriya Öz tarafından vizyona sokulmasıdır. İddianamelerinden şüpheli ve sanıklar için 3 bin yıl istenen sanıklardan 3-3.5 ayda aklanan insanların olması düşündürücüdür."

'Bombaların örgüt silahı olduğuna dair delil yok'

Tekin, Ergenekon İddianamesinde bombaların örgüt silahı olduğuna dair hiçbir ciddi delilin olmadığı gibi, bağlantı da kurulamadığını söyledi.
Danıştay şehidi, Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesindeki tek bir kişinin dahi davanın sanıkları arasında gösterilmediğini kaydeden Tekin, “Savcı iddianamede böyle bir bağlantıdan bahsetmediğine göre, nasıl olur da sanıklarla cenazelerde tepki arasında bir bağ oluşturarak bu eylemlerden ötürü sanıkları sorumlu tutabilir? AKP iktidarına her muhalif eylemin sözde Ergenekon Örgütü tarafından düzenlendiği söylenerek kolaylığa kaçılmaktadır" diye konuştu.

'İddia çok, suç yok'

Tekin, Ergenekon İddianamesi’nde çok sayıda iddia bulunduğunu; ama suç olmadığını belirterek, “Ancak suçlamalar kabına sığmayacak şekilde ölçüsüz ve hesapsızdır" dedi. Esas çetenin mahkemenin huzurunda bulunan kişilerden oluşmadığını iddia eden Tekin şunları söyledi:
“Ergenekon soruşturması ve davası toplumun gözlerine indirilmiş bir perdedir. Esas çeteler perdenin arkasında cirit atan, devletin yönetiminde ve tüm kurumlarında kadrolaşmış küreselci ve tarikatçı kadrolardır. Bizleri sizlerin önüne oradan buradan toplayarak getiren, suçu ve delilleri masa başında yaratan, ülkenin rejimini ve anayasal düzenini tasfiye eden esas bu büyük çetedir. Türkiye’nin bu akıl tutulmasından bir an önce çıkıp Ergenekon oyununu sona erdirmesi gerekecektir."

Savcının iddianamesini “siyasi bir belge' olarak niteleyen Tekin, “Maalesef bu savcıların yaptıkları hukuk ihtilaline Anayasal Kurumların tamamı seyirci kalmaktadır" diye konuştu.

Tekin, Danıştay saldırısını düzenleyen Alparslan Aslan’ın ifadelerinin savcıların anlatımlarını tamamen yalanladığını iddia ederek savcıların ilgisiz beyanlardan cımbızla çektikleri sözcükleri bir araya getirerek kağıttan bir şato kurma yoluna gittiklerini ileri sürdü.

Hatıra süs bombaları

Tekin, savunmasında "sözde Ergenekon Örgütü soruşturmasında, bürosunda çıkan içi boş iki adet kalemlik olarak kullandığı el bombasının sözde örgüt silahı olarak değerlendirildiğini" belirterek şunları söyledi: “Kalemlik olarak kullanılan el bombası dökümleri bana Danıştay soruşturmasıyla ilgili emniyetteki ifadem sırasında da sorulmuştu. Bu el bombalarının fünye ve tahrip maddelerinin iptal edildiğini, yalnızca süs malzemesi olarak kullanıldığını, emekli olurken hatıra olarak aldığımı ifade etmeme rağmen, iddianamede bu süs bombalarına sözde örgütün silahı olarak yer verilmesine anlam vermek mümkün değildir.

Her nedense iddianame savcıları Danıştay dosyasına bir bütünlük içerisinde bakmaktan imtina etmişler, işlerine gelen bölümleri parça parça alarak kendi tezlerine dayanak yapmak istemişlerdir. Erhan Timuroğlu’nun Danıştay soruşturmasındaki ifadeleri, olayı büyük ölçüde aydınlatırken, iddianamenin 413’üncü sayfasında çok ilgisiz kısımlarından küçük üç cümlenin aktarılması aslında gerçekleri gizlemek amacıyla iddianameyi hazırlayan İstanbul Savcılarının maksatlı bir karartma uyguladıklarını ortaya koymaktadır."

'Gizli tanık Osman'ın ifadeleri gerçek değil'

Tekin, Osman Yıldırım ile Alparslan Arslan’ın Danıştay cinayetini planladıklarını ve Ankara’ya bu cinayetin işlenmesi maksadıyla gittiklerinin ortaya çıktığını iddia ederek, “Bu sebeple Osman Yıldırım’ın gerek gizli tanık olarak, gerekse açık tanık olarak verdiği 5 ifadenin hiçbirisinin gerçeği yansıtmadığı, Danıştay baskınından ceza almasının önlenmesi için savcılarla birlikte çalışma yaptığı ve atfı cürümde bulunduğu net bir şekilde görülmektedir" dedi.
Danıştay cinayetini ‘sözde azmettiriciler’ üzerine yıkmaya çalışmanın bir hukuk cinayeti işlemekten başka bir şey olmadığını belirten Tekin, “Savcılar burada hukukçu kimliğinden uzaklaşmışlar. Çirkin siyasetin bir parçası haline gelmişlerdir" dedi.

Osman Yıldırım’a ‘verdirilen’ ifadelerin adeta daha önce çizilen mizansene uydurulduğunu iddia eden Tekin, şöyle devam etti: “Çünkü, Osman Yıldırım’ın ifade verdiği dönemde Veli Küçük ile çekilen bir fotoğrafta bulunan kişinin Alparslan Arslan olmadığı meselesi aydınlanmamıştı. Bu kişinin Arslan olmadığı ortaya çıkınca savcı aylarca yayını yapılan bu fotoğrafı iddianameye koymaktan dahi imtina etmiştir."

Hablemitoğlu'nu öldürmesi için 1 milyon dolarlık teklif

Osman Yıldırım’ın yapılan bir toplantıda Osman Gürbüz’ün Necip Hablemitoğlu’nu öldürmesi konusunda 1 milyon dolarlık teklifini reddetmesinin bir ‘garabet’ olduğunu savunan Tekin, “Çünkü 2002 yılında 1 milyon doları kabul etmeyen Yıldırım, 2006 yılında 500 bin doları kabul ederek Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalama işini kabul ediyor. Buradaki beyanda normal hayat kurallarına uygun düşmemektedir" diye konuştu.

Teklif edilen bu paranın kime ait olduğu, nereden temin edildiği veya edileceği, teklif edenin kim olduğunun anlaşılmadığına dikkat çeken Tekin, Osman Yıldırım’ın tetikçi olduğunu iddia etti. Tetikçi olarak nitelediği Yıldırım’ı çok rahatlıkla sözde örgütün, sözde lideri ile tanıştığını, toplantılar yaptığını ve kendisine suikastlar önerildiğini de kaydeden Tekin şöyle devam etti:
“Sözde örgütün gizliliğinden bahsedilmekte. Hiyerarşide yöneticilerle üyelerin birbirini tanımadığından bahsedilmektedir. Savcılar bu çelişmeyi nasıl izah edeceklerdir. Yanımda gezen korumam olduğu iddia edilen şahıs ile bir tek telefon konuşmamı acaba savcı bey delillendirebilir mi? Soruşturmanın son derece yüzeysel ve eksik yürütüldüğünü çalakalem alınan atfı cürüm içeren beyanlarla onlarca kişi mağdur edildi."

Tekin, Yıldırım’ın amacının Danıştay cinayetinin sorumluluğunu üzerinden atarak etkin pişmanlık ve tanık koruma yasasından istifade ederek ceza evinden kurtulmayı amaçladığını da iddia etti. Savcının Osman Yıldırım’ın beyanlarından başka ciddi bir delili olmadığını da iddia eden Tekin, şunları söyledi:
“Kaldı ki bu beyanlarla birlikte iddianamede belirttiği tüm deliller Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve söz konusu kişilerle sözde örgüt arasında hiçbir bağlantı olmadığına karar verilmiştir. Buna rağmen aynı delillerin iddianameye konularak bu defa, ek failler yoluyla Ankara’daki davanın İstanbul’a taşınmasında başarılı olunmuştur."

Bombaların bağlantısı

Tekin ele geçirilen bombalar ile cumhuriyet gazetesine atalın bombalar arasında herhangi bir bağ olmadığını iddia ederek şunları belirtti:
“Savcılık; bomba bilgi merkezine gönderilen bilgiye göre Ümraniye’de bulunan MKE 169-5-85 kafile numaralı bomba ile Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan patlamamış el bombasının üzerine yazılı 173-9-85 numaralı el bombasının benzer olduğunun tespit edildiğini, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan el bombasının Oktay Yıldırım ile maddi bağlantısının maddi delili bulunduğunu belirterek büyük bir hataya düşmüştür. Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombası 1985 yılının beşinci ayında 15 bin 260 adet olarak üretilmiş olup, MKE tarafından Kara Kuvvetlerine teslim edilmiştir, kafile numarası 169’dur. Oysa Cumhuriyet Gazetesine atılan bomba 1985 yılının dokuzuncu ayında üretilmiş olup, kafile numarası 173’tür. Kafile numaraları aynı olsa bile aynı kafileden bombaların kullandığı olayların aynı fail ya da failler tarafından işlendiği anlamına gelmez. Çünkü aynı kafileden binlerce bomba üretmekte ve çeşitli kurumlara MKE tarafından dağıtılmaktadır. Yani, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar arasında hiçbir maddi bağlantı bulunmamaktadır."

Ergenekon fotoğraflarını açıkladı

Tekin, Ergenekon tutuklu sanıklarından Rasim Görüm ile çekilen fotoğrafına da açıklık getirerek, şunları söyledi: “Benimle ortak noktasının olması mümkün değildir. Tanımak, görmek anlamında değildir. Bu toplantıda benimle Rasim Görüm’ün aynı fotoğrafta yer alması Osman Yıldırım’ın beyanlarının doğru olduğunu göstermez. Fotoğrafı ele geçiren savcılık elinin altındaki Osman Yıldırım’dan istediği gibi ifade alabilmektedir. Söz konusu ifade fotoğrafın bulunmasından sonra alınmıştır." 
 
Tekin, duruşmanın öğleden sonraki bölümünde de savunmasına devam etti. Cumhuriyet aazetesine atılan bombaların ve Danıştay’a düzenlenen saldırıyı vatanseverlerin üzerine yıkmanın savcıların temel amaçları arasında yer aldığını öne süren Tekin, “İktidarla savcıların birliktelikleri inkar edilemez şekilde iddianamenin hemen her sayfasında haykırmaktadır” dedi.

Alparslan Aslan'a tahliye sözü

Tekin, Danıştay saldırısını düzenlediği iddiasıyla tutuklanarak cezaevine konulan Alparslan Arslan’ın bu olayı işledikten sonra yakında cezaevinden çıkacağı konusundaki beyanlarını tekrarladı ve şöyle devam etti:
“Çünkü bu kişilerin beyinleri yıkanarak aynen Osman Yıldırım’ın beyan ettiği gibi hem bu dünyayı hem de öbür dünyayı kazanacakları konusunda vaatler verilmektedir. Bu kişiler için laik devlet mahkemelerinin yapacakları yargılamalar önemli değildir. İnadına ölmek ya da öldürmek bu kişiler için mesele değildir. İrtica adına yapılan cinayet faillerine her alanda bir takım sözler verilmesi de tabidir. Çünkü bu zihniyete göre ‘her kötülüğün anası laik devlet yıkılacak, yerine ılımlı İslam rejimi’ kurulacaktır. Böyle bir sistemde elbette ki din adına cinayet işleyenlerin cezaevlerinde tutulmasına rıza gösterilmesi mümkün olmaz.”

'Alparslan Aslan Atatürkçü olamaz'

Tekin, Ergenekon davasında yargılanan sanıklar arasındaki laik, cumhuriyetçi, üniter ve Atatürkçü yapıda bulunan kişiler ile Alparslan Arslan’ın sahip olduğu kişiliği bir araya getirmenin mümkün olmadığını belirterek, şöyle devam etti:
“Savcı, sözde Ergenekon örgütü üyelerinin legal faaliyetler çerçevesinde demokratik tepki görüntüsü ve kamuoyu oluşturmak amacıyla yönetim aleyhine toplum hareketlerinin organize edilmesini veya içerisinde yer almasını suç olarak değerlendirmiştir. Bu doğru bir tespit değildir. Savcının iktidar aleyhine gösteriyi sakıncalı gösterme anlayışı kendisinin bulunduğu cepheyi ve bakış açısını ortaya koymaktadır. Savcıların bütün gayesi Danıştay cinayeti ile tarikat bağlantısını keserek vatansever insanlar ile ilişkisi olduğunu göstermektir. Savcı iddianamesinde Arslan’ın sözde örgütün kendisine verdiği görev doğrultusunda ülkede karışıklık ve halk ayaklanması yaratarak yönetim zafiyeti içerisine sokup askeri müdahalenin yapılmasına teşvik eden bir planın parçası olduğunu bildiğini iddia etmektedir.

'Türkiye askeri darbeden uzaklaşalı 10 yıllar oldu'

Bunun için Aslan’ın ‘Biz yakında çıkacağız, devlet temizlik yapacak’ sözlerini Savcı bir askeri darbe olarak algılamaktadır. Oysa tam tersine, Türkiye askeri darbe tehlikesinden uzaklaşalı 10 yıllar olmuştur. Ordunun üst komuta heyeti dahi bu inancı taşımadıkları gibi bu tür fikirleri şiddetle reddetmektedirler. Toplumun her kesiminde ‘en kötü sivil yönetim, en iyi askeri yönetimden evladır’ anlayışı yerleşmiştir. Bu sebeple ülkede darbe tehlikesinden ziyade irticai yönetim ve rejim değişikliği söz konusudur. Alparslan Arslan’a TSK içerisinden ya da sözde örgütün talimat verdiğine ilişkin tek bir delil yok. Bu kişinin darbe teşviki amacıyla ve darbe planının bir parçası olarak hareket ettiğini söylemek bir iddiadan öteye gitmemektedir.”

'Darbe tehlikesi var, rejim tehlikesi yok'

Tekin, soruşturmayı yürüten savcıların darbe tehlikesini sürekli işlediğini belirterek, “Her nedense, darbe tehlikesini sürekli işleyen savcılar irticai rejim tehlikesinden hiç bahsetmemektedirler” diye konuştu.
Ümraniye’de ele geçirilen bombaların hiçbir olayda hiçbir sanık tarafından kullanılmadığını belirten Tekin, Ergenekon soruşturmasının özel olarak kurgulandığını ve tek malzemenin de Osman Yıldırım’ın inandırıcılıktan uzak beyanları olduğunu söyledi.
Ergenekon iddianamesinin gizli tanıkların beyanlarına göre hazırlandığını ifade eden Tekin, “Gizli tanığın kimliği saklanır, beyanları saklanmaz” dedi. 

Çapraz sorgu sonraki duruşmada

Tekin'in savunması saat 14:20 itibariyle tamamlandı. 165 sayfalık savunmanın ardından vaktin geç olması gerekçesi ile çapraz sorguya geçilmedi. Çapraz sorgunun bir sonraki oturumda yapılmasına karar verilirken Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, sanıklar ile avukatlarının taleplerini aldı.
Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz, 18 maddelik bir talep sunduğunu bunlardan sadece 4'üne şifai karar verildiğini belirterek diğer 14 talebinin de karar bağlanmasını istedi. Bunun üzerine  Mahkeme Başkanı Şengün, diğer maddeler için de karar verileceğini söyledi.

Sanıklar arasında tartışma

Tutuklu sanık Hayrettin Ertekin cezaevinde bir bilgisayar bulunduğunu, iki kişiye 1 saat kullanma izni verildiğini, bunun da savunmasını ve taleplerini yazmak, iddianameyi incelemek için yeterli bir süre olmadığını belirterek, şahsi bilgisayarının kendisine verilmesini istedi. Ertekin'in, "Bırakın bilgisayarı su bulamıyoruz, ekmek bulamıyoruz." şeklindeki sözleri üzerine diğer tutuklu sanık Hüseyin Görüm, "Yalan" diye bağırarak ayağa kalktı. Görüm, "Propaganda yapıyor bu arkadaşlar. İkimiz de aynı cezaevinde 5'inci koğuşta kalıyoruz. Su sorunumuz yok." dedi.

'Yatmak isteyen yatsın, ben istemiyorum'

Mahkeme Başkanı Şengün, sesini yükselterek konuşması üzerine Görüm'ü dışarı çıkarttı. Sanık Hayrettin Ertekin, Görüm'ün dışarı çıkarılmasından sonra, "Böyle bir insanla birlikte yargılanmaktan utanıyorum" dedi. Mahkeme Başkanı Şengün de, "O zaman onu da çağırırım. Cevap hakkı doğar. Onun gereği yapıldı." şeklinde konuştu.
Ertekin, "Bu arkadaşlarla farklı yerlerde kalıyoruz. Onların durumu iyi olabilir. Sular 7'de kesilir. Buradaki arkadaşlar da bilir." dedi. Ertekin, "Değil mi Vedat bey?" diyerek sanık Vedat Yenerer'den onay almak istedi. Yenerer ise, "Güllük gülüstanlık diyenler varsa buyursun yatsın. Ben yatmak istemiyorum." ifadelerini kullandı.

'Gelirsem oraya...'

Hüseyin Görüm'ün dışarı çıkarılmasına tepki gösteren tutuklu sanık yeğeni Rasim Görüm, Hayrettin Ertekin'e oturduğu yerden laf attı. Ertekin ise, "Gelirsem oraya bir tarafını kırarım" diye bağırdı. Rasim Görüm söz alarak, "Cezaevi şartlarımız iyi, sularımız da akıyor." dedi.

Tutuklu sanık Zekeriya Öztürk, "aloihbar.org" ve "ulusalihanet.org" adlı inernet sitelerinin polis, jandarma ya da MİT tarafından soruşturma kapsamında takibe alınıp alınmadığının sorulmasını istedi. Muzaffer Tekin'in avukatı Engin Çelik Kadıgil, Osman Yıldırım'ın 1 Mart 2008 ile 18 Nisan 2008 tarihleri arasında Sincan Cezaevi'ned bulunduğu sırada kimler tarafından ziyaret edildiğinin sorulmasını istedi.

Yiğit tutuklansın talebi

Sanık Gazi Güder'in avukatı Özbay Demirel, dün savunma veren Ali Yiğit'in kuvvetli kaçma ihtimalinin bulunduğunu belirterek, "Dün geldiği araç da polis aracıdır. Tutuklanmasını talep ediyorum" diye konuştu. Mahkeme Başkanı Şengün, "Siz diğer meslektaşlarınızın duygularına tercüman oldunuz."dedi.
Kemal Kerinçsiz'in avukatı Necip Yenişen, mahkeme heyetine özendiğini belirterek, "Bu dava asrın davası. Savcılar asrın savcısı. Hakimler de asrın hakimi olacak." dedi. Bu sözler üzerine Şengün, "Sizler de öyle olacaksınız. Burada ne olacaksa hep birlikte olacağız." dedi.

'Çıkarın hepsini'

Karar için ara verildiği sırada tutuklu sanık Rasim Görüm ve Raif Görüm ile Hayrettin Ertekin arasında tartışma çıktı. Mahkeme Başkanı da, "Çıkarın hepsini dışarı" diye talimat verdi. Mahkeme, emekli binbaşı İhsan Güven ve eşinin Tuzla öldürülmesine ilişkin 7 sanığın yargılandığı davanın, ''Ergenekon'' davasıyla birleştirilmesi talebini reddettiğini de açıkladı.

Daha sonra Ergenekon Davası'nda duruşmaya memur maaşlarının 15'inde alınması nedeniyle, salı günü devam edilmesine karar verildi. Mahkeme başkanı Şengül, duruşmanın Salı gününe alındığını söyleyince salondan gelen gürültü üzerine “Malum maaş günü” yanıtını verdi. Duruşmaya 18 Kasım salı günü devam edilecek.