Gündem

TBMM Amasra Maden Kazası Araştırma Komisyonu: TTK mevzuata uygun tedbir aldı mı?

24 Aralık 2022 17:21

TBMM’de kurulan Amasra Maden Kazası Araştırma Komisyonu şu ana dek sekiz kere toplandı ve oturumlarda patlamanın sebepleri ve sorumlularına dair şiddetli tartışmalar yaşandı.

Komisyona şu ana dek sendikalar, akademisyenler, iş güvenliği uzmanları ve mühendislerin yanı sıra ilgili kamu kuruluşları da katıldı.

Türkiye Taş Kömürü Genel Müdürlüğü (TTK), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı çeşitli sunumlar yaptı.

Madendeki havalandırmanın yetersizliği, teknik personel ve işçi eksikliği ve yüksek metan seviyesi gibi konuların yanında; yasal mevzuatın maden işletmelerine yeterli yükümlülükleri getirip getirmediği konusu tartışıldı.

Bilirkişi ön raporu ve emniyet fezlekesine göre, madendeki patlama esas olarak yetersiz havalandırma sistemi ve madende “neredeyse rutin hale gelen” yüksek metan seviyesine karşı tedbirsizlikten kaynaklandı.

Rapora göre, patlamaya en yakın havalandırma vantüpü hem 60-70 metre uzakta hem de olması gerekenin yaklaşık 5’te 1’i kadar hava üflüyordu.

TTK Genel Müdür Yardımcısı Muharrem Kiraz ise bilirkişi raporunun ulusal mevzuattaki yasal sınırları baz alarak hazırlanmadığını savunarak, “Bilirkişi raporunun hiçbir maddesine katılmıyoruz, hiçbir Türk mevzuatına atıf yok. Çünkü heyette hukuk bilirkişisi yok” dedi.

TTK’nın maden içerisinde havalandırmadan metan izlemeye kadar tüm aşamalarda “mevzuatın öngördüğü ölçüde” tüm tedbirleri aldığını savunması sonrasında, işletmenin bu kazadan ne kadar sorumlu olduğu sorusu üzerine şiddetli tartışmalar yaşandı.

“Havalandırma hızımız mevzuata uygun”

İlgili mevzuata göre Türkiye’de maden ocaklarındaki havalandırma hızının asgari “0,5 metre/saniye” olması gerekiyor, bilirkişi ön raporunda ise bu standart “1- 1,5 metre/saniye” olarak belirleniyor.

Öte yandan Amasra’da arına en yakın vantüp havalandırma hızının “0,2 – 0,3 metre/saniye” olduğu hem bilirkişiler hem de TTK tarafından ifade edildi.

BBC Türkçe’ye konuşan CHP Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, “Mevzuatta belirlenen asgari seviye baz alındığında bile, olması gereken asgarinin yarısı hızında bir havalandırma var” diyor.

Bazı milletvekilleri, mevzuattaki “asgari” ifadesi ve geçmiş Yargıtay kararları düşünüldüğünde; Amasra gibi kömür damarlarındaki metan seviyesinin “çok riskli” olduğu Sayıştay tarafından tespit edilen ocaklarda, havalandırma hızının “asgari seviyede” bırakılmaması gerektiğini savundu.

HDP Milletvekili Serpil Kemalbay, “Mevzuatta öngörülen asgari oran Amasra gibi yüksek metan görülen bir maden ocağı için yeterli değilse, işletmeni bunu tespit etmesi gerekir” diyor.

Sayıştay’ın 2019 raporunda, Amasra’da -300 kotunda ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına sebep olabilecek metan birikiminden söz edilerek, tedbir uyarısı yapılıyor.

Yavuzyılmaz ise hem emniyet fezlekesi hem de bilirkişi ön raporuna yansıyan “riskli metan seviyesinin adeta rutine dönmesi” tespitini hatırlatarak, “Bu olağandışılık ortadayken, asgari olarak belirlenen 0,5 metre/saniye hava hızının artırılması gerekiyor. Ancak hem hava hızını artırmıyorlar ve mevzuata uygun davrandığınızı söylüyorlar” diyor.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası ise mevzuat tartışmalarından ayrı olarak, “Grizu ile mücadele yöntemleri nettir. Bir yerde metan patlaması meydana gelmişse orada mutlaka bir havalandırma sorunu vardır” diyor.

CHP Milletvekili Aysun Bankoğlu ise, “Yargıtay 2020 yılındaki kararında, maden işletmeciliğinde yalnızca mevzuat standartlarının karşılanmasının yeterli olmadığını söylüyor. Mevzuat haricinde, işletmecinin risk analizi ve önlem denetimi yapması gerektiğine söylüyor” diyor.

Komisyondaki pek çok uzman görüşüne göre, Amasra’da havalandırma hızı konusunda ‘mevzuata uygun’ hareket edilmiş olsa dahi bu patlamada işletmenin sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.

TTK, “Ana kollarda hava hızını 0,5 olarak tespit ettik, arınlarda da bize 0,3 yetiyordu” demişti.

“Patlamanın sebebini anlamak için madene girmek gerekiyor”

Maden ocağındaki yangın hala sürdüğü için henüz madene girilemedi. Maden ocağındaki yangın bittikten sonra madene gidecek bilirkişi heyetinin, nihai bilirkişi raporunu hazırlaması bekleniyor.

TTK’nın ihmallerini ortaya koyan bilirkişi ön raporuna dair komisyonda yapılan eleştirilerden biri de raporun henüz madene girilmeden hazırlanmış olması.

Bazı milletvekilleri ise bilirkişi ön raporunda yer verilen metan izleme verilerini örnek göstererek, “madendeki yüksek metan değerlerini bilmek için yer altına girmeye gerek yok” diyerek itiraz ediyor.

HDP Milletvekili Serpil Kemalbay komisyonda, bilirkişi ön raporunda yer alan 14 Eylül-14 Ekim 2022 arası metan izleme verilerine göre madendeki yüksek metan seviyesinin adeta bir alışkanlık haline geldiğini belirtiyor.

BBC Türkçe’ye konuşan AKP Milletvekili Polat Türkmen ise patlamayla ilgili “net bir kanaat” belirtmek için madene inilerek inceleme yapılması gerektiğini savunuyor:

“Bilirkişi ön raporunda net bir tespit yapamazlar, ocak kapalı çünkü… Gerçekten madende bilirkişi raporunda yazılanlar olmuştur diyebilecek noktada değiliz. Biz de ocağa gideceğiz, yerinde inceleyeceğiz.”

İşçi sayısı yeterli miydi?

Komisyonda ayrıca madendeki işçi sayısının yeterli olup olmadığı da sıkça konuşulan konular arasındaydı.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Çağlar Öztürk komisyonda, kaza günü yer altında tertip edilen işçi sayısının normalde olması gerekenden 200 kişi az olduğunu söyledi.

Ayrıca madene ilişkin Sayıştay raporlarında, norm kadrodan daha az sayıdaki işçi ve teknik personel sayısının iş güvenliğine tehdit ettiğine dair tespitler yer alıyor.

Olması gerekenden daha az işçinin çalışmasıyla ilgili olarak TTK, işletmenin üretim hedeflerine göre norm kadronun yüksek hesaplandığını ancak o üretim hedeflerini düşürdükten sonra, işçi sayılarını da düşürdüklerini savunuyor.

BBC Türkçe’ye konuşan Yavuzyılmaz ise, madenlerdeki işçi sayılarının sadece üretim tonajına göre değil galeri açıklığına göre belirlendiğini, ne kadar kömür üretimi yaparsa yapsın o büyüklükteki bir maden ocağını açık tutabilmek için belli sayıda işçi gerektiğini kaydediyor:

“Gündüz vardiyasında emniyet nezaretçisinin altında 14-15 kişi çalışırken, patlamanın gerçekleştiği gece vardiyasındaki nezaretçi neden tek başına çalışıyordu? Amasra’da norm kadroya göre yeraltında 935, yer üstünde 210 işçi olması gerekirdi ancak yarı yarıya işçi sayısıyla çalışıyorlardı.”

Komisyonda Amasra’da yeterince işçi istihdam edilip edilmediği soruları, maden ocağına yeterli kamu yatırımı yapılıp yapılmadığı tartışmalarını doğurdu.

“Kurum 1 milyar TL zarar ediyor, üretim baskısı yok”

BBC Türkçe’nin konuştuğu Türkmen de norm kadronun işletmenin kendisine koyduğu üretim hedefiyle ilgili olduğunu söyleyerek, Amasra işletmesinin stratejik önemi sebebiyle üretim baskısı olmaksızın, kamu kaynakları aktarılarak çalıştığını belirtiyor.

“Kurumun zaten her sene 1 milyondan liradan fazla zarar ettiğini” belirten Türkmen, “Kurumda az adamla çok iş yapma mantığı olsa niye zarar etsin?” diyor.

Kamu yatırımların eksik yapıldığına dair eleştirilerle ilgili olarak ise, “Stratejik öneme sahip olan bir kurumdur ve ne lazımsa verilir. Burada akılsızlık, ihmal ya da yönetimde eksiklik olabilir ama parasal olarak üretim baskısı hiçbir zaman olmaz” diyor:

“Bazen muhalefet bizi tenkit eder, der ki devleti zarara sokuyorsunuz. Bizim paralarımızı vergilerimizi Zonguldak’a zararına aktarıyorsunuz derler. Biz de stratejik önemini anlatarak onları ikna ederiz”.”

MMO da Amasra Taş Kömürü İşletmesi Müessesinde (ATİM) üretim zorlaması olmadığını düşündüklerini, kömür üretim oranlarının Türkiye’deki genel üretim rakamlarının altında olduğunu kaydediyor.

 

Yeterli kamu yatırımı yapılmadı mı?

Amasra’daki kömür madeni havzasının yüzde 97’si özel şirketlere iken ATİM %2,5-3’lük bir kısmı işletiyor.

Tıpkı daha önce maden facialarının yaşandığı Soma ve Ermenek olduğu gibi, Amasra’daki kömür havzası da rödovans sistemiyle parçalara ayırılarak özelleştirildi.

Patlama -320 kotunda gerçekleşti ve ATİM’in kömür havzasında ilerleyebileceği az bir mesafe kalmıştı; havza -350 kotundan itibaren özel bir şirkete aitti. Komisyondaki bazı milletvekilleri, bu sebeple Amasra maden ocağına yeterince kamu yatırımı yapılmadığını savunuyor.

CHP Milletvekili Aydın Özer komisyonda, “Rezervin yüzde 97’sinin özel firmalara devredilmesi ve kamuya yüzde 2,5’luk bir rezervin kalması sebebiyle, “Nasıl olsa elimizde az bir rezerv kaldı” diyerek eksik yatırım mı yapıldı” diye sordu.

Milletvekili Bankoğlu ise metan oranı çok yüksek olduğu bilinen Amasra havzasının parsellere bölünmesinin güvenlik tehlikesi yarattığını savundu:

Eksi 400 kotu ve aşağısı Hattat Enerji’ye redevans edildiği için, TTK’nın bulunduğu A Havzası’ndaki çalışma alanı -400 katıyla sınırlı. Bu yüzden TTK’nın inebileceği en derin galeri 350 metre.

“Bu durum iki ayrı işletmenin topuz mesafelerinden, madendeki hava kaçaklarına ve taban yollarındaki kömür tozu oranına kadar her şeyi etkiliyor. Dolayısıyla TTK’nın çalıştığı alanın daraltılması, işin riskini arttırdığı gibi, alınabilecek önlemlerin de alanını daraltıyor.”

“Burada dört senedir havalandırma meselesi çözülemiyor, neden? Birkaç sene sonra elden çıkarılacak olan bu yere yatırım yapmaktan mı imtina ediliyor?”

 

“En yakın gaz izleme sensörü çok uzakta”

Bilirkişi ön raporuna göre, patlamanın gerçekleştiği arına en yakın havalandırma ve gaz sensörü arına 60-70 mesafede bulunuyordu.

Komisyonda konuşan iş sağlığı ve güvenliği uzmanı Nevzat Ünlü, gaz izleme sensörünün yerinin arından ‘çok uzakta’ kaldığını söylüyor:

“Arında patlama yapılması sonrasında yoğun bir gaz çıkışı olabilir. Bu gazın sensöre ulaşmadan evvel, aradaki elektrik ünitelerine temas etmemesi gerekiyor. Bu sebeple yeri çok önemli. Amasra’da ifade edilen 60-70 metre, çok uzun bir mesafedir.”

Gaz sensörü belli bir seviyenin üzerinde metan tespit ettiği anda elektrikli ünitelerdeki elektrik otomatik olarak kesiliyor ve olası bir patlama önlenmiş oluyor.

Komisyonda sunum yapan Polyak Eynez İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Ergin Kahraman da sensörü ‘olabildiğince yakına koymanın’ esas olduğunu anlattı.

Kahraman, vantüp denilen havalandırma borularının boylarının standart 10-20 metre olduğunu, arından sonraki ilk metan sensörünün de havalandırma bitişinin hemen “5 metre” gerisine bağlamak gerektiğini kaydetti:

“Ülkemizde bu konuda belirlenmiş bir standart yok ama yönetmelikte genel geçer hükümler var. Ülkemizde özellikle sensörlerin konumlandırılmasıyla ilgili standartların belirlenmesi, bu tartışmaları ortadan kaldıracaktır.” 

Kahraman’ın bu ifadeleri üzerine araya giren AKP’li komisyon başkanı Taner Yıldız, “Ama siz arına en yakın mesafeyi tercih etmeyi düşünüyorsunuz, bu önemli bir şey. 10 metreyse 10 metre, 5 metreyse 5 metre. Olabildiğince yakın yeri tercih etmeye çalışıyorsunuz” dedi.

Kahraman ise, “Evet, çünkü o bölgedeki metanı önceden algılayıp elektrikli ekipmanı kesmesi gerekiyor” diye yanıtladı.

TBMM Amasra Maden Kazası Araştırma Komisyonu çalışmalarına devam ediyor ve çalışmalar tamamlandıktan sonra sonra komisyonun bir rapor hazırlaması bekleniyor.