Ayşe Baykal
Bir seçimi daha geride bıraktık… Kazanan adayları tebrik ediyorum. Gerek seçim gününü gerek seçim sonrasını sükûnetle geçiren milletimize de teşekkür ediyorum.
Seçim sonuçları özetle Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve Yeniden Refah Partisi'nin oylarını yükseltmesiyle; AK Parti'nin, İyi Parti'nin, Milliyetçi Hareket Partisi'nin oylarının düşmesiyle neticelendi.
Siyasi parti aidiyetinden bağımsız olarak seçimin kazananı Ekrem Bey, kaybedeni ise Tayyip Bey'dir. Bu hususla ilgili konuşacak çok şey var lakin ben bugün bütün samimiyetimle Tayyip Bey'in neden kaybettiğiyle ilgili yazmak istiyorum. Çünkü kendisini özeleştiri hususunda samimi buldum.
Bazı yazar arkadaşların, 31 Mart seçimlerinin bir yerel seçim olduğunu ve bu sebeple kaybedenin Erdoğan değil adaylar olduğu yönündeki sözlerine itibar etmiyorum. Şahsen Tayyip Bey'in de itibar edeceğini düşünmüyorum.
Kendisi seçim akşamı yaptığı balkon konuşmasında "İstediğimiz sonuçları alamadık, gerekli değerlendirmeleri yapacağız." açıklamasını yaparak sorumluluğu üstlendi. Bundan kaçacak, kıvıracak biri de değil zaten.
Tayyip Bey'in balkon konuşması tavır ve ifade açısından çok iyiydi. Mütevazıydı, samimiydi. Seçim öncesi bu duruşu sergileseydi netice daha farklı olabilirdi kanımca. Bugüne kadar tüm balkon konuşmalarını -başarıyı- kalabalıkla yapan Tayyip Bey'in, 31 Mart gecesi yaptığı balkon konuşmasını -başarısızlığı- sadece eşi Emine Hanım'la yapması da anlamlıydı… Bu durumu etrafındaki kalabalığın içinde yalnızlık ve kimseyi görmek istememe olarak algıladım.
İstanbul'u kazanmayı her şeyin önünde tutan Tayyip Bey'in, İstanbul'da bir ilçe belediyesine aday gösterilecek bir profili İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday olarak önerenleri kolay affedebileceğini sanmıyorum.
Tanıdığım birçok AK Parti seçmeni, Murat Kurum gibi bir adaya oy vermemek için sandığa gitmedi.
Ayrıca Murat Kurum'a, Tayyip Bey'in ve bakanların verdiği destek de ters tepti. Zira ortada bir yarış vardı ve İstanbullular bu yarışı kendi özellikleriyle değil de adeta ittirilerek kazanmaya çalışan bir profille karşı karşıyaydı.
Elbette emekliye yapılmayan zammın da etkisi var, elbette ataması yapılmayan öğretmenlerin de etkisi var, elbette 14 Mayıs 2023 Genel Seçimleri öncesi ülkenin en yetkili kişisi olan Cumhurbaşkanı'nın "kamuya işe alımlarda mülakatın kaldırılacağı" yönündeki sözüne rağmen kaldırılamayan(!) mülakatın da etkisi var, elbette ülkemizdeki sığınmacıların da etkisi var, elbette adalet sistemimizdeki aksaklıkların da etkisi var… Ama bunların da ötesinde vatandaşın gündelik hayatını bizzat etkileyen bu sorunlara karşılık iktidarın gerekli hassasiyeti göstermemesi var.
Şunu da belirtmeliyim ki, seçim sonrası AK Partili arkadaşların sosyal medyadan yaptığı yorumları utanarak okudum. Oy vermedi diye vatandaşın ne nankörlüğü kaldı ne haysiyetsizliği.
Bu ülkede vatandaş olmak hakikaten zor iş…
6 Şubat depremi sonrası genel seçimlerde AK Parti oylarının yüksek çıkması sebebiyle vatandaşa hakaret edenlerle, bugün AK Parti'nin oyları düşük diye hakaret edenlerin birbirinden hiç farkı yok.
İnsanların ne yaşadığına bakmadan, anlamaya çalışmadan yargılamak nedir? "Sen ne yaşarsan yaşa ama beni destekle" anlayışının ne İslami ne insani bir tarafı vardır.
Son olarak, dün yakından tanıdığım ve çok değer verdiğim Tayyip Bey'e duyduğu vefa duygusuyla Murat Kurum'a oy veren arkadaşımın paylaşımına yer vermek istiyorum. Diyor ki: "Bugün Tayyip Bey'e 'Yanındayız!' diye naralar atan arkadaşlar, biz haksızlığa uğradığımızda neden yanımızda değildiniz? Neden Tayyip Bey adına yapılan haksızlıkta yanımızda olmadınız? Neden Saadet Partiliyiz diye İSMEK'ten tazminatsız, gerekçesiz apar topar atıldığımızda sesinizi çıkarmadınız?" (Rahmetli Kadir Topbaş döneminde bir grup arkadaş gerekçesiz olarak işten çıkarılmışlardı).
Umarım Tayyip Bey gibi AK Parti teşkilatları da samimi özeleştiri yapabilir.