Gündem

Tayfun Kahraman'dan İstanbul Depremi uyarısı: Yapı stokunun yüzde 25'i kullanılamaz hale gelecek

17 Ağustos 2024 14:05

Gezi davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılması nedeniyle Silivri Cezaevi'nde bulunan Tayfun Kahraman, olası İstanbul Depremi için kentin yapı stokunun hazır olmadığını belirterek, "Yüzde 25’inin deprem sonrasında kullanılamaz hale geleceğini biliyoruz" dedi.

Gezi Parkı Davası'ndan 840 gündür Silivri Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan şehir plancısı Dr. Tayfun Kahraman, 17 Ağustos Depremi'nin 25'inci yıl dönümünde açıklamalarda bulundu.

Cumhuriyet'ten Çağdaş Bayraktar'ın sorularını yanıtlayan Kahraman, "İstanbul’daki yapı stokunun yüzde 25’inin deprem sonrasında kullanılamaz hale geleceğini biliyoruz. Bu rakamlar bile tek başına İstanbul’da karşı karşıya olduğumuz tehdidi gözler önüne sermeye yetiyor" dedi.

"17 Ağustos'tan beri tek gelişme toplumsal dayanışma"

"17 Ağustos Depremi’nin üzerinden 25 yıl geçti. Geçen 25 yılda gelinen ve gelinemeyen noktayı nasıl yorumluyorsunuz?" sorusu üzerine, " Hepimiz bu yaşanan felaketin ülkemiz için son olacağını, bir kez daha aynı acıların yaşanmaması için gerekenlerin yapılacağını konuşuyorduk. Yapısal, kamusal ve yasal değişiklikler yapıldı, onları siyasilerin vaatleri izledi"  diyen Kahraman, "Geçen bunca zamana rağmen kırılgan yapı stokunu dayanıklı hale getiremedik, afetlere karşı bütüncül risk yönetimini başaramadık, afet sonrasının yönetiminde de sınıfta kaldık. Tek elden afet yönetimi söylemiyle değiştirilen kamu kurumlarının ne kadar yetersiz olduğunu gördük. Yasal, yönetsel değişikliklerle yapıların üretim aşamasını denetleyeceğiz denerek kurgulanan yapı denetim sisteminin ne kadar yetersiz olduğunu tecrübe ettik. Kentsel dönüşümü hızlandıracağız diyerek yapılan yasal değişiklikler sonucu, kentsel dönüşüm bir gayrimenkul geliştirme faaliyetine dönüşerek rant üretme potansiyeli yüksek alanlarla sınırlı kaldı, dezavantajlı grupları mülkiyet ve barınma haklarından yoksun bırakan bir çok mağduriyet yarattı." dedi.

"Denetimsizliği ve depreme dayanıklı diye satılan konutların mezar olma gerçeği ile baş başa kaldık"

17 Ağustos 1999 depreminden bu yana güvenli yaşam alanları yönetmek yerine rantı önceleyen deprem politikalarının en önemli göstergesinin 6 Şubat depremleri olduğunu dile getiren Kahraman şunları söyledi:

Değişen ve sıkı kurallara bağlanan yapı üretim koşullarının denetlenmediği ve depreme dayanıklı diye satılan konutların insanlara mezar olduğu gerçeği ile baş başa kaldık. Seçim yatırımı olarak İmar Barışı adı altında affedilen kaçak yapılar insanlarımızın canını aldı. Verimlilik adına tek elde toplanan afet yönetim sisteminin işlemediğini, kurumların acz içinde olduğunu, üstelik sivil toplumun çalışmalarını da baltaladığını gördük. Bu süreç boyunca gelişme gösterdiğimiz tek alan toplumsal dayanışmamız ve sivil toplum faaliyetleri oldu. 6 Şubat sonrası gösterdiğimiz dayanışma, 85 milyon olarak bir araya geldiğimizde ne kadar güçlü olduğumuzu kanıtladı. Sözün özü, çok acı ama geçen 25 yıla baktığımızda, kayda değer bir yol kat edemedik.

"Olası bir depremde İstanbul'da yapı stokunun yüzde 25'i kullanılamaz hale gelir"

"Büyük bir deprem beklenen İstanbul ne durumda?" sorusuna İstanbul'da 1999'dan itibaren depreme yönelik çalışmalar olduğunu ancak bunların çok sınırlı kaldığını söyleyen Kahraman sözlerine şöyle devam etti:

"Biz İBB’de göreve geldiğimizde İstanbul’un büyük bölümünün zemin durumuna ilişkin haritalar hazırlanmıştı, kalan bölgelerin yapımını ise biz başlattık. Fakat mevcut kırılgan yapı stokuna müdahaleler çok sınırlıydı ve kentsel dönüşüm çalışmaları rant üretme kapasitesi yüksek alanlar ile sınırlı kalmıştı. Asıl risk taşıyan İstanbul’un önündeki en büyük sorun olan, kırılgan yapı stoğunun yoğunlaştığı ama rant üretme kapasitesi olmayan alanlar ve altyapıya ilişkin çalışmalar ise çok yetersizdi. Oysa geçen 25 yılda çılgın projelerle kamu kaynaklarını belli çıkar gruplarına aktarmak yerine gerçekçi ve bilimsel yöntemlerle bu yapı stokunun ve kentsel altyapının güçlendirilmesi için harcasaydık bugün çok farklı bir noktada olabilirdik.

İstanbul’da yaklaşık 1 milyon 200 bin bina var ve bu binaların 820 bini 2000 yılı öncesinde yapılmış olduğundan potansiyel riskli olarak görülüyor. 2019 yılında göreve başladığımızda bu yapıların deprem dayanımlarını hızlıca tespit etmek, en riskli alan ve yapılara öncelikle müdahale etmek üzere bir çalışma başlatıldı. 6 Şubat depremleri sonrasında da çokça konuşulan Hızlı Tarama Yöntemleri ile bu tespitlere devam ediliyor. İlk çıkan verilerin bize gösterdiği tablo ise şu şekilde; Olası bir İstanbul Depremi ile bu yapılardan 90 bininin ağır ve çok ağır, 167 bininin orta hasar alacağını, yani İstanbul’daki yapı stokunun yüzde 25’inin deprem sonrasında kullanılamaz hale geleceğini biliyoruz. Bu rakamlar bile tek başına İstanbul’da karşı karşıya olduğumuz tehdidi gözler önüne sermeye yetiyor."