Gündem

'Tarkan'ın burnu'

Can Dündar, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun Tarkan'a karşı gösterdiği tepkiyi eleştirdi.

02 Eylül 2010 03:00
T24- Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun, Allianoi antik kentinin sular altında kalmasını protesto eden Tarkan'a sert çıkmasını köşesinde ele aldı.


Can Dündar'ın bugün (2 Eylül 2010) yayımlanan yazısı şöyle:


Tarkan'ın burnu

Hani “konuşan Türkiye” istiyorduk; ne oldu? Tarkan “Allianoi sular altında kalmasın” dedi ya...
Çevre ve Orman Bakanımız ayar veriyor:
“Sanatçı sanatıyla ilgilensin. Bilmediği konuya burnunu sokmasın.”
Bakan’ın sonraki cümlesi ne?
“Muhalefet etmeyin de, işimize bakalım” mı?
Değil! Sonraki cümle şu:
“Orası Allianoi değil, bildiğin ılıca...”
Peki bakanın mesleği ne?
Mühendis...
Herkes kendi işini yapacaksa neden Allianoi üzerine kitap yazmış arkeologlar varken, uzman arkeologlara devlette kadro verilmezken, işe bir mühendisin burnu karışıyor?
Bakan belgeselci mi ki, bu konuda TRT’de yapılmış belgeseli eleştiriyor.

* * *

U2’nun solistinin Medvedev’le görüntülerini izlediniz mi?
Bono, Rusya Devlet Başkanı’ndan AIDS’le mücadelede destek sözü alıyordu.
Medvedev görüşmede bizim bakandan farklı konuştu:
“İnsanlıkla ilgilenmek sadece politikacıların yapabileceği bir iş değildir” dedi.
Bono şimdi Türkiye’ye geliyor.
Ayşe Arman’a Boğaz Köprüsü’nde iki kıta arasında yürümek istediğini söylemişti.
Yetkililer buna izin vermiş.
Tabii yanında -buralarda devletsiz şuradan şuraya adım atılamayacağının kanıtı olarak- bir yetkili yürüyecekmiş.
Bence Çevre Bakanı yürüsün ve kulağını çeksin keratanın:
“Sen şarkını söyle; AİDİS’e filan ilişme!”

* * *

Aynı şeyi Fazıl Say’a söylediler:
“Sen piyanonu çal kardeşim. Karışma bilmediğin işlere!..”
Madem öyle Başbakan niye sanatçılarla buluşup açılıma burun sokmalarını istedi.
Onları çağırdığı gün -tabii prompter’dan- şöyle diyordu:
“Siz bu ülkenin gönül dilisiniz. Türkiye’nin kanayan yarasını tedavide sorumluluk alacağınıza, her türlü katkıyı sağlayacağınıza yürekten inanıyorum.”
Sanatçılar şöyle demeliydi:
“Çok isterdik ama Çevre Bakanı’nın talimatı var: Bilmediğimiz konulara burnumuzu sokamayız.”
Galiba söylemek istedikleri şu:
“Bize destek olacaksanız konuşun; yoksa haddinizi bilin ve susun!”

* * *

Neyse ki insanlık bu zihniyeti çoktan aştı.
Yerkürenin neresinde bir yanlış varsa, nerede bir yara kanıyorsa, işkence yapılıyor, kirli atık dökülüyor, düşünce engelleniyorsa, sanatçı “üstüme vazife mi” demeden insanlık adına haykırıyor.
Bakın İran’da recm cezasına çarptırılan Sakine’yi kurtarmak için İrlandalı popçu Bob Geldof, Fransız oyuncu Juliette Binoche, ABD’li oyuncu Mia Farrow imza topluyor.
Üslerine vazife mi?
Evet, kesinlikle!
Siyaset, sadece siyasetçilere bırakılamayacak kadar ciddi bir “iş”tir ve bilgiyi tekelinde tutan ayrıcalıklı bir elitin değil, “hepimizin işi”dir.
Hele tarihsel bir mirasa dokunuluyorsa bu, bütün insanlığın gailesi haline gelir.
Siyasetçinin yapması gereken kendi sorumluluk bölgesini mayınlı arazi ilan etmek, sanatçıya ayar vermek, belgesel engellemek değil, yaptığı işe kamuoyunu ikna etmektir.
“Herkes haddini bilecek” zihniyetine karşı haddi aşmak, “iş”e karışmak, her konuya burnunu sokup aklın onuruna sahip çıkmak, sanatçının sadece hakkı değil, aynı zamanda görevidir.