Yeşilçam'ın sevilen oyuncusu Tarık Akan, bugün (16 Eylül 2017) vefatının birinci yıl dönümünde ailesi, dostları, meslektaşları ve sevenleri tarafından mezarı başında anıldı.
Akciğer kanserine yakalanan Yeşilçam'ın unutulmaz filmlerinin sevilen oyuncusu Tarık Akan, bir yıl önce tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmişti. Akan, ölümünün birinci yılında gömüldüğü Bakırköy'deki mezarlıkta anıldı. Ünlü aktörün sevenleri ve ailesi sanatçının mezarına kırmızı karanfil bıraktı.
Anma törenine Akan'ın hayat arkadaşı Acun Günay, oğulları Barış Üregül, Özgür Üregül, kızı Özlem Üregül, sanatçı Rutkay Aziz, DİSK Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, yakın dostları, sanatçı arkadaşları ve sevenleri katıldı.
Gözyaşlarına boğuldu
"Türkiye işçi sınıfının dostuydu"
"Beni bırak, vatan elden gidiyor"
Rutkay Aziz de yaptığı konuşmada, "Bu ortak kavgamızdı. DİSK'in kavgasıydı. Emekçinin kavgasıydı. Yaşanılan tüm bu iftiralara, yolsuzluklara, adaletsizliklere, hukuksuzluğa rağmen biz bu umutla adalet yürüyüşünü sürdürmek zorundayız. Bunun için de emekçinin yanında olmakla yükümlüyüz. Bu doğrultuda hep beraber adalet nöbeti tutuluyor. Buradaki tüm dostlarımızı oraya bekliyoruz" dedi.
Tarık Akan'ın yaşam öyküsü
Bunlar arasında “Maden” (1978), “Pehlivan” (1984), “Sürü” (1978), “Adak” (1979), “Yol” (1982), “Çözülmeler” (1993), “Yolcu” (1993), “Eylül Fırtınası” (1999), “Hayal Kurma Dersleri” (1999), “Gülüm” (2003) sayılabilir.
Tarık Akan'ın ailesi ve sevenlerinin mesajları
Tarık Akan'ın kızı Özlem Güregül:
Kendini eğitmek nedir, bilir misin? O dolup taşan kitaplıklar, okumaktır, o durmayan bilgi akışıdır
Öğrenmeye olan merakındır, belki de...
Bir stratejidir hayatta dostlar edinmek, seninle birlikte korkusuzca aydınlığa sesini duyurandır o dostlar..
Belki de ahbaplıklar kurmaktır düşü ncene düşü nce katacak. Belki bazen, sadece koltuğa uzanıp, düşü nmek...
Peki ya durmadan çalışmak? Onca film, şö hret yetmez ki...
Yaşamak, hayatta en değer verdiğin şeyi yapmak istersin..
Mesela 60’ında bile çok sevdiğin vatanının değerini anlatmaktır belgesellerle. Afrodisyas’ı, Köy Enstitüleriyle eğitimin önemini, Anadolu’da Romalıların Ayak İzleri’yle topraklarının değerini anlatmaktır... mesela... Peki ya o vatan sevgisi?...
Sevmektir bir kere işin aslı, yurdunu yaşamak, gezmek, toprağını, kültürünü, insanını sevmektir işin aslı. Eşitlik için adalet için ses vermektir, öncü olmaktır,
...mesela...
Peki ya sevgi? Hem de öyle bir sevgi ki o İnsanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de hayatta en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde ...
***
Şimdi onlar yeşille mavi, deniz ve güneş, Anlatacak onca şey, Sofrada kadehinde binlerce düşü nce, rakısında keskin mavi gözler, konumuz ise Türkiye ...
Tarık Akan'ın oğlu Barış Z. Üregül:
Babamın vefatının birinci yılında size biraz babamdan bahsetmek istiyorum. Geçen sene bu zamanlar babamın cenazesinde çektiğim dayanılmaz acının arasında şunu gördüm; babamın canından çok sevdiği Türkiyesi ne mutludur ki babamın sevgisine sevgiyle karşılık verdi. Türkiye Tarık Akan’ı önce yakışıklı jön olarak daha sonra düşenin, ezilenin yanında olan kaya gibi sağlam, korkusuz bir idol olarak tanıdı. Ben ve kardeşlerim için babam bunların yanı sıra yumuşak kalpli, çok sevgi dolu bir baba ve hayatımız boyunca bize yol gösterecek bir ışıktı ve böyle kalmaya da devam edecektir.
Herkesin babası bir derece onun çocukluk kahramanıdır, hayatın getirdiği binbir zorluğa karşı, gaddar ve kalpsiz kötü insanlara karşı onu korur, kol kanat gerer. Babam benim kahramanımdı. İlkeli bir insanın aslında ne kadar sevecen ve ne kadar yumuşak kalpli olabildiğinin bir kanıtıydı babam. Babaannem anlatırdı babam daha 7-8 yaşlarında Kayseri’de bir köyde yaşıyorlarmış, babam bir gün köyün tozlu yollarında yürürken yaralı, kan ve pislik içinde bir kedi görür. Hiçbir çekinme olmadan hemen kediyi koynuna alır eve koşar, sıcak suyla kediyi yıkar, yaralarına pansuman yapar ve haftalarca kendi eliyle besleyip güçlendirir, o kediyi yaşatır. Babam hayatı boyunca hep böyle kaldı, onun o büyük kalbi tüm canlılar için, tüm haksızlığa uğrayanlar için çarptı.
Türk insanı tarih boyunca düşenin, ezilenin yanında durmuştur, bu yanıyla babam sanki bu toprakların vicdanının vücut bulmuş haliydi. Babam son nefesine kadar bu ülkenin yükselmesi, güçlenmesi, daha adil olması için çalıştı. Sadece kendi çocukları değil Anadolu’nun köyündeki insanların çocuklarının da daha özgür olması, Avrupa’daki çocuklardan bir eksikleri olmaması için aydın düşünceyi ve eğitimi yaymaya çalıştı. Ben bir evlat olarak daha iyi bir baba hayal edemiyorum. Yaydığın aydınlığın içinde rahat uyu babam.
Acun Günay:
Sen gittin ben bittim
Tarık Akan'ın oğlu Özgür Üregül:
1 yıl geçmiş. O kadar çok insanın hayatına dokunmuşsun ki her gün yeni birinden yeni bir hikaye duyuyorum. Hiçbirinde beni şaşırtmıyorsun. Çünkü biliyorum ki yaşama arkasından baktığın ve hiç çıkarmadığın bir sevgi gözlüğün vardı. Bana bıraktığın en özel şey de herkesin bu gözlükle baktığı bir dünyanın hayali oldu.
Babamın yanında hayranı olduğum adamı da kaybettim. Acısı belki bir gün geçecek ama özlemin her gün artıyor.
Rutkay Aziz:
Benim Bakırköylü, devrimci, canımın içi arkadaşım... Onunla hep ilkeli, onurlu ve gurur duyduğumuz bir kavganın içindeydik. Çünkü emeğin kutsallığına inandık ve hep emeğin yanında yer aldık. 1984’te Aydınlar Dilekçesi’ne imza atarken beraberdik, Barış Derneği davasında birlikte yargılandık, 1 Mayıslarda kol kola yürüdük... Tekel işçilerinin yanında olduk... Ve DİSK’i hiç yalnız bırakmadık... Ve Nâzım Hikmet Vakfı’nın bir neferi olmanın mutluluğunu yaşadık.
Müjdat Gezen:
Ben Tarık’ı iyi, ilkeli, Cumhuriyetçi bir insandan öte, iyi bir arkadaş olarak da görebiliyorum. Yazları Bodrum’daki evinin yanındaki otelde birlikte geçirdiğimiz zamanlarda muhabbeti, dostluğu, kardeşliği bambaşkaydı. 12 Eylül döneminde Almanya’dayken yaptığı konuşmayı burada yalan yanlış yazdılar. Almanya’dan dönüşte uçakta beraberdik, evde beraber polislere çay yaptık. Daha sonra şahitliğini de yaptım. Abuk subuk dönemler yaşadık, ama hiçbir zaman duruşundan ödün vermedi. Onun cenazesinde neler yaşandığını görenler, utanma duyguları varsa utanmışlardır diye düşünüyorum.
Ataol Behramoğlu:
Tarık'ımız
Tarık Akan’ın bir eylem adamı, bir aydınlık savaşımcısı olarak, kişisel varlığıyla artık aramızda olmayışı yeri doldurulamayacak büyüklükte bir kayıptır.
Pek çoğunda birlikte olduğumuz eylemlerdeki Tarık Akan’ın yokluğunu en derin bir acıyla, giderilemez bir yoksunluk duygusuyla hissediyoruz. Onu, Silivri mahkemesi ve cezaevi denilen cehennemin önündeki bariyerleri omuz vuruşlarıyla yıkarken gösteren fotoğraf, en az filmlerinde canlandırdığı karakterler kadar uzun ömürlü olacak. Orada bayraklaşan, efsaneleşen ve bence ölümsüzleşen bir Tarık Akan var. Böyle bir fotoğraf karesinin kahramanı olmak, şu dünyada gelmiş geçmiş çok az sanatçıya nasip olacak, hiçbir sanatsal başarının ulaşamayacağı yücelikte bir gerçekliktir.... Onurlu ve kararlı duruşuyla bambaşka bir güven duygusu estirdiği eylemler onsuz kalmanın kederini yaşıyor... Sevgili Tarık’ımızı, yoldaşımı, kardeşimi; hiç eksilemeyecek, küllenmeyecek, sevgimle kucaklıyor; Türkiyemiz için, çocuklarımızın aydınlık geleceği için bütün eylemlerimizde onunla hep omuz omuza olacağımız duygusuyla yokluğuna alışmaya çalışıyorum.
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın anma mesajı: