Hidayet Şefkatli Tuksal
(Taraf, 7 Haziran 2012)
Siyasetçiye yakışan
Merhaba sevgili Taraf okurları,
Okumayı sevdiğim bir gazetede, haftada bir gün, perşembe günleri yazan bir insan olarak da bulunacağım için mutluyum. Daha önce de bu işi denemiş, ancak “sorularımın arkasından gitme” isteğimin ağır basması sebebiyle bırakmıştım. Gerçekten de aradan geçen yaklaşık 16 aylık zaman diliminde sorularımın peşinden gittim. Bir “kitapobur” edasıyla merak ettiğim kitapların arasına daldım. Okudum, okudum, okudum... Yine de sorularımın çoğu oldukları yerde duruyor. Hatta fazlalaştı bile diyebilirim. Okumanın yanı sıra, henüz gazetede yazarken başladığım bir araştırmayı sürdürdüm, mülakatlarımı tamamladım. Şimdi analizlerimi bitirmeye çalışıyorum. Bu süreç içinde çok keyifli vakit geçirdiğimi söyleyebilirim. Çünkü, hayatıma sadece kendi istediğim şeyleri soktum, televizyonun düğmesine dokunmadım, gündemi takip etmedim. Gündemi takip etmemek başlı başına bir rehabilitasyondu benim için. Artık yeterince iyileşmiş olmalıyım ki, yeniden yazmaya dönebildim. Bu köşeye isim ararken, aklımdan pek çok güzel niteleme geçti ancak köşe yazarlığının işlevinin büyük ölçüde “dertlenmek” olduğunu düşündüğüm için, “hemderd” isminde karar kıldım. İnşallah bu köşede sizlerle hemderd olmayı becerebilirim. Sadece dertlenmekle kalmayıp, birlikte dertlerimize çözüm aramayı da başarabilirsek, ne mutlu bize!
Malumunuz kürtaj tartışması sürüyor. Ancak bu konu daha çok kadınların ve AK Parti yönetimi ile Diyanet’in gündeminde. Diyanet İşleri Başkanlığı, dinî konularda toplumu aydınlatma göreviyle yükümlü olduğu için, tartışmaya katılmasını yadırgatıcı bulmadım. Çünkü böyle bir konu ortaya atıldığında Diyanet’in görüşünü merak eden epeyce vatandaşımız var. Zaten Diyanet İşleri Başkanlığı zaman zaman yapılan “Güncel Dinî Meseleler İstişare Toplantı”larında, kuruma yöneltilen soruları uzmanlar eşliğinde masaya yatırarak çözüm aramayı, ya da fetvaları güncellemeyi bir teamül haline getirmiştir. Kürtaj da bu konulardan biridir ve benim de katıldığım bir istişare toplantısında müzakere edilmiştir. Dolayısıyla Diyanet’in bu konulara ilgisi yeni bir şey değildir, fakat yeni olan, Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklamalarının kazandığı ağırlıktır.
Bana göre bu ağırlık sıkıntılı bir durumdur. Çünkü geçmişte irtica söylemlerinin her fırsatta önümüze çıkarıldığı günlerde, bizler dindarların ya da Diyanet gibi kurumların Türkiye’de laik sisteme ve hayat tarzlarına bir müdahale amacı taşımadığını söyleyip durduk. Bunu sadece bizler değil, Sayın Başbakan da, zamanın Diyanet İşleri Başkanı da söyledi. O halde bu sözün arkasında durmak gerekmez mi? Kürtaj tartışmasının başlatılma şekli zaten sorunlu iken, Başbakan’ın Diyanet’i arkasına alma çabası çok daha sorunludur. Tartışmaya Diyanet İşleri Başkanlığı bu ölçüde çekilmeseydi, Başbakan’ın çabaları akim mi kalacaktı? Hayır! Bence ille de kendisine destek arayacaksa, bunu zaten kampanya şeklinde yürüten Hayat Vakfı’ndan, oradaki hekimlerden, biyologlardan kısacası Diyanet’in fetvasına esas teşkil eden bilgileri ileri sürenlerden alabilirdi. Neden hekimler, ya da biyologlar değil de Diyanet?
Diyaneti “diyanet” yapan en önemli isim Tayyar Altıkulaç’ın hatıralarının 1. cildini okudum, diğer ciltlerini de ara ara okuyorum. Zorlukları Aşarken isimli bu hatıratında Tayyar Bey, Diyanet’i ve imamları kendi “arka bahçesi” gibi gören rahmetli Necmettin Erbakan’a ve Milli Görüş ekibine karşı verdiği mücadeleyi uzun uzun anlatmış. 20. dönem milletvekili olarak mensup olduğu DYP’nin Genel Başkanı Tansu Çiller’in bir mektubuna da yer vermiş hatıratında. Tayyar Bey’in hazırladığı bir rapora cevaben gönderilen, 31.05.1997 tarihli mektup siyaset- din ilişkisine siyasetçinin bakış açısını ortaya koyması açısından ilgi çekici. Çiller mektubunda “ Siyaset-din ilişkisi üzerinde önemle durmamız ve muhafazakâr vurguları Refah’ın tekelinden kurtarmamız gerekiyor... Tarikatlarla geçmişten gelen iyi ilişkilerimiz var. Ancak son yıllarda bu ilişkiler büyük ölçüde koptu. Bu kopukluğu giderecek acil bir proje geliştirmenizi istiyorum. Kısacası toplumsal hayatın hiçbir alanında boşluk bırakmamamız gerekiyor ve bu konuda size çok önemli işler düşüyor” diyor.
Çiller bu isteklerini gerçekleştiremedi çünkü 28 Şubat anaforuna kapıldı. Ancak burada işaret etmek istediğim başka bir nokta var; o da, Çiller’in bunu hâlihazırda memur olan bir DİB reisinden değil, emekli olmuş ve siyasete atılmış bir reisten istemesidir ve kanımca bir siyasetçiye yakışanı da budur.