Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, “Kürt açılımı konusunda iyimserim, umutluyum. Bu kez çözüm yolunda gerçekten ciddi bir adım atıldı” dedi.
Cengiz Çandar'ın Irak izlenimleri
Amerika Irak’tan çekilmeye hazırlanırken bölgede bir şeyler değişiyor. Bu durum PKK’nın manevra alanını daraltırken, Ankara ile K. Irak yönetimini de yakınlaştırıyor.
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’yle önceki gün öğle ve akşam yemeklerini birlikte yedik. Öğlen yemeği Selahaddin’deydi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin davetlisiydik. Akşam yemeği ise Talabani’nin Bağdat’taki resmi ikametgâhındaydı.
Çarşamba günü akşamüstü Erbil’den Bağdat’a Cumhurbaşkanı Talabani’yle birlikte uçtuk.
Akşam yemeğinde Celal Talabani her zamanki gibi konukseverdi, konuşkandı. Benim Kürtler isimli kitabımda yazdığım bir olayın bilmediğim bir boyutunu kendisinden dinlerken Cengiz Çandar ve Soli Özel’le birlikte çok güldük.
Kürt yok diyorsunuz ama...
1960’ların başında Mısır.
Kürtçe bir radyo yayına başlar. Ankara rahatsız olur. Kahire’deki Türkiye Büyükelçisi randevu alıp Başkan Nasır’a gider, hükümetinin rahatsızlığını iletir.
Nasır da şöyle der:
“Hem Türkiye’de Kürt yok diyorsunuz, hem de buradaki Kürtçe yayından rahatsız oluyorsunuz, bu nasıl iştir?..”
Büyükelçi bunun üzerine Türkiye’de Kürtlerin bulunduğunu söylemek mecburiyetinde hisseder kendini. O zaman da Başkan Nasır, çekmecesinden bir kâğıt çıkarır, bizim büyükelçiye uzatır:
“Şu kâğıdın üstüne ‘Türkiye’de Kürtler vardır!’ diye yazıp bana verin, ben de o zaman Kürtçe radyoyu kapatacağım.”
Kahire Büyükelçimiz, ıkınır sıkınır ve bunu yapamayacağını söyler.
Başkan Nasır’dan bunu bizzat duyduğunu söyleyen Celal Talabani, “Nereden nereye...” derken haklıydı.
1991 yılı başında, Cumhurbaşkanı Özal döneminde Ankara’ya nasıl ilk kez gizliden gizliye geldiğini, bu yüzden Özal’ın muhalefet tarafından nasıl ‘vatan hainliği‘yle suçlandığını anlatırken zamanın ne çabuk geçtiğini, birçok şeyin nasıl değiştiğini bir kez daha düşündüm.
Muhatabı kaymakamlardı
Nasır’la, Çu En Lai’yle, Nixon’la, Kissinger’la yaşadıklarını bize keyifle ve zekâ pırıltılarıyla anlatan, Demirel’in ‘Kürt realitesi’yle Tansu Çiller’in başbakanlığı dönemindeki ‘Bask modeli’nden söz ederken ince ayrımlara özen gösteren ve Türkiye’ye bir zamanlar gizlice girebilen, sınır boyunda ancak kaymakamlara muhatap edilen Celal Talabani bugün Irak’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor.
Bir ara şöyle dedi:
“Bir zamanlar Kürtlerin dağlardan başka dostu yoktur derdik. Bugün artık öyle değil.”
Salı sabahı Mesud Barzani’yi dinlerken de içimde benzer duygu ve düşünceler uyandı.
Çarşamba sabahı Kuzey Irak’ta ya da Irak Kürdistanı’nın Selahaddin kentindeki Başkanlık Sarayı’ndaki makamında Cengiz Çandar’la birlikte sorularımızı yanıtladıktan sonra Kuştepe Katliamı’nı anlattı bize. Yıl 1983, Irak.
Saddam Hüseyin kuvvetleri Barzan aşiretlerini basıyor. 14 yaşla 90 yaş arasındaki tam 8 bin erkeği topluyor, Kuştepe mevkiinde bir kampa koyuyor. Ve bir gün Saddam tek bir emirle bu 8 bin kişiyi katlettiriyor.
Öldürülenler arasında Mesud Barzani’nin kendi ailesinden 37 kişi var.
Büyük acıya soğukkanlı duruş
Mesud Barzani, “Öldürülenler arasında üç kişi de benim öz ağabeylerimdi” diye ekledi. Saddam’ın Kuştepe Katliamı’nı Barzan’ı gösteren bir fotoğrafın önünde Barzani’nin kendi ağzından dinlerken, dikkat ettim, yüz hatlarında en ufak bir kımıldama yoktu. Böylesine acılar yaşayan bir insan da bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanlığı koltuğunda oturuyor.
Barzani, Talabani’den farklı. Daha mesafeli, yüzü fazla gülmeyen, az ve öz konuşan, kendi iç dünyasını ele vermek istemeyen, içine kapanık bir karakter yapısı var.
Kendisiyle ilk mülakatımı 1993’te yapmıştım, Kuzey Irak’ın Dohuk kentinde. Ama her seferinde dikkat etmişimdir, gülüşüne hiç tanık olmadım. Ara sıra şöyle bir gülümserdi, o kadar.
Ama çarşamba sabahı Cengiz Çandar’la benim karşımda daha farklı bir Mesud Barzani vardı. Sık sık gülümsedi, hatta arada güldü. Daha da ileri gitti, bunca yıldır ilk defa yemek daveti de yaptı. Bunları kendisine yemek sırasında ve de Celal Talabani’nin, Behram Salih’in, Sefin Dizayi’nin, efsanevi peşmerge lideri Kosrat Resul’un ve kurmaylarının önünde anımsatınca, tepki göstermedi, güldü, hatta kendisindeki bu değişimi kabullenir gibiydi. “Türkiye’yle ilişkilerde kış geride kaldı, şimdi bahar vakti” sözünü tekrarladı.
Başbakan Erdoğan’ın dün yaptığı bir günlük Bağdat ziyareti öncesinde Mesud Barzani gibi Celal Talabani de olumlu mesajlar verdi Türkiye’ye. Bağdat’ta çarşamba akşamı birlikte yediğimiz yemek sırasında özetle şunları söyledi:
“Ankara’nın Kürt açılımı konusunda iyimserim, umutluyum. Bu kez çözüm yolunda gerçekten ciddi bir adım atıldı. Anlaşılan mutfakta bir şeyler pişiyor.”
Talabani, Kürt meselesiyle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Gül’ü, Tayyip Erdoğan’la hükümetini ayrı bir yere koyuyor. Bir ara dikkat ettim, şöyle dedi:
“Kemalizmden gelmiyorlar. İslamcı gelenekten geliyorlar. Sanıyorum bu yüzden de Kürt meselesine yaklaşımları da farklı...”
Talabani çok fazla ayrıntıya girmek istemiyor ama, Türkiye’de bugün artık askerin de bir değişim içinde olduğunu dikkatli bir dille belirtiyor.
‘Başka çareleri yok’ mesajı
PKK’nın silah bırakmaktan ve dağdan inmekten başka bir çaresinin kalmadığını üstü örtülü de olsa söylüyor. Bu açıdan İmralı’nın, yani Öcalan’ın da Kandil’e, bir başka deyişle PKK’nın dağ kadrolarına sözünü geçirebilecek tek adam olduğuna da işaret etmekten geri kalmıyor.
Ancak bu konuda, yine üstü örtülü biçimde, Ankara’nın af dahil bir şeyler yapması gerektiğini belirtiyor Talabani.
Şöyle demeye getiriyor:
“Sen dağdan in, ben de seni hapse atayım, olmaz tabii... İnmez o da...”
Salih’in ‘af’ yorumu
Kürt açılımının başarısı için af, eve dönüş konusunun ne kadar önem taşıdığını salı gecesi Erbil’de, Kosrat Resul’ün evinde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yeni Başbakanı Behram Salih’ten de dinledik. Çok fazla ayrıntıya girmek istemedi. Ama af konusunu gündeme getirirken kısaca şöyle dedi:
“Küçük bir bölümü Avrupa’ya, bir Kuzey ülkesine gönderilir. Büyük bölümü Türkiye’ye gider. Bir kısmı Irak Kürdistanı’na entegre edilir. Geri kalanı da İran’a, Suriye’ye... Af konusu, adını ne koyarsanız koyun işin püf noktası...”
Yeni hükümeti kurmanın son aşamasına gelmiş olan Behram Salih, Kürt açılımıyla birlikte kaçırılmaması gereken ‘stratejik bir an’dan, ‘tarihi bir fırsat’tan söz ediyor.
Selefi Neçirvan Barzani de öyle.
Behram Salih’ten önce Başbakanlık koltuğunda oturan Neçirvan Barzani, Ankara’daki Kürt açılımıyla birlikte önemsenmesi gereken kritik bir döneme girildiğini belirtirken, Ankara’yla aralarındaki ‘stratejik diyalog’a değindi. Bunun bir süredir daha çok kapalı kapılar arasında yürütüldüğünü söylerken, iki tarafın yakınlaşmaya başladığını belirtmeyi ihmal etmedi.
PKK için dağ zorlaşıyor
Gelişmeler ilginç...
Amerika Irak’tan çekilmeye hazırlanırken bölgede ister istemez bir şeyler değişiyor, değişecek.
Bu ‘bir şeyler’, PKK’nın manevra alanını daraltırken, daha fazla dağda kalmasını zorlaştırıyor.
Yine bu ‘bir şeyler’, Ankara’yla Irak Kürdistan yönetimini birbirine yakınlaştırıyor.
Erdoğan hükümeti eğer Kürt açılımını doğru adımlarla ileriye doğru götürmekte kararlı davranırsa, ufak ufak yaşanmakta olan barış süreci bölgenin barış ve istikrarına, Türklerin de, Kürtlerin de hayrına olan yeni gelişmelere kapıyı açabilir.
Bu satırları çarşamba gece yarısı gazeteme gönderdikten sonra, dün de Başbakan Erdoğan’ın günübirlik Bağdat ziyaretini yerinde izlemeye koyuldum.
İnşallah buna da yarın sıra gelir.