Gündem

Suudi Arabistan'ın Veliaht Prensi: Ölmeden reformları kendi gözlerimle görmek istiyorum

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, New York Times gazetesinin deneyimli yazarı Thomas L. Friedman'a verdiği mülakatta, reform süreci ve dış politikaya dair görüşlerini anlattı.

29 Nisan 2018 20:30

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ülkedeki yolsuzluk operasyonlarını, Ritz Carlton otelinde gözaltında tutulan bakanlarla Prensleri ve ülkesindeki 'modernleşme' dalgasını New York Times Yazarı Thomas L. Friedman'a anlattı.

Deneyimli Orta Doğu yazarı ve muhabiri Friedman, Riyad'da görüştüğü Suudi Prensi Selman'ın reform sürecini, dış politika görüşlerine yer veriyor.

Yazar makalesine, "Bu cümleyi sarf edecek kadar uzun yaşayacağımı hiç düşünmezdim: Orta Doğu'da bugün en önemli reform sürecinin yaşandığı yer Suudi Arabistan. Evet, doğru okudunuz. Buraya Suudi kışının başında gelmiş olsam da, ülkenin kendi, Suudi tarzı Arap Baharı'ndan geçtiğini gördüm" sözleriyle başlıyor.

Friedman'a göre reformların başarılı olması yalnızca Suudi Arabistan'ın karakterini değil, tüm dünyada İslam'ın gidişatını değiştirebilecek bir süreç olacak.

Yazar, 'M.B.S' olarak bilindiğini söylediği 32 yaşındaki Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'la Riyad'ın kuzeyinde Ouja'da aileye ait saraylarında gece dört saat görüştü.

Friedman'ın makalesinin ve izlenimlerinin bir kısmı şöyle:

"En aşikâr soruyla başladık: Ritz Cartlon otelinde neler oluyor? Bu, hasta babası Kral Selman'ın Kraliyet'in anahtarlarını teslim etmeden önce ailesinde ve özel sektördeki rakiplerini elemek için oynanan bir iktidar oyunu muydu?"

"Yolsuzluk karşıtı kampanyanın bir iktidar mücadelesi olduğunu öne sürmenin 'çok gülünç' olduğunu söyledi Prens. Ritz'teki üst düzey isimlerin bir çoğunun açıkça kendisine biat ettiklerini açıkladıklarını ve 'kraliyet ailesinin büyük çoğunluğunun' arkasında olduğunu ifade etti: 'Ülkemiz 1980'lerden bu yana yolsuzluktan çok çekti. Uzmanlarımızın hesaplarına göre tüm hükümet harcamalarının yaklaşık yüzde 10'u her yıl, en üstten en alta kadar, cebe indirilmiş. Hükümet yıllarca 'yolsuzluğa savaş' açtı ama hepsi başarısız oldu. Neden? Çünkü hepsi en alttan başladı.'

"'Babam yolsuzluk bu seviyedeyken G-20'de kalmamızın ve büyümemizin mümkün olmadığını gördü. 2015 yılı başında ekibindekilere ilk talimatlarından biri yolsuzlukla ilgili, en tepedeki tüm bilgileri elde etmekti. Ekibi, en doğru bilgileri toplayabilmek için iki yıl uğraştı, sonunda 200 isim çıkardılar.'"

"M.B.S, tüm veriler hazır hale getirildiğinde savcı Suud el-Mucib ile paylaştıklarını ve dava açıldığını söyledi. Her bir milyarder şüpheli ve prense gözaltına alındıktan sonra iki seçenek verilmiş: 'Onlara elimizdeki tüm belgeleri gösterdik ve yaklaşık yüzde 95'i uzlaşmayı kabul etti', bu da nakit paralarını veya şirketlerinin hisselerini Suudi devleti hazinesine geçirmek anlamına geliyor."

" 'Yaklaşık yüzde 1'i temiz olduklarını kanıtlayabildi, o zaman da onların davaları düştü. Yaklaşık yüzde 4'ü yolsuzluk yapmadıklarını söylüyor, avukatları mahkemeye gitmek istiyor. Suudi yasaları uyarınca savcı bağımsızdır. İşlerine karışamayız, Kral onu görevden alabilir ama süreci savcı yönetir. Bu süreçte hiçbir şirketin iflas etmediğinden ve işsizlik yaşanmayacağından emin olmak için gerekenleri yapıyor.'

" 'Ne kadarını kurtarabilirler' diye sordum. Savcı yaklaşık 100 milyar doları uzlaşı yoluyla geri alabileceklerini söylemiş.

"Prens, en tepeden en alta tüm yolsuzlukları tamamen yok etmenin yolu olmadığını söylüyor. 'Dolayısıyla bir işaret göndermelisiniz, şimdi gönderdiğimiz mesaj da, Kaçamayacaksınız, mesajı. Şimdiden etkisini görüyoruz.'

"Yolsuzluk karşıtı süreç Prens için riskli ve ağır olabilir. Eğer halk, Prens'in sistemin altını kazıyan bu yolsuzlukla gerçekten mücadele ettiğini hissederse ve bunu şeffaf bir şekilde yapıp, Suudi ve yabancı yatırımcıları hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olduğuna ikna ederse, bu sistemde yeni bir güven inşası yaratır.

"Ama sürecin keyfi, tehdit ve korkutmalarla ilerleyip şeffaf olmadığı hissi doğarsa o zaman bu da korku aşılanmasıyla sonuçlanır, bu da Suudi ve yabancı yatırımcıların güvenini, ülkenin kaldıramayacağı bir şekilde sarsar.

"Kesin olarak bildiğim bir şey var o da, üç gün boyunca burada konuştuğum hiçbir Suudi bu yolsuzlukla mücadele süreciyle ilgili destek vermek dışında başka bir şey söylemedi. Suudilerin sessiz çoğunluğu, prenslerin milyarderlerin ülkeyi soyduğu bu adaletsizlikten açıkça bıkmış.

"Ama bu yolsuzlukla mücadele süreci, Prens'in başlattığı en sıra dışı ve en önemli girişimlerin ikinci sırasında geliyor. Birincisi, Suudi İslam'ı eski haline, yani 1979'da değişmeden önceki daha açık ve daha modern yöne çekmek. Prens bunu geçenlerde bir küresel yatırım konferansında 'dünyaya ve tüm dinlere, tüm geleneklere, tüm insanlara açık, ılımlı, dengeli İslam' olarak tanımladı.

"(…) Prens, yalnızca vücutlarının her bir santimetre karesini kapatmadıkları için kadınları azarlayan korkutucu Suudi din polislerinin otoritesini kırmakla kalmadı, aynı zamanda kadınların araba kullanmalarına da izin verdi. Diğer Suudi liderlerin aksine, tutucularla ideolojik olarak kapıştı. ABD'de eğitim alan 28 yaşındaki Suudi bir kadın bana, 'Prens farklı bir dil kullanıyor. 'Köktenciliği yok edeceğiz' diyor, sözleriyle anlattı.

"Prens bana, 'İslam'ı 'yeniden yorumladığımızı' yazmayın diyor, 'Biz İslam'ı köklerine döndürecek şekilde 'eski haline döndürüyoruz'"

"(…) Suudi Arabistan'ın ifade özgürlüğü ve kadın haklarında Batılı standartlara ulaşması için daha çok yolu var. Ama 30 yıldır buraya gelen biri olarak, Riyad'da şimdi Batılı klasik müzik konserleri dinleyebileceğinizi duymak beni çok şaşırttı.

"(…) Suudi Eğitim Bakanı birçok eğitim reformu yaptı. Okul kitaplarını yeniden düzenliyor ve dijital hale getiriyor. Her yıl 1700 Suudi öğretmeni becerilerini geliştirebilmeleri için Finlandiya gibi ülkelere gönderiyor, kız öğrencilerin de okullarda beden eğitimi derslerine katılabileceklerini duyuruyor ve bu yıl çocuklara bilim ve sosyal sorunlarla ilgili tutkularını keşfedebilecekleri bir saatlik ders ekliyor, öğretmenlerin gözetiminde kendi projelerini yürütmelerini sağlıyor.

"Prens dış politikayla ilgili Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin Suudi Arabistan'a gidip istifa etmesi ve Beyrut'a dönüp istifasını geri çekmesi gibi meselelerle ilgili konuşmadı. Bir Sünni Müslüman olan Hariri'yle ilgili meseleyle ilgili yalnızca, Lübnan hükümetinin aslında Şii Hizbullah tarafından yönetildiği, onun da Tahran'ın kontrolünde olduğu gerçeğinin üstünü örtemeyeceğini söyledi.

"Yemen'deki savaşla ilgili de, eğilimin, ülkenin yüzde 85'inin kontrolünü elinde bulundurduğunu söyledi Suudi yanlısı meşru hükümet yönünde olduğunu ifade etti ama geri kalanının İran yanlısı Husi milislerin elinde olduğu gerçeği düşünüldüğünde, yüzde 100'den aşağı onlar için hala sorun.

"Trump yönetiminden övgüyle bahsetti. ABD Başkanı Trump için 'doğru zamanda, doğru kişi' dedi. Suudiler ve Arap müttefikleri İran'a karşı durmak için yavaş yavaş güçlü bir koalisyon kuruyorlar. Ama şüpheciyim, Zira, İran'ın bugün dört Arap başkentinde, Şam, Sana, Bağdat ve Beyrut'ta doğrudan kontrolü sağladığı, Sünni Arap dünyasındaki rekabet ve işlevsizlik birleşik bir cephe oluşmasına engel oluyordu.

"İran'ın gücünün bölgede yayılması, Prensin de İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'e sataşmasının sebeplerinden biri.

" 'İran'ın dini lideri Orta Doğu'nun yeni Hitler'i' diyor Prens. 'Ama Avrupa'dan bastırmanın işe yaramadığını öğrendik. İran'daki yeni Hitler'in Avrupa'da yaptığın Orta Doğu'da yapmasını istemiyoruz.' Ama asıl önemli olan, Suudi Arabistan'ın kendi gücünü ve ekonomisini inşa etmek için kendi evinde neler yaptığı.

"(…) Suudi Arabistan'da yaşlı ve daha kırsal, daha geleneksel Suudilerin de var, onları 21'inci yüzyıla çekmek zorlu olacak. Bu nedenle üst düzey bürokratlar saatlerce deliler gibi çalışıyor. Prensin kendilerini telefonla her an arayabileceğini ve bir şeylerin yapılmasını isteyeceğini biliyor.

"Prense çalışma alışkanlıklarını bana 'Hamilton' müzikalindeki bir sözü hatırlattığını söylüyorum. Koro hep bir ağızdan 'Neden hep sanki zamanın tükenmiş gibi çalışıyorsun?' diye sormuştu.

" 'Çünkü', dedi Prens: 'Aklımdakileri tamamlayamadan ölmekten korkuyorum. Hayat çok kısa ve birçok şey olabilir, kendi gözlerimle görmek istiyorum. Bu yüzden aceleci davranıyorum.' "