Suudi Arabistan'da devlet petrol şirketi Aramco'ya ait iki büyük tesise yapılan saldırıları Yemen'deki Şii Husi milisler üstlendi, ancak ABD saldırıyı İran'ın düzenlediği konusunda ısrarcı. Tahran ise iddiaları reddediyor.
Suudi Arabistan'ın en önemli petrol tesislerine yönelik ani saldırıyı tahmin edileceği şekilde söz dalaşı takip etti. Saldırılar, küresel ekonomi için kritik önemde olan petol tesislerinin ne kadar savunmasız olduğunu ortaya koydu.
Yemen'daki hava saldırıları Amerikalılar tarafından desteklenen ve hava kuvvetleri filosunu bir dizi Batılı şirkete borçlu olan Suudiler, Husi isyancılara karşı uzun zamandır hava saldırıları düzenliyordu.
Ancak Riyad'ın hasımları, stratejik hamlede bulunabilme kapasitelerini ortaya sermiş oldu.
Bu son hadise kaçınılmaz olarak İran'ın Husilere sağladığı teknolojik ve askeri desteğin ölçüsüne ilişkin tartışmayı canlandırdı. Körfez'deki gergin atmosferi hesaba kattığımızda, bölgesel gerilimleri artırmaya hizmet etti.
Aynı ölçüde, Trump yönetiminin Tahran'a karşı "azami baskı" uygulanması politikasındaki bazı başarısızlıkları da gözler önüne serdi.
İddialar ve karşı iddialar arasında, halen bilmediğimiz pek çok yer var. Husiler daha önce de Suudileri vurmak için insansız hava araçları ve füzeler kullandılar.
Ancak insansız hava araçlarıyla düzenlenen saldırıların genellikle sınırlı bir başarısı oldu.
Son operasyonun yürütüldüğü alanın genişliği ile saldırıların isabetliliği ve büyüklüğü düşünüldüğünde, bu diğerlerinden çok farklı bir yere konumlanıyor.
Bu saldırılar gerçekten silah donanmış insansız hava araçları tarafından mı düzenlendi yoksa bu bir çeşit füze saldırısı mıydı? Eğer ikincisiyse, Suudi hava savunma sistemleri neden alarma geçirilmedi? Saldırılar Husi kontrolündeki bölgeden mi yoksa başka bir yerden mi düzenlendi? Irak'taki İran yanlısı gruplar işin içinde olabilir mi ya da belki İranlıların kendileri?
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo İran'ı suçlamakta gecikmedi, ancak bunu net bir istihbarati bilgi olmadan yaptığı görülüyor, bildiklerini kamuya açıklamaktan da bahsetmedi.
Saatler sonra, ABD'li kaynaklar saldırıdan etkilenen 17 yerin olduğunu ve bunların kuzey ya da kuzeybatı yönünden geldiğini belirtti. Bu, saldırıların muhtemelen Yemen yerine İran ya da Irak'tan düzenlendiği anlamına geliyor.
ABD zamanı geldiğinde daha fazla bilgi paylaşmayı taahhüt ediyor ve hedefine ulaşamayan bu insansız hava araçlarının ya da füzelerin bazıları şu an analiz ediliyor.
İran Husilerle yakın bağlar kurdu ve İran'ın uzun menzilli hedefleri vurma kapasitelerini, insansız hava aracıyla ya da füzeyle olsun, geliştimelerini sağlamada ana aktör oldukları konusunda neredeyse hiçbir şüphe yok.
2018 yılında BM uzman ekibi tarafından hazırlanan bir raporda, Husilere ait Kasıf-1 ve İranlılara ait Ababil-T insansız hava araçlarının dikkat çekici benzerliklerine işaret ediliyor. Geniş kapsamlı çalışmada, İran'ın Yemen'e yönelik silah ambargosunu deldiği ve Husilere bir dizi silah sağladığı belirtiliyor.
İngiliz merkezli bağımsız Conflict Armament Research (CAR) isimli gözlem kuruluşu da Mart 2017'deki çalışmasında aynı sonuca ulaştı.
Ancak Kasıf-1/Ababil-T sadece 100-150 kilometrelik menzile sahip. Yemen sınırından en yakın hedef olan Khurais petrol sahasına uzaklık yaklaşık 770 kilometre. Yani bu son saldırılar bir insansız hava aracıyla düzenlendiyse, farklı bir tasarım, çok büyük ölçüde artırılmış menzil ve daha güvenilir bir araç anlamına gelecek.
İran ve dolayısıyla muhtemelen Husilerin elinde daha uzun menzilli sistemler var ancak şimdiye kadar Yemen'de konuşlandırıldıklarına ilişkin çok az kanıt var. Irak'tan ya da İran'dan atılan bir nevi kruz füzesi de ihtimaller arasında, ancak bu sorulara yönelik açıklık güvenilir istihbarati bilgiye erişimi gerektiriyor.
Bazı açılardansa detayların bir önemi yok. Diplomatik hasar çoktan verildi. Amerikalılar ve Suudiler İran'ın amansız düşmanları. Trump yönetimi çoktan kararını verdi, Tahran'ı Körfez'deki gemilerin mayınlanmasından sorumlu tuttu. İran, Cebelitarık Boğazı'nda İran petrolünü taşıyan bir gemiye el konmasının ardından açıkça İngiliz bayraklı bir gemiye ele geçirdi.
Trump'ın ekibine göre, Husilerin Suudi Arabistan'ın petrol altyapısına karşı artan stratejik kampanyasının her yerinde İranlıların parmak izleri var.
Şimdiki soru bununla ilgili ne yapacakları ya da bununla ilgili ne yapabilecekleri. Yanıt şu olabilir: Pek bir şey değil.
Yemen Savaşı'nın giderek artan bir şekilde eleştirildiği, Suudi hava saldırılarının anlamsız olduğu ve çoktan geri kalmış bir ülkeyi insani kriz bölgesine dönüştürmekten başka bir işe yaramadığı fikrinin yaygın olduğu ABD Kongresi'ne rağmen, ABD kati surette Suudilerin tarafında yer alıyor.
Ancak bu altyapı saldırılarının ortaya çıkardığı ilginç bir yön de var. Trump yönetiminin Suudilere olan desteği ve "maksimum baskı" politikasına rağmen, gerçekte, Washington Tahran'a karmaşık sinyaller yolluyor.
Trump, herşeye rağmen, yaklaşan BM Genel Kurulu toplantısı kapsamında İranlılarla yüz yüze bir görüşmeyi teşvik etmek istiyor ve Tahran'da rejim değişikliği fikriyle en çok ilintilenen Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ı kovmasının üzerinden çok geçmedi.
İran, Husi müttefikleriyle birlikte, güçlülere karşı zayıfların klasik mücadelesini yürütüyor, strateji kitaplarındaki adıyla "hibrit savaşı".
Pek çok taktiğini Rus oyun kurallarından alıyor - inkâr, uydular, siber saldırılar ve bilgi savaşları.
Tahran Trump'ın, atıp tutmasına ve öngörülemezliğine rağmen, ABD'yi askeri karmaşalardan çıkarmak ve yenilerine girmesini önlemek istediğini biliyor. Bu, İranlılara kendi "maksimum baskılarını" uygulamak için fırsat sunuyor.
Hesap hatasının bütüncül bir çatışmaya dönüşme tehlikesi halen ortada ki kimse bunu istemiyor.