33 kişinin hayatını kaybettiği, 100’ü aşkın kişinin ise yaralandığı Suruç Katliamı’nın yıl dönümünde Suruç İçin Adalet Platformu bir mesaj yayımladı. “Eksik bir şey var: Adalet” başlığı taşıyan mesajda katliama dair süren yargılamaya dikkat çekildi. Mesajda, "Suruç'ta ve tüm katliamlarda adalet sağlanana kadar, en küçük sorumluluğu dahi olan kim varsa yargılanana kadar katillerin peşini bırakmayacağız. Tüm yasaklamalar ve engellemelere rağmen Suruç'ta ve tüm katliamlarda yitirdiklerimizi unutmayacak, unutturmayacağız" ifadeleri kullanıldı.
Katliamın üzerini örtmeye çalışanların, aynı zamanda mağdurlarını da susturarak Suruç’u unutturmak istediklerini vurgulayan Platformun açıklamasında, şunlar kaydedildi:
"‘Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz’ diyerek Kobanê'ye giderken katledilen 33 düş yolcusunun aramızdan ayrılışının üzerinden dört yıl geçti. Her anı, her saniyesi, gidenlerimizin hesabını sormak için adalet mücadelesini yükseltme iradesiyle geçen dört yıl...
Bugün Kobanê'de, Kuzey Suriye'de karanlık IŞİD çeteleri tarih sahnesinden silindi. Düş yolcularının inşa için çıktıkları topraklarda halklar bugün daha umutlu, geleceğinden daha emin. Tesellimiz de büyük.
Ama bir yanımız eksik: Adalet!
20 Temmuz'da Amara Kültür Merkezi bahçesinde bıraktığımız 33 düş yolcumuz için adalet, hâlâ uzak. Geçen zamana rağmen asıl suçlular, suçluları yönlendirenler ve onları koruyanlar; devlet görevlileri ve yetkilileri katliam soruşturmasından ve davalarından özenle uzak tutuluyor. Göstermelik olarak birkaç polis hakkında açılan soruşturma ve davalar, devletin işlediği suçu aklamaktan başka bir amaca hizmet etmiyor.
"Bu kadar önlemi çocuklarımızı korumak için alsaydınız bu katliam gerçekleşmezdi!"
Suruç Ana Davası, tüm itirazlarımıza rağmen Hilvan Cezaevi kampüsünde görülmeye devam ediyor. Birçok şehirden Urfa’ya gelerek adalet arayışını sürdürenler, olağanüstü önlemler ve jandarma baskısı altında duruşma salonlarına girebiliyor, yine ailelerin davaya ilişkin açıklama yapması dahi jandarma zoruyla engelleniyor. Fakat yılmadan davayı takip etmeye devam ediyorlar. Her defasında şu çığlık yükseliyor duruşma salonlarından: ‘Bu kadar önlemi çocuklarımızı korumak için alsaydınız bu katliam gerçekleşmezdi!’
Katliamın üzerinden 4 yıl geçti, katliam davasında ise 10. celseyi arkamızda bıraktık. Katliamın yargı önüne çıkarılabilmiş tek sanığı olan Yakup Şahin’in duruşmada hazır edilmesi talebimiz önce mahkemece kabul edildi, fakat celse arasında ‘bilmediğimiz bir nedenle’ bu karardan dönülerek SEGBİS'le duruşmaya katılmasına karar verildi. Amara Kültür Merkezi’ni gören kamera görüntüleri ancak üç buçuk yıl sonra dosyaya getirtilebildi, gelen görüntülerin ise katliamdan sonraki beş saatlik kısmının kesildiği ortaya çıktı. Katliam günü halk tarafından yakalanarak polise teslim edilen fakat polis tarafından hiçbir işlem yapılmayarak serbest bırakılan ve devamında hakkında takipsizlik kararı verilen Abdullah Ömer Aslan, ısrarlı taleplerimiz sonucu duruşmada tanık olarak dinlendi. Tüm ifadeleri çelişkili olan, imam olmasına rağmen ikindi namazı saatini dahi bilmediği ortaya çıkan, Suruç’a geldiği motorunun satışını bir polis memurunun yaptığını bildirmesine rağmen kim olduğunu dahi hatırlamayan Abdullah Ömer Aslan hakkında suç duyurusunda bulunulması talebimiz mahkeme tarafından kabul görmedi. Fakat duruşmaya gelen yazı cevaplarından ortaya çıktı ki; Abdullah Ömer Aslan, Suriye’ye ait numaralarla görüşmeler yapmış, buna rağmen ne telefonuna el konulmuş, ne de görüştüğü numaralarla ilgili inceleme yapılmış.
"Katliamı aydınlatma değil, kapatma görevini sürdürüyorlar"
Dört yılın sonunda bir kez daha ifade etmeliyiz ki, polisi, savcısı, mahkemesi katliamı aydınlatma değil, kapatma görevini hala sürdürür durumda, ama başaramayacaklar. Bu ülkede iğneyle kuyu kazar gibi sürdürüldüğünü biliriz adalet mücadelesinin. Bizler de aynı yöntemle adım adım bu yolu yürümeye devam edeceğiz, tüm çabalara rağmen bu davanın kapatılmasına izin vermeyeceğiz.
Katliamın üzerini örtmeye çalışanlar, aynı zamanda mağdurlarını da susturarak Suruç’u unutturmak istiyor. Geçtiğimiz dört yılda, Suruç'un mağdurları, aileleri, avukatları gözaltına alındı, tutuklandı. Yapılan, yapılmak istenen anma ve etkinlikler her yıl olduğu gibi yasaklamalar, polis saldırısı ve gözaltılarla engellenmek istendi/isteniyor.
"Unutmayacak, unutturmayacağız"
Suruç'ta ve tüm katliamlarda adalet sağlanana kadar, en küçük sorumluluğu dahi olan kim varsa yargılanana kadar katillerin peşini bırakmayacağız. ‘Suruç için adalet, herkes için adalet’ şiarını rehber edinecek, bu topraklarda gerçek adaletin boy vermesi için daha fazla çalışacak, daha fazla mücadele edeceğiz.
Tüm yasaklamalar ve engellemelere rağmen Suruç'ta ve tüm katliamlarda yitirdiklerimizi unutmayacak, unutturmayacağız." (MA)
Suruç’ta yaşamını yitiren İsmet Şeker’in kızı Dilek Şeker BirGün'den Tuğçe Çınar'a konuştu. Şeker şunları söyledi:
“O kadar emniyet gücü varken oradaki insanların güvenliğini almazlarken, biz de bu acıyı başka kimse yaşamasın diye günlerce emniyetin ve savcının kapısında bekledik. Belki o gizlilik kararı kalkmış olup savcı, aileler ile bildiklerini paylaşmış olsaydı, Ankara Katliamı olmayacaktı” diye konuştu. Savcının o gün seslerini kestiğini söyleyen Şeker şu ifadeleri kullandı: “Günlerce bizleri sıcağın altında bekletti. Adaletsizlik o gün başladı. Çok zorlu mücadeleler ettik. Mahkememiz devam ediyor ama adaletli bir mahkeme yok. Hayatım boyunca böyle bir mahkeme görmedim.”
Avukat Gülhan Kaya da duruşmanın 7 Ağustos’a ertelendiğini söyledi. 11’inci duruşmanın görüleceğini aktaran Kaya, “Duruşma Suruç’ta Hilvan Cezaevi Kampüsü’nde yapılıyor. En başından itibaren aileleri ve avukatları olarak buna itirazımız vardı fakat ne yazık ki duruşmanın daha uygun bir yere alınması talebimiz reddedildi. Suruç davasında bugün yargı önüne çıkarılabilen, katliam nedeniyle bu dosyada yargılanabilen ve savunması alınabilen tek kişi Yakup Şahin oldu” şeklinde konuştu.
Katliamın siyasi tarafı olduğunu ekleyen Kaya, “Müvekkillerimizin, yaralanan ve yaşamını yitirenlerin tamamının siyasi bir gerekçe ile hedef alındığı ortadadır. Bugün Rojava’da IŞİD’lilerin yargılanmasında ortaya çıkan en belirgin ifadeler, Türkiye’deki katliamların özel olarak bir yönlendirmeyle yapıldığı yönünde. Bunların Türkiye’de de araştırmasının yapılması gerekir. Suruç Katliamı ve Ankara Katliamı gibi katliamlar, esasında bir birim tarafından yapıldı ve bu birimin Türkiye’de MİT tarafından yönlendirildiği yönünde açıklamalar var. Bir katliam soruşturmasını aydınlatmak isteyen bir mahkemenin böylesi iddialar üzerinde titizlikle durması gerekir” ifadelerini kullandı.
7 günlük valilik yasağı
Türkiye’de devlet bağı içerisinde gerçekleşen tüm katliamlarda bir adaletsizlik sorunu olduğunu aktaran avukat Sezin Uçar, “Doğrudan IŞİD eliyle gerçekleşen katliamlar bakımından maalesef bir devlet geleneği devam ediyor. Sadece göstermelik bir şekilde birkaç kamu görevlisi yargılanabiliyor ama onun dışında bu katliamda sorumluluğu olan daha üst yetki ve görevlere sahip kamu görevlileri yargılanamamış oluyor. Katliamlarla ilgili istihbaratı bir bilgi geldiğine dair raporda var ama maalesef polis o korumayı sadece kendisi için almış” diye konuştu.
10 Ekim Ankara Katliamı’nda kızını kaybeden Suruç Belediye Başkanı Hatice Çevik ise şöyle konuştu:
“Valilik bütün Urfa genelinde 7 günlük bir yasaklama getirmiş. Biz yine Amara Kültür Merkezi’nde anmamızı yapacağız. Çocuklarımızın mezarlarını ziyaret edeceğiz. Çocuklarımızı anmak en doğal hakkımız. Hak ve adalet arayışımız devam edecek. Şu an yaptıkları ablukayı keşke o zaman yapsalardı da çocuklarımız ölmeseydi, yanımızda olsaydı. Bizim bundan sonra yapacağımız onların hayallerini yaşatmak.”