BBC Türkçe
Onaltı ülkenin dışişleri bakanları ve uluslararası örgütlerin temsilcileri geçen hafta Münih'te bir masanın etrafına oturdu.
Kağıt üzerinde iddialı bir anlaşma sağladılar: Suriye'de çatışmalar bir hafta içinde durdurulacak, birkaç gün içinde kuşatma altındaki bölgelere acil insani yardım gönderilecek ve geçen ay Cenevre'de sonuç alınmadan dağılan barış görüşmelerine dönülmesi için çağrı yapılacaktı.
Ancak anlaşma önemli bir hamle diye karşılanır karşılanmaz, Rusya'nın Halep ve diğer stratejik bölgeler etrafındaki askeri operasyonlarını sürdüreceği anlaşıldı.
Şık Bayerischer Hof otelinin, Moskova'nın manevraları yüzünden öfkeyle kaynayan koridorlarında Avrupalı bir savunma bakanı "Rusların bunu yapmasına nasıl izin verilir?" diye burnundan soluyordu.
"Dışişleri bakanları lafla uğraşır ama askeri sonuçlarıyla biz uğraşıyoruz" dedi bana, pek de üstü kapalı olmayan bir ifadeyle.
O zamandan bu yana, Suriye'nin kuzeyinde en az üç hastane ve iki okul füze saldırılarına hedef oldu, çok sayıda kişi öldü.
Türkiye ve Fransa bu saldırıları 'savaş suçu' olarak nitelerken, Rusya bu suçlamayı 'kesinlikle' reddetti.
Geçen Eylül ayında bombardımana başlayarak, dengeleri Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad lehine değiştiren Rusya'nın Suriye'de giderek artan askeri varlığına teslim olmuş gibi bir ifadeyle, "Bütün kartlar Rusların elinde" dedi Batılı bir savunma yetkilisi.
Foruma katılan üst düzey bir başka Avrupalı diplomatın açıklaması daha da netti:
"Rusya son 25 yılda hiçbir şey değilken, dört ay içinde Orta Doğu'da güç dengelerini etkileyen önemli bir aktör oldu. Bunu destekleyecek askeri kapasite ile siyasi iradeye de sahip.”
Münih forumunda yankı bulan görüşlerden biri, Moskova'nın artan varlığının aynı zamanda Washington'un azalan mevcudiyetinin bir sonucu olduğu yolundaydı.
Amerikalı senatör John McCain kapanış oturumunda "Durum bizim gücümüz, nüfuzumuz ya da seçeneklerimiz olmadığından bu hale gelmedi" diye gürledi.
"Hayır, nihayetinde bizim muhakeme gücümüz ve kararlılığımızla ilgili bir mesele bu" diyerek, üstü kapalı bir biçimde ABD Başkanı Barack Obama'nın Suriye'ye fark yaratacak bir askeri müdahalede bulunmayı reddetmesini eleştirdi.
Toplantı, birçokları için geçen yılki Münih toplantısının yankısı gibiydi: O zaman da Rusya'nın Ukrayna'da askeri güce başvurması, Kırım'ı ilhak etmesi ve Ukrayna'nın doğusundaki ayrılıkçılara verdiği destek konuşulmuştu.
Batılı bir diplomat, "2008'de Gürcistan Birinci Perde'ydi, Ukrayna İkinci Perde, Suriye de üçüncü" diye özetledi bu durumu.
Bazı kaynaklar, dışişleri bakanlarından bir kısmının, Halep'in de yardım gönderilmesi amacıyla bombardımanın durması öngörülen bölgeler arasına alınması için baskı yaptığını söylüyorlar.
Ama açıkçası Halep, diğer bölgelerle bağlantısı kısmen ya da tamamen kesilen diğer 14 yer gibi tamamen kuşatılmış değil.
"Bu konuda ödün vermek zorunda kaldık" diyor üst düzey bir Birleşmiş Milletler yetkilisi, "Ancak Rusya ve Suriye ordusu, kentin isyancıların elindeki doğu kesimini kuşatır ve bağlantısını keserse, Halep de kuşatılmış bölgeler listesine alınacak."
Avrupa Birliği'nin Dış İlişkiler Sorumlusu Federica Mogherini bana "Rusya'ya açık çek verilmedi" dedi.
ABD ve Rus ordularının hedefleri koordinasyonla belirleyeceği, istihbarat ve sorumluluk paylaşacağı "gerçek bir dönüm noktası"ndan bahsetti.
Ancak ABD, Moskova'ya istihbarat vermek ve siyasi sermayesini güçlendirmek istemiyor.
Rus yetkililer de artan gerginlikten Washington ile müttefiklerini sorumlu tutuyor.
Ateşkes anlaşması sağlanır sağlanmaz Türkiye ve Suudi Arabistan'dan Suriye'ye kara birlikleri gönderebilecekleri uyarıları geldi.
Rusya Başbakanı Dimitry Medvedev ise bunun "savaşın kalıcı hale gelmesine yol açabileceğini" söyledi.
Münih toplantısından çıkan sonuç hâlâ havada. Suriye'nin hikayesi önümüzdeki hafta mutlu sona doğru mu ilerleyecek, yoksa daha da korkunç bir hale mi gelecek?
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin de dediği gibi, bu Suriye için bir dönüm noktası.
Ve bu noktada ne olacağı da büyük ölçüde Rusya'ya bağlı.