Gündem

Suriye sınırında hazırlık: Türkiye IŞİD'e gardiyan olabilir mi?

08 Ekim 2019 12:29

Fehim Taştekin - Gazeteci-Yazar

ABD Başkanı Donald Trump, Fırat Nehri'nin doğusuna harekât planının önünü açtı. Trump'ın, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) elindeki Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) savaşçıları ve aileleriyle ilgili sorumluluğu Türkiye'ye bırakan tutumu ise yeni bir tartışma başlattı.

IŞİD'in 2014'te Tel Ebyad, Cerablus ve El Rai'yi ele geçirip Türkiye sınırlarına dayandığı dönemlerden 2016'ya kadar Suriye krizine müdahil pek çok tarafın "IŞİD'i desteklemek veya en azından örgüte göz yummakla" itham ettiği Türkiye'nin bu kampları nasıl yöneteceği tartışmanın önemli bir boyutunu oluşturuyor.

Diğer boyutunda Türkiye'nin müdahalesiyle oluşacak istikrarsızlık ortamında kampların kontrolden çıkabileceği ve durumu fırsata çevirecek olan IŞİD'in baskınlar düzenleyebileceği öngörüsü var.

Beyaz Saray, Türkiye'nin planladığı operasyona başlayacağını ve Amerikan askerlerinin çekileceğini duyururken "Amerika yıllardır vatandaşlarının vergilerine büyük maliyetler getiren bu savaşçıları artık daha fazla tutmayacak. Bundan böyle bölgede geride kalan IŞİD savaşçılarından da Türkiye sorumlu olacak" ifadelerini kullandı.

Konuyla ilgili ardı ardına "tweet" atan Trump da "Türkler, Avrupa ve diğerleriyle birlikte, yakalanan IŞİD savaşçılarına ve ailelerine göz kulak olmalılar" dedi.

Trump, IŞİD üyesi vatandaşlarını kabul etmeyen ülkelere çatmakta haklı fakat bu kamplara Amerikalıların baktığı kuru bir iddia.

Kamplar ABD güçlerinin değil Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrolü altında. Amerikan güçleri kamplardaki durumu izliyor ama o misyonda da sorunlar var.

Pentagon'un Ağustos'taki teftiş raporunda, Amerikan askeri sayısındaki azalışa bağlı olarak kampların gerektiği gibi gözlemlenmediği belirtilmişti.

Kampların mali yükünü çeken de Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi. Elbette Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Dünya Sağlık Örgütü, Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar da kendi alanlarında katkı sunuyor.

SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani'nin 29 Haziran'da Cenevre'de BM Özel Temsilcisi Virginia Gamba ile imzaladığı mutabakatın ardından bölgede, okul açılması dahil çocuklara yönelik bazı projelerin yürütülmesi öngörülüyordu.

Kobani, BBC Türkçe'ye demecinde de kampların giderlerini yüzde 70 oranında özerk yönetimin karşıladığını, kalanının uluslararası kurumlardan geldiğini söylemişti.

'IŞİD kent'

Kamplar her geçen gün özerk yönetimin sırtında katlanılması zor bir yüke dönüşüyor. Kampların mevcudiyeti sorunun büyüklüğü konusunda yeterince fikir veriyor.

SDG'nin verilerine göre, Haseke'nin güneydoğusunda yer alan ve Deyr el Zor cephesinde yakalananların getirildiği El Hol Kampı 55 farklı ülkeden 73 bin kişiyi barındırıyor.

Bunların 62 bini Iraklı ve Suriyeli. Ana kamptan izole edilmiş bitişik kampta Suriye ve Irak dışından gelenler kalıyor.

Sayıları 7 bini 12 yaş altı çocuk olmak üzere, 11 bin civarında. El Hol Kampı'nda kalanların yüzde 94'ü kadın ve çocuklardan oluşuyor.

Savaşçı oldukları farz edilen 12 bin erkek ise Haseke başta olmak üzere farklı yerlerdeki hapishane ya da özel tesislerde tutuluyor.

Bunların 8 bini IŞİD'le savaşın son cephesi olan Bağuz'da ele geçirilmişti. Irak ve Suriye dışından gelen yabancı savaşçıların sayısı 2 bin civarında.

Suriye'nin kuzeydoğusundaki Derik ilçesinin yakınlarında kurulan Roj Kampı'nda ise 1700 yabancı kadın ve çocuk tutuluyor.

Özerk yönetimin merkezine dönüştürülen Ayn İsa yakınlarında kurulan üçüncü kampta da 1500 kişi kalıyor.

Kamplar mevcut halleriyle IŞİD'in içerde örgütlenme ve propaganda üssü, dışarda da ilgi odağı ve motivasyon kaynağı olmaya devam ediyor.

IŞİD'in kentleri kontrol ettiği dönemde "ahlak zabıtalığı" yapan Hisbe'nin eski çalışanları kamp sakinlerini örgütlüyor. İdam fermanı da çıkartan kendi mahkemeleri var. Başı açmak gibi IŞİD'in yaşam normlarının dışına çıkanların şiddetle cezalandırıldığına dair anlatılar mevcut.

Kampın içini kontrol etmek imkânsız. Kamp son dönemlerde birkaç isyan denemesi ve saldırı girişimlerine sahne oldu. Haziran'da IŞİD kamplardaki kadınları çıkarmak için bir Telegram hesabından PayPal yoluyla bağış kampanyası başlatıldı.

Kaçakçıların güvenlikçi kılığında bazı kadınları kaçırdığı biliniyor. 15 Temmuz 2019'da kadınların IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi'ye biat ettiğini gösteren bir video yayımlandı.

16 Temmuz'da kamptaki bir elektrik direğine IŞİD'in bayrağı asıldı. 22 Temmuz'da çocukların IŞİD lehine sloganlar attığı bir gösteri düzenlendi. 16 Eylül'de Bağdadi'nin kamplardaki acılara son verilmesi ve destekçilerin kurtarılması yönündeki çağrısına paralel olarak olası isyan ya da dışardan baskın ihtimalleri konuşulmaya başladı.

30 Eylül'de hafta kampta bir kişinin öldüğü 7 kişinin yaralandığı silahlı çatışma yaşandı.

Bu durum karşısında SDG sözcülerinde Mustafa Bali'nin verdiği tepki şuydu:

"Burası IŞİD kent. 70 bin insan kontrol edilemez. Sadece dışardan saldırılara karşı kampı koruyacak kadar güvenlik gücümüz var."

Trump, Avrupa'ya çatmakta haklı mı?

Yabancı savaşçılar ve aile fertlerinin vatandaşı oldukları ülkeler tarafından alınmak istenmemesi sorunun uzamasına neden oluyor.

Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Rusya ve Kosova gibi ülkeler sessiz sedasız kendi vatandaşlarını alırken özellikle Avrupa ülkeleri arasında "Parasını verelim, orada tutulsunlar" eğilimi baskın çıktı.

Avrupa'da yoğun tartışmalardan sonra sadece çocukların getirilmesi yönünde bir esneme görüldü. Belçika 6 çocuğu, Norveç 5 yetim çocuğu, Hollanda 2 çocuğu, Fransa 18 çocuğu aldı.

Almanya Irak'taki 10 çocuğu alırken Fransa da 11 vatandaşını Irak yargısına bıraktı. İtalya bir IŞİD savaşçısını alıp hapse attı.

İngiltere ve Danimarka IŞİD'e katılanları vatandaşlıktan çıkarmayı tercih etti. Avrupa dışından Avustralya 8 çocuğu, ABD 18 yetişkin ve çocuğu transfer etti.

Bunları yeterli bulmayan Trump, 1 Ağustos'ta Avrupa'yı "Almazlarsa muhtemelen onları Avrupa'ya salacağız" diye tehdit etmişti.

Kampların idaresindeki zorluklara karşın IŞİD'lileri tutuyor olmak, özerk yönetimin uluslararası toplumla temasına vesile oluyor.

Bölgede IŞİD'lileri yargılamak üzere uluslararası mahkeme kurulması önerisi de özerk yönetime kazandıracağı meşruiyet açısından önemseniyordu.

Türkiye hangi koşullarda sorumluluk alıyor?

Avrupalılar sorumluluktan kaçarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hangi koşullarda yükü üstlenmeyi kabul etti? Kimse detayına vakıf değil. Fakat Türkiye'nin bu işi üslenmesine kuşkuyla bakanlar çok.

Amerikalı Eski IŞİD Karşıtı Koalisyon Özel Temsilcisi Brett McGurk, "Türkiye, 60 bin kişinin tutulduğu El Hol Kampı'nı yönetme konusunda ne niyet ne istek ne de kapasiteye sahip. Aksine inanmak ulusal güvenliğimizle oynanmış pervasız bir kumardır" diye çıkıştı.

Koalisyonun eski danışmanlarından Elizabeth Dent de "Türklerin bu kampları idare etme kapasitesinin olduğunu sanmıyorum ve açıkçası Erdoğan'ın bunu tamamen kabul ettiğinden şüpheliyim" mesajını paylaştı.

SDG Sözcüsü Kino Gabriel de müdahale halinde durumun kötüye gideceğini ve tesisleri koruyamayacaklarını belirtirken cihatçı gruplara göz yummuş bir ülke olarak Türkiye'nin kamplara göz kulak olmaya uygun olmadığını savunuyor.

Yine SDG kaynakları IŞİD'in daha önce Irak'ta gerçekleştirdiği "Duvarları Yıkma" operasyonlarına benzer hamlelere kalkışabileceğine dikkat çekiyor.

Yerelde bölgenin Türkiye'nin kontrolüne geçmesi halinde IŞİD hücrelerinin rahatlayacağı, tutulan örgüt üyelerinin serbest kalacağı ve intikam için dönecekleri korkusu yaygın.